Toplumsal katılımın kıvamı sonucu belirler

Rüştü BOZKURT
Rüştü BOZKURT BUZDAĞININ DİBİ [email protected]

Clayton M.Christensen, girişimcilerin erişebildikleri birikimleri üç yenilik alanına yöneltiklerini yazmıştı*: Yeniliklerin ilkine “güçlendiren yenilikler” adını vermişti. Bu yenilikler, az kişinin yararlanabildiği karmaşık ve yüksek maliyetli ürünleri, kitlelerin erişilebileceği basit ve ucuz ürünlere dönüştürmekti. Endüstri 2.0 aşamasını başlatan Ford’un T tipi otomobili, güçlendiren yeniliklerin en tipik örneğiydi. Bugünlerde sadece büyük şirketlerin erişebildikleri “bilgi teknolojilerini” küçük şirketlerin bile yakalayabilmesinin önünü açan “bulut bilişimin”de aynı etkiyi yapabileceği ileri sürülüyordu. 

İkincisine “sürdüren yenilikler” adı verilmişti: Bugünün ürünlerini dünkülerin yerine getiren Toyota’nın Pirus modeli gibi. Sürdüren yeniliklerin ayırt edici özelliklerinden biri, güçlendiren yenilikler kadar istihdam yaratmamalarıydı. 

Yaygın olan, bugün özellikle bizim gibi gelişmesini tamamlamamış olan toplumları ilgilendiren bir başka yenilik, “verimlilik yenilikleri” olarak tanımlanıyordu. Verimlilik yenilikleri, var olan ürün ve hizmetlerin imalatını ve dağıtımını ucuzlatıyordu. Verimlilik yenilikleri iş süreçlerini hızlandıran ve kolaylaştıran etkileri nedeniyle kısa dönemde istihdamı azaltıcı etkiler yapıyor; kalan işleri koruyor; verimlilik nedeniyle sermayenin bir bölümünü serbest bırakıyordu. Serbest kalan sermaye uygun alanlara yatırımlar yapmaya yöneltilebilirse orta ve uzun dönemde istihdamı artırıcı etkisi oluyordu. 

Güçlendiren yeniliklerin yarattığı istihdam, verimlilik yeniliklerin azalttığı istihdamdan çok olduğu sürece; verimliliklerin serbest bıraktığı sermaye güçlendiren yeniliklere yatırım olarak geri döndükçe ekonomide kriz olmuyor. 

Yeni Türkiye Projesi üzerinde kafa yoranların, “sloganları ciddi fikirler yerine koyup koymadıklarını” anlamak istiyorsak, elimizdeki araçlardan biri kullanılan dili analiz etmektir. İkincisi, sağlıklı bilgi kaynağı olan dinamik envanterin var olup olmadığını sorgulamaktır. Üçüncüsü de alışkanlıkla yönetim anlayışını analizle yönetim anlayışına dönüştürmek.. 

Bizi “sürdüren ve verimlilik yeniliklerine” götürecek yol ve yöntemler bellidir: Fikirlerin hararetli tartışma ve uzlaşmalar sonucu rafine edilmesi, yeni fikirlere dönüşmesi için ortamının ve ikliminin yaratılması. Kendi yanılmazlığına inanmadan, aşırı şişmiş egoların akıl gözünü kör etmesine izin vermeden ve kibrin tuzağına düşmeden ortak aklın izinin sürülmesi. Toplumsal katılımın kıvamına gelmesi için aykırı düşüncelerin zenginlik olduğuna inanılması ve değer verilmesi vb. 

Taner Yılmaz, TÜGİAD (Türkiye Genç İşadamları Derneği) Başkanı Ali Yücelen’in bir değerlendirmesini elektronik medyada paylaştı: Sosyal medyada ilgili 4 bakanın mesajlarını, o mesajlardan hareketle gerçekleşen paylaşımları tarıyorlar. Paylaşımın yüzde 94’ü faiz, enflasyon, kredi değerlendirmesi, büyüme milli gelir ve benzeri genel ve kategorik makro ekonomik konuları kapsıyor . Geri kalan yüzde 6’yı da Ar-Ge, KOBİ, girişimcilik ve sağlık üzerine odaklanıyor. 

“İleri teknoloji” konusu hiç yer almıyor. Endüstri 4.0 ve Analitik 3.0 gibi kendilerini etkin biçimde toparlayan ülkelerin temel tartışma konuları bizim tartışmalarımızın kapsama alanına girmiyor. 

İleri teknolojik gelişmeleri izlemeden ve içselleştirmeden “güçlendiren yenilikler” yapılabilir mi? 

İleri teknoloji konularını hararetli tartışmalar ve uzlaşmaların gündemine yerleştiremezsek “verimlilik yenilikleri” ile maddi ve kültürel zenginlik yaratmaya yönelik yatırımlar için sermayenin serbest bırakılması sağlanabilir mi? 

İleri teknoloji bakış açımız netleşmeden, stratejiler tasarlanmadan, uygulama planları yapılmadan, proje ve fizibiliteler ortaya konmadan yeni rekabet alanları keşfedileerek “sürdüren yenilikler” alanında ilerleme sağlanabilir mi? 

“Yenilik stratejisi” net olarak tanımlanmamış “Yeni Türkiye” söyleminin ayakları yere sağlam basabilir mi? Yeni Türkiye’nin inşası,”yenilik” kavramının bileşenlerinin net tanımının yapılmasını gerektirir... 

Kasaba kültüründen kaynaklanan savunmacı anlayışa sığınmadan, gelin bu konuları açık yürekle tartışalım, hep birlikte ülkemiz ve insanımız için en iyi yol ve yöntemi bulmaya çalışalım ki, Yeni Türkiye söylemi hayatta karşılık bulsun, ekonomide atılım sözden gerçeğe taşınabilsin, toplumsal katılım kıvamına bularak, enerjimiz zenginlik üretimine dönüşsün.... 

* Yenilik üretiminin büyüme ve istihdama etkilerine ilişkin Paul Krugman’ın “Büyüme bitti mi?”, Josep E.Stiglitz’ın “Yenilik muamması” başlıklı yazıları ile William Lazonick’in “Refah getirmeyen hisseler” başlıklı yazısı konunun entelektüel düzlemde ulaştığı derinliği kavramamız için önemli.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar