Topu ağlarla, takımı kupayla buluşturmak için strateji gerekiyor
Günümüzde artık top tesadüfen ağlarla buluşmuyor… Topun gol çizgisini geçebilmesi tamamen, o kulübün izleyeceği stratejilere bağlı. Yani, sahada kazanmak için gerekli teknik, taktik beceri o kulübün izleyeceği stratejiye göre kendisini şekillendiriyor. Teknik adamın kafasındaki oyun sistemini hayata geçirebilmek, tamamen kulübün izleyeceği stratejiyle ilgili. Çünkü artık futbolun endüstriyelleşip ticarileşmesi, futbol kulüplerinin izleyecekleri stratejileri de belirlemeye başladı. Gelişen ve değişen koşullar kulüplerin misyon ve vizyonlarını da biçimlendiriyor, kulüplere yön veriyor.
Nasıl ki, teknik adam kafasındaki oyun anlayışına göre takımını kurguluyor, takımını saha içi hangi bölgede oynatmak istiyor ve buna göre oyuncu transfer ediyor, takımının karakterini belirliyorsa, bu oluşumu belirleyen, buna uygun koşulları hazırlayan da tamamen kulübün örgütsel yapılanması yani, kulübün dünya görüşü, vizyonu ve misyonu oluyor.
Artık futbolun kurallarını para belirliyor
Çünkü futbolda bugün topun gol çizgisini geçip ağlarla buluşması demek, milyon dolarların da kulübün kasasına akması anlamına geliyor. Bugün UEFA’nın organizasyonları, lokal ligimiz kulüplere inanılmaz parasal gelir kazanma olanakları sunuyor. Süper Lig’de şampiyon olmanın karşılığı 70- 80 milyon TL’den geçerken, UEFA Şampiyonlar Ligi’nde şampiyon olmanın anlamı 150-160 milyon TL’ye ulaşan parasal kazanç oluyor. Sadece geçen yılı baz alarak konuşacak olursak, Süper Ligi şampiyon bitiren Galatasaray oynadığı 34 maçın sonunda havuzdan yaklaşık 73 milyon TL gelir elde ederken, Şampiyonlar Ligi’ni kazanan Alman Bayern Münih takımı kasasına tam 56 milyon euro, yaklaşık 150 milyon TL para koydu. 2012-13 sezonunda Şampiyonlar Ligi’nde çeyrek final oynayan Galatasaray’ın kasasına ise Şampiyonlar Ligi’nden 24.7 milyon euro (yaklaşık 65 milyon TL) girdi.
Bu sene Şampiyonlar Ligi’nde dağıtılan toplam tutar milyar euroya yaklaştı
UEFA 2012-13 itibariyle kulüplere 409 milyon eurosu TV yayın ve pPazarlama havuz gelirlerinden olmak üzere toplam 904.6 milyon euro parasal ödül verdi. Bu tutar, bir önceki yıla göre yaklaşık yüzde yirmilik bir artışa karşılık geliyor. 2011-12 sezonunda kulüplere UEFA’nın dağıtmış olduğu tutar 754.1 milyon euro civarındaydı.
Kısacası, futbolun nasıl parasallaştığını aşağıdaki tablo bize net olarak ifade ediyor. Geçen 20 yılda Avrupa futbolunun patronu UEFA kesenin ağzını nasıl açmış, aşağıda görülüyor.
1992 yılında ilk kurulduğunda sadece 38 milyon euroyu kulüplere dağıtan UEFA geçen yirmi yılık süreçte bu parayı tam yüzde 2368 oranında artırarak, 905 milyon euroya yükseltmiş..
