Totus orbis, Parvus mundus
Totus orbis, Otto von Gierke’nin net biçimde açıkladığı bir mikrokozmos/makrokozmos kuramıydı. Dante’deki nüve sadece bir imperium –Dante özelinde ideal devlet olan Imperium Romanum- göndermesi, Pagan veya Hristiyan tüm ulusların küresel bir imparatorluk altında birleştirilebileceği tezinden ibaret değildi. “İki güneş” ayrı enerji kaynakları olduğuna göre, seküler imperium Pagan haklarını da koruyacaktı ki bu, yani Hristiyan olmayan halkların hakları konusu, Vitoria için temel nitelikteydi. Von Gierke gerçek Orta Çağ siyaset kuramının bütünden hareket ettiğini, ancak tüm kısmi bütünlere –birey dâhil- özgül bir değer verdiğini yazıyor. Bütün evren bir ‘Ortak-Varlık’ idi. Parçalar, bütünün temel neden olarak onlara yol açtığı bir nedensellik zincirinde yer alırlarken, Bütün (Whole) var olmasını sağlayan kendi daha üst düzeydeki nedenine/amacına sahipti. Açık ki Dante’nin rehberi bir Pagan olan Virgilius (Virgilio; Virgile) idi ve Dante evreninde, optimus homo yönetimindeki universitas bileşiminde Hristiyan olmayanlar da vardı. Vitoria için de bu böyleydi çünkü konu zaten ius gentium idi. Çok önemli bir ayrım olarak belirtmek gerekir ki Vitoria, Orbus Christianus ifadesine başvurmamıştı; Totus Orbis terimini kullanmıştı. Sadece Hristiyanların değil, “herkesin dünyası”. Keşfedilen yenidünya totus orbis olacaktı. Ancak elbette aç gözlülük ağır bastı; olamadı.
O dönemde yaygınlaşan organik toplum görüşüne göre “iki başlı bir vücut” –animal biceps- tuhaftı çünkü dünyevi bir varlığın sadece tek bir başı olabilir –unum caput temporale: Gierke (1922: 130). Bu olamayacağına göre ya “iki vücut” ki papa ve imparator bu iki vücudun başları oluyordu, ya da birbirlerini organik bütünlükle tamamlayan bütün ve parça söz konusu olabilirdi. Parça bütünden daha değerli olamazdı ancak bütün de parçalar olmadan var olamazdı. Bu durumda ilahi otorite ve seküler otorite organik bütünün her parçasına eşit derecede yayılmış olacaktı; mikrokozmoslar makrokozmosun imajında yaratılmıştı.
"Parçanın düzeni bütünün düzenini mükemmel hale getirir"
Marsilio tüm bunlardan radikal bir kopuştur. Ancak Dante, Marsilio değildir ve De Monarchia’da bile henüz buradadır. Parça bütüne göre neyse kısmi düzen (parçanın düzeni) de bütün düzene göre odur. Parça bütünü amacına ulaştırır ve mükemmel hale getirir; demek ki parçanın düzeni de bütünün düzenini amacına ulaştırır ve mükemmel hale getirir. Buna göre parçanın düzeni bütünün düzeninden daha iyi olamaz –tersi geçerlidir. Esasen Vesalius (André Vésale; Andreae Vesalii Bruxellensis) ve Nicolaus Copernicus’un (Nikolaus Kopernikus) 1543 yılında yayınlanan devrimci kitaplarının mikro ve makrozkozmosları tarihten sildiği görüşünün –Vesal adamı ve Kopernik devrimi- fazla aceleci ve abartılı olduğu, ‘iki kozmos’ kuramının bir süre daha varlığını sürdürdüğü söylenebilir.
