Toparlanmanın geleceği azalan dış yatırım

Adnan NAS
Adnan NAS ASLINA BAKARSANIZ adnan.nas@stfa.com

Yılın ilk yarısı beklenenin üzerinde bir toparlanma ile bitti. Sanayi üretimi ve tarım dışı istihdamdaki yüksek artışlar, ilk altı ayın çift rakamlı bir büyüme dönemi olarak kayda geçeceğini gösteriyor. Ancak bu parlak performansta baz etkisinin, yani geçen yıldaki şok daralmanın önemli bir payı olduğu ve bundan sonraki altı ayda bir yavaşlamanın ortaya çıkacağı üzerinde görüş birliği var. Yani düştüğümüz dipten kriz öncesi durumumuza geri dönmeyi başarıyoruz ama bundan sonrası ile ilgili soru işaretleri devam ediyor. Gerek uluslararası konjonktürün hem dış finansman, hem ihracat yönünden kriz öncesinden çok daha az cesaretlendirici olması, gerekse tüketimin yani iç talebin daha fazla artmasının güçlüğü büyüme dinamiklerine ket vuracak.

Büçe performansı iyi ama…

İlk yarıdaki hızlı toparlanmanın olumlu etkilerini bütçe performansında da görüyoruz. Aynen büyümede olduğu gibi, 2009 yılının ilk altı ayında ciddi bir iyileşme söz konusu. Bu performansın en önemli iki göstergesinden biri olan bütçe açığı yüzde 34'lük bir azalış ile 15.4 milyar TL, faiz dışı fazla ise yüzde 200 düzeyinde bir artış ile 12.1 milyar TL olarak gerçekleşti. Hele 2010 bütçe hedefleri ile karşılaştırıldığında bütün yıl için 50 milyar TL olarak öngörülen bütçe açığı ve 6.5 milyar TL olarak öngörülen faiz dışı fazla konusunda oldukça büyük bir avantaj yakalanmış durumda. Gerçekleşmelerin ayrıntısına bakınca hem harcamalarda kontrolün elden bırakılmadığı, hem de dış ticaret açığı ve dolayısıyla cari açık gibi bir başka olumsuz durumun olumlu bir sonucu olarak ÖTV ve ithalat KDV'nde bir sıçrama oluştuğu görülüyor.

Ancak bütçe performansı da, bundan sonrası için genelde hissedilen tedirginliğe paralel bir sinyal içeriyor. Haziran ayı bütçe açığı ani bir kötüleşme ile geçen Haziran'ın iki katını aşıp 5.4 milyar TL düzeyine çıktı. Bunun bütçe fazlası olan Mayıs'ın hemen ardından olması da ilginç. Önümüzde siyasi kaygıların yoğunlaşacağı bir dönem olduğundan bütçede sağlanan avantajın yitirilmesi ihtimali güçlenebilir.

Küresel yatırım dağılımı değişti

Böyle bir ortamda geçen hafta açıklanan Dünya Yatırım Raporu'nda yer alan bulgular ve öngörüler daha fazla önem kazanıyor. Birleşmiş Milletler Ticaret ve Kalkınma Örgütü (UNCTAD) tarafından her yıl hazırlanan ve tüm dünya ile eşanlı olarak Türkiye'de de YASED (Uluslararası Yatırımcılar Derneği) tarafından açıklanan rapor, küresel doğrudan yatırım trendlerindeki gelişmeyi, gelişmiş ülkeler ve gelişen ülkeler grupları açısından durumu ve Türkiye'nin bu genel tablo içindeki yerini ayrıntılı olarak irdeliyor.

Krizin etkisinin yoğun olarak hissedildiği 2009 yılının hemen ardından ve ülkelerin kendilerini yeniden konumlandırma konusuna odaklanmaya başladığı 2010 yılının ortasında yapılan bir değerlendirme olması bu yılki rapora özellik katıyor. Bu, hem küresel eğilimlerin ve yatırımların coğrafi dağılımının, hem de Türkiye'nin durumunun ayrı ayrı değerlendirilmesini gerektiriyor.

Küresel planda dikkat çeken önemli tespitlerden biri toplam doğrudan yatırımların 2009 yılında bir önceki yıla oranla yüzde 37 düşerek 1.1 trilyon dolar düzeyinde gerçekleşmesi (2008'de bu düşüş yüzde 16), bir diğeri ve bizce daha önemlisi doğrudan yatırımların içinde gelişmekte olan ülkelerin payının ciddi bir yükseliş trendi göstererek yüzde 50'ye varmasıdır. (2008'de de yüzde 42'yi aşmıştı). Birinci tespitin ayrıntılarına baktığımızda keskin bir şekilde yatırımın azalmasının büyük ölçüde birleşme ve satınalma işlemlerinde sayı olarak yüzde 34, değer olarak yüzde 65 gibi yüksek düzeydeki düşüşten kaynaklandığı görülüyor. Böyle yatırımların doğası gereği yüksek kaldıraç (borç kaynak) gerektirmesi, küresel finans krizinin yarattığı likidite daralması nedeniyle duraklaması sonucunu yaratmıştır. Diğer bir ayrıntı, yatırımlarda daralmanın en fazla görüldüğü sektörün yüzde 77 düşük ile üretim kesimi olması, kriz döneminden daha az etkilenen hizmet sektörünün bütün dünyadaki yatırımlar içindeki payının, finansal hizmetlerdeki büyük küçülmeye rağmen, daha da büyümesidir. Nihayet birleşme ve satınalmalarda keskin düşüş gözlenen kriz döneminde sıfırdan yatırımların daha canlı olduğu, ancak toparlanma ile birlikte 2010 yılında trendin tersine döndüğü, birleşme ve satınalmaların daha büyük bir hızla arttığı gözlenmiştir. İkinci tespit ile ilgili olarak da 2009 yılında gelişmiş ülkelerde yüzde 44 azalan doğrudan yatırımların gelişmekte olan ülkelerde sadece yüzde 27 azalması, sonuç olarak en fazla yatırım gelen ilk altı ülkenin de, ilk on ülkenin de yarısının bu gruptan çıkması (Çin, Hong Kong, Rusya, Suudi Arabistan, Hindistan) not edilebilir.

Türkiye tersine ayrışıyor

Belki de ayrı bir yazıda daha ayrıntılı işlenmesi gereken Türkiye ile ilgili değerlendirmede altı çizilmesi gereken en önemli nokta, gelişmekte olan ülkelerin payının çarpıcı bir şekilde arttığı bu dönemde, küresel doğrudan yatırımlardan aldığımız payın yüzde 58'lik bir rekor düşüş ile binde 7'ye gerilemesi ve 7.6 milyar dolar olarak gerçekleşmesidir. Doğrudan yatırım stokunun milli gelire oranı yönünden de gelişen ülkeler ortalaması (yüzde 29), Türkiye'nin (yüzde 12.6) çok üzerindedir.

Şu sıradaki öncelikli sorunumuz olan cari açığın finansman kalitesi açısından kritik önemi haiz dış yatırımda maalesef ters bir ayrışma sözkonusu. Reform sürecinde gecikmenin maliyeti büyüyor.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Seçim biter, kriz bitmez 02 Temmuz 2019
Yolun sonuna geliyoruz 11 Haziran 2019