Kısacası, artık futbolun kurallarını ve sınırlarını para belirlemeye başladı. İşte, kulüpler bu parasal gelişimden daha fazla pay alabilmek için, kendi izleyecekleri stratejileri de belirlemeye başladılar. Lokal ligler de buna göre kendi stratejilerini geliştiriyorlar. Aşağıdaki tablo bize liglerin yıllık parasal gelirlerini gösteriyor. Avrupa’da en fazla geliri 2.5 milyar euro ile Premier Lig elde ederken, Süper Lig ise yılık 585 milyon euroluk bir gelire ulaşmış durumda.
Kulüpler hangi stratejileri izliyorlar?
Hal böyle olunca, parasal büyüme futbolun gelişimini ve değişimini de şekillendiriyor. Endüstriyel futbol kulüpleri yönetsel, ekonomik, mali olarak biçimlendirirken, aynı zamanda onların örgütsel ve sportif yapılanmalarını da etkiliyor. Bu kulüpler genel olarak aşağıdaki stratejileri uygulayarak, kendi rotalarını da belirlemiş oluyorlar.
1. Küresel markalaşarak, elit kulüp olmak,
2. Kendi liglerinde mali ve sportif kazanarak, lider takım olmak,
3. Sadece lokal ligde kalmayı ve para kazanmayı hedefleyen takım olmak
Şimdi bu stratejilere biraz yakından bakarak, bazı analizler yapmaya çalışalım.
1. Küresel markalaşarak elit kulüp olmak
Bu stratejiyi benimseyen takımlara dünya takımı da deniliyor. Bu kulüpler sadece kendi liglerinde değil, aynı zamanda uluslararası liglerde de şampiyonluğa oynayan takımlar olarak karşımıza çıkıyor. Bugüne kadar bu kategoride yer alan hangi takımlar diye bakacak olursak; bu takımların genel olarak 5 büyük ligden çıkan kulüpler olduğunu görüyoruz. Bu kulüpleri gerek lokal ligde, gerekse küresel liglerde iktisadi, mali ve sportif anlamda son derece başarılı takımlar olarak gözlemliyoruz. Bu kulüpler kendilerini, uluslararası rekabetçi takımlar olarak konumlandırıyorlar ve yıllık gelirleri ortalama 250 milyon euro ve üzerinde bulunuyor. Çoğu zaman Avrupa Para Ligi zirvesinde yer alırlar. Küresel taraftar ağına ve gelir yapısına sahip oldukları için en fazla ticari gelirde bu takımlarda bulunuyor. Bu takımlar küresel marka olmayı da başarabilmiş takımlar... Bu takımlar sadece kendi liglerini değil, aynı zamanda Şampiyonlar Ligi’ni de kazanmayı amaçlıyorlar.
Bu kategoride yer alan kulüplere örnek olarak Real Madrid, Barcelona, Manchester United, Bayern Münih, Milan, Inter, Chelsea ve Arsenal’i gösterebiliriz. İtalya’da Juventus, İngiltere’de Manchester City, Almanya’da B.Dordmund, Fransa’da O.Lyon, gibi takımlar da bu kategoriyi zorlamaktadırlar.
2. Kendi liglerinde mali ve sportif kazanarak, lider takım olmak
Bizim de dahil olmaya çalıştığımız bu kategori, aslında Avrupa futbolunun ikinci halkasını oluşturuyor. 5 büyük Lig takımlarının dışında, elit kulüpler arasına girmek için mücadeleeden liglerin başında, Hollanda, Portekiz, Rus Ligi geliyor. Fransa her ne kadar beş büyük lig içinde yer alsa da, Avrupa’nın birinci kategorisinde yer alan bir takıma sahip değil.
Bu ligler kendi sınırlı bütçeleriyle, Avrupalı devlerle baş etmeye çalışırken, sürekli kazanarak ilk kategoriye de takım sokmaya çalışıyorlar. Takım olarak bakıldığında ise, bu kategorideki takımlar sahip oldukları iktisadi, mali ve örgütsel yapıları itibariyle kendi liglerinde şampiyonluğa oynayan ama Avrupa için yeterli olmayan takımlardır. Bu kategorideki takımlar sürekli kazanmak ve kazandıklarını mali performansa çevirerek, başarı döngüsünü devam ettirmek isteyen takımlardır. Bu takımlar Şampiyonlar Ligi’nde sürpriz yapabilirler, ama gerçek performans yerleri UEFA Avrupa Ligi’dir.
Bu takımların gelirleri 90 ile 180 milyon euro arasında değişmekle birlikte, bu kategoride Porto, Benfica, Ajax, PSV, Atletico Madrid, Schalke 04, Roma, Lyon gibi Avrupa’da birçok kulüp örnek gösterilebilir. Ülkemizde de, üç büyük kulüp yine bu kategoride yer almaya çalışan takımlar olarak gösterilebilir.
3. Sadece lokal ligde kalmayı ve para kazanmayı hedefleyen takım olmak
Bu kategoriye birçok takımı örnek olarak gösterebiliriz. Bu takımların lokal ligde şampiyonluk hedefleri bulunmaz ama genellikle baş altı takımları olarak, zirve yarışını zaman zaman zorlarlar. Parasal kazançları ortalamanın üzerindedir. Yılık bütçeleri 30 milyon euro civarındadır. Parasal fazla sıkıntıları olmaz. Ancak, bir üst kategoriye geçmek için önlerine bir misyon koyarlarsa, para harcamaya ve finansal sıkıntıya girmeye başlarlar. Buna karşın, bu stratejiyi iyi uygulayarak Avrupa’da başarılı olmuş takımlar fazla olmasa da Fulham, Valencia, Real Sociedad, Leeds United gibi takımlar örnek verilebilir.
Ülkemizde, Gençlerbirliği, Gaziantep gibi takımlarımızı örnek olarak gösterebiliriz.
Sonuçta, takımların sahip oldukları vizyon ve misyonları, onları izlemeleri gereken stratejiye götürüyor. Bu stratejilerin başarılı bir şekilde uygulanabilmesi için kulüplerin kendi örgütsel yapılanmalarını ve kurumsal yönetimlerini de buna göre dizayn etmeleri gerekiyor. Başarılı olan kulüplerin aynı zamanda mükemmel yönetilen kulüpler olduğunu görüyoruz. Stratejik yaklaşım takımların rekabet güçlerinde niteliksel değişime yol açıyor. Takımlar, önlerine koydukları vizyonları gereği, buna uygun stratejileri benimserlerken, bir bütün olarak iktisadi, mali ve yönetsel yönden de kendi yapılarını gözden geçirmek durumunda kalıyorlar. Bunu iyi yapabilen takımlar, önemli sportif başarılara ulaşırken, sağlıklı ve sürdürülebilir bir sportif ve ekonomik organizasyonu da yaratmış oluyorlar. Bunun yolu kulübün doğasına, vizyon ve misyonuna uygun bir yapılanmayı kurumsal bazda hayata uygulayabilmekten geçiyor. Günün koşullarını iyi analiz edip buna uygun aksiyonlar alan ve yaşama geçiren kulüpler, rekabet ettikleri takımlara fark atıyorlar. Ancak, bu stratejilerin sağlıklı olarak hayata geçirilebilmesi ise diğer taraftan da, lokal ve Avrupa’daki rekabetçi denge yapısıyla da yakından ilgilidir. Özelikle lokal liglerde dengesiz rekabet üçüncü kategorideki takımların aleyhine çalışırken, Avrupa seviyesinde ise 2. Kategorideki takımlar 1.kategorideki takımlarla rekabet edebilecek seviyeden uzaktır. Aslında burada gerek Avrupa’da UEFA’nın, gerekse lokal liglerde Federasyonların bu rekabetçi dengeyi yeniden düzenlemeleri gerekiyor ki, futbol gerçekten de “fair play” olsun. Her zaman dengede rekabet kaliteyi ve reytingi getirir. Bunu unutmayalım.