Gierke dünyanın her parçanın içine işlemiş bir “Evrensel Bütün” olduğunu, dünyanın tek bir ‘Organizma’, tek bir ‘Ruh’, tek bir ‘İrade’ olarak var olduğunun düşünüldüğünü yazıyor. Parçalar, “Küçük Dünya” –Minor Mundus- olarak, “Evrensel Bütünün”, dünyanın eş yapıdaki küçültülmüş kopyaları olarak vardılar. Buradan bireyin tek ‘Ruhun’ küçük kopyası olarak var olduğu sonucuna, yani Bâtıni-içrek bir din yorumuna (da) ulaşılabileceği açıktır. Bu yorumu engelleyen tek şey Tanrı’nın –tek ‘Ruh’- insana/bireye fiziki bir uzaklıkta konumlandırılması, bu organik bakışın mantıki sonucunun giderek litürjikleşen teoloji tarafından gözden kaçırılmasıdır ki bir görüşe göre St. Paulus –Aziz Paul- sonrası yapılan budur. Tam bir teoloji problemi olduğu için daha fazla ‘destursuz bağa girmiyoruz’. Ancak bu görüşün Vesalius adamına ve Leonardo da Vinci’nin insan anlayışına içkin olduğunu, Vesalius’un insan anatomisinin bir diğer adının Parvus Mundus olduğunu ekleyelim.
'Parvus Mundus. Mikrokosmos' iki kozmos kuramına kanıt
‘İki kozmos’ kuramının devamlılığına bir kanıt olarak Jean Keerbergen’in 1584 yılında Antwerp’de yayınlanan «Parvus Mundus. Mikrokosmos» isimli kitabını gösterebiliriz: Kitap Nicolaus Copernicus’un (De Revolutionibus orbium cœlestium) ve Vesalius’un devrimci kitaplarından (De humani corporis fabrica) 41 yıl sonra yayımlanmıştı ve hala mikrokozmostan (insan), yani insanın mikrokozmos oluşundan bahsedebiliyordu ki böylece Vesalius’un lafzını tekrar ediyordu ama Copernicus’un hem lafzını hem özünü yok sayıyordu denebilir. Öte yandan Vesalius insanının organik bir totalite, bir Rönesans insanı, eylemlerinden sorumlu olan bir birey olduğu teziyle –unutulmaz büyük entelektüel Georges Canguilhem Copernicus ile ‘kozmik totalite’ gözden düşerken Vesalius’un ‘organik totalite’ kavramına hala sadık kaldığını yazar- bireyin Copernicus ve Vesalius’tan 400 sene sonra 1960’larda bile henüz yaratılması gereken bir şey olduğu tezi arasındaki karşıtlığa dikkat çekmek gerekiyor –ki Herbert Marcuse 1960’larda bunu yazmıştı. Açık ki dünyayı dönüştüren, mühendis-insan olan Rönesans bireyinin kendine güveniyle iki dünya savaşı, katliamlar, soykırımlar yaşamış 20. Yüzyıl insanının bireyin henüz olmadığına dair güvensiz yaklaşımı tam bir tezat veya tersine dönüştür. Aynı zamanda tekniğe, ilerlemeye ve bilime güvensizlik şeklinde tezahür etmiş ve İkinci Dünya Savaşı sonrası Frankfurt Okulu kalıntılarına bu şekilde iz düşmüştür.
Teknoloji, 'İnsan bitmiştir' diyenlere karşı bir umut
Vesalius insanı “genç” bir dünyada, yani Kopernik aleminde “yaşlı” bir adam mıydı? Başka türlü de sorabiliriz: Canon Law & Natural Law “yaşlı” hukuklar mıdır? Franciscans ve Fraticelli/Friars Minor yaşlı mıydılar? “Bugünkü Papa yaşlı mıdır” diye de sorulabilir. İngiliz devrimi yaşlı adamların devrimi miydi? ‘Düzleyiciler’ (Levellers) ve ‘Kazıcılar’ (Diggers) “yaşlı” mıydılar? Sosyal demokratlar ve komünistler “yaşlı” mıydılar? Dünyadan haberi olmayan, kadim karanlığın her daim hazır bekçileri ve ilkelliğin yeniden üretiminin moderatörleri olan kör cahiller “genç” veya “yeni” iseler, belki de evet, o takdirde gerçekten bu insanların hepsi yaşlıydılar. O zaman ve belki de sadece o zaman diyebiliriz ki Vesalius insanı yaşlıdır. Ama o zaman bizzat “insan” yaşlıdır ve bu durumda insan bitmiştir. Bu kadar.
Ancak hiç sanmıyorum. Bilimin ve teknolojinin hızla artan ivmesine bakmak tersini düşünmek, umutlu olmak için yeter de artar bile.
DATE:20-02-18