TOBB’un değişmeyen düşmanları: “2B”
2 Mayıs 2015 Cumartesi günü TOBB’un mali genel kurulu yapıldı.
Açıkça söylemek gerekirse, uzun yıllardan beri izlediğimiz TOBB genel kurulları, ekonomi politikalarının tartışıldığı siyaset arenası gibidir. Çünkü; toplantılara başta iktidar partisi genel başkanı ve Başbakan olmak üzere, diğer siyasi partilerin temsilcileri de katılır. Siyasi partilerin karşılıklı sataşmaları veya değerlendirmeleri