Toplantıların “anlamı, değeri ve günahı”

Rüştü BOZKURT
Rüştü BOZKURT BUZDAĞININ DİBİ [email protected]

Tanım yapmak hem zor, hem de tehlikelidir. Zordur, tanımlanan şeyin bütün bileşenlerini içermeyebilir. Tehlikelidir; eksik içerikli tanımlamanın yarattığı “boşluklar” olumlu yönde doldurulacağı gibi, olumsuz gelişmeler için de açık kapıdır.

Balık oltasından uzayın derinliklerine giden araçlara kadar her şeyi kapsadığını düşündüğüm teknoloji tanımını sık yineliyorum: Teknoloji, insanın çıplak gücüyle yapamadıklarını, aklını kullanarak bulduğu araç-gereç ve metotlarla yapmasıdır.

Araç-gereçler çok somut ve dokunulabilir oldukları için teknoloji denildiğinde akla ilk kez onlar gelir. Teknoloji kavramının öncelikle araçları-gereçleri akla getirmesi, daha önemli; hatta araçlara hayat kattığı için ihmal edilmemesi gereken “metod” konusunun arka planlara itilmesini, çok sayıda düşünce insanı tarafından “entelektüel tembellik ve korkaklık” olarak tanımlanıyor.

DÜNYA gazetesinin kimliği ve kişiliği

Bir “metot sorunu” olduğu için gazetemiz DÜNYA’yı diğer gazetelerden ayıran birkaç özelliği sizlere yeniden anımsatmak istiyorum: Birincisi, DÜNYA bir “ihtisas gazetesi” olarak yola koyulmuş, öyle yürümüştür. İkincisi, “interaktif gazete” kimliğiyle kendini kabul ettirmiştir:

Mekanda olması gereken yerlerde konumlanmış, olay ve olguların içinden gözlemler yaparak sorunları ve çözümleri paylaşmıştır. Bu açıdan “yurtiçi toplantılar” her zaman gazete kimliğinin çok önemli bir parçası olmuş; saha çalışmaları gazetenin vazgeçilmez etkinlikleri arasında yerini almıştır. Sahanın içinde yer almak ve saha ile ilişkilerini merkezden de sürdürmek, gazetenin “interaktif ilişki yatırımı” olarak okuyucusu ve kamuoyu gönlünde yer eden “büyük güveni” yaratmıştır. Üçüncüsü, “abone-tabanlı gazetedir”; insanların çalışma masalarına ulaşmayı sağlamış; o gün okunmasa bile ihtiyaç duyulduğu zaman okuyabilme fırsatı yaratmıştır. Dördüncüsü, bütün önyargılara, yerleşik doğrulara, kalıp düşüncelere, kör inançlara ve ezberlere karşı “mesafeli” olmuş; inançtan düşünceye geçmenin çok somut göstergesi olan “bilimsel kuşkuyu ve sorgulamayı” şiar edinmiştir. Beşincisi de belli bir çıkar grubunun değil, küçük bir “aile şirketinin” mülkiyetinde olması, gazeteye yönelik güveni büyüten bir etken olarak öne çıkmıştır. Bu beş özellik, gazetemizin kimliğini oluşturmuş; iş insanlarının gazeteye bakışının bileşkesi olan “güven-odaklı kişiliğini” de biçimlendirmiştir.

Bugünün penceresinden bakınca

DÜNYA Gazetesinin temel özelliklerini neden anımsadım ve niçin anımsatıyorum?

Bu gazetenin “ihtisas gazetesi” olduğu günden beri içindeyim; özellikle de “saha çalışmalarına” değer katabilmek için elimden geleni yaptığımı düşünüyorum. Şimdi, gazeteyi kuruluşundan bugüne getiren “süreçlerin yeniden yapılandığı” bir evreden geçiyoruz. Bu evrede, gazetenin kimliğini yansıtan özelliklerin hepsinin yapı, işlev ve kültürü hızla değişiyor. Yeni ilişkiler ağında çok radikal dönüşümlerin yaşandığı da kimse için sır değil.

İş insanlarıyla yapılan yurtiçi toplantılarının, geçmişte uzun süre tekrarlanan yapısı; o günün koşullarında “anlamlı” olduğu gibi “değerliydi”. “Bayrak gösterisi toplantılar, bugün de, sosyolojide “farklı zamanlara ait olanların eş zamanlılığı ilkesi” nedeniyle ihtiyaç olan çok az alanda anlamlı. Bizim gözlemlerimize göre, çoğu alanda daha odaklı toplantılar değer üretiyor. Eskişehir Sanayi Odası ve Orhangazi’de Ticaret ve Sanayi Odası’nın geleneksel toplantılarında yaptığım sunuşlarda da belirttim; büyüme, enflasyon, devalüasyon, döviz kurları, istihdam ve demografik hareketler, faiz düzeyleri, borsa hareketleri, korumacılık eğilimleri, ticaret savaşları ve jeopolitik siyasal oluşumların yoğun biçimde tartışılması kuşkusuz yararlı; ama bütün bu oluşumların daha derinindeki süreçlerin belirleyici etkilerini unutmamak koşuluyla… Sonuçlara abanırken süreçleri ihmal edersek, çözüm üretmede yetersiz kalırız.

Toplum olarak az tartıştığımızı düşündüğüm temel süreçleri, madalyonun öteki yüzündeki konuları başlıklar olarak paylaşalım:

• “Hukukun üstünlüğünün” yaşam biçimi haline gelmesinin yarattığı üstünlükler,
• Girişimciye “şans eşitliği” yaratan teşvik sistemlerinin işlerliği,
• Girişimci insanlarda “çalışırsam kazanırım” algısını pekiştiren “eşit haklar ve fırsat eşitliğinin” varlığı,
• Servet ve sermayemi “korur ve istediğime devredebilirim” güveninin yaygınlığı ve deriliği,
• Servet ve sermayeme “yasal sistem karar vermedikçe el konamaz algısının” içte ve dışta kabul edilme düzeyi,
• Devletin “insanlara, inançlara ve düşüncelere eşit mesafede duracağına” ilişkin iş insanlarının emin olmasının yaygınlığı,
• “Fizibilite çalışmaları, fayda ve maliyetleri analizleri” olmadan kamu gelirinden bir kuruşunun bile harcanmayacağı özeni,
• Halkın “kapsayıcı kurumlara” sahip çıkacağı bilinç düzeyinde olduğuna ilişkin kavrayış,
• “Öngörme ve önlem alma, gözetim ve denetim disiplinini” toplum içselleştirdiğine ilişkin algının gücü,
• “Net bilgi, etkin koordinasyon ve odaklanmaya” dayalı bir iş yapma kültürünün yaygınlığı…

Yaşamın anlamı

Stephen Hawking’in son kitabı Büyük Sorunlar ve Kısa Yanıtlar’ da yaptığı tanıma göre, “Yaşam, kendini düzensizlik eğilimine karşı sürdürebilen ve kendini yeniden üretebilen düzenli bir sistemdir” .Yaşamı sürdürebilmenin gizemi, “Canlıların uzun ömürlü olanları, en güçlüleri olmadığı gibi, en akıllıları da değildir; uyum yetenekleri yüksek olanlardır” genellemesinde saklıdır. Biz insanlar, birikim yeteneklerimizi koruyup geliştirerek uzun dönemli geleceği güven altına alabiliriz. Birikim yeteneklerimizi korumak için de “dıştan bakarak” dünyada olup bitenleri iyi anlamayı, fırsat ve tehlikeleri erken kavramayı ve algılamayı becerebilmeliyiz. ‘İçten bakarak” kendi güçlü ve zayıf yanlarımızı bilmeyi, fırsat ve tehlikeler ile kendi olanak ve kısıtlarımız arasında denge kurmayı öne çıkaran “analitik yetkinliğe“ sahip olmalıyız.

Yurtiçinde toplantılar yapacaksak, bir sonraki yazıda paylaşacağım, “Hamzadere Havzası ve Gıda İhtisas OSB” toplantısı gibi, yeni koşullara uygun formatta ve içerikte toplantıları hayata taşımalıyız. Herkesin her gece TV ekranlarında anlattıklarını takla attırarak tekrarlayan toplantıları talep eden de “…miş gibi “ yapar; bu toplantılara katılan, sunum yaparak toplantının verimini hiç sorgulamayanlar da... Toplantıların “anlamı, değeri ve günahı ” üzerinde tartışmalarımızı yoğunlaştıralım; yeni bir toplantı metodu geliştirmeden de boşuna emek ve zaman harcamayalım; çünkü karşılığı olmaz.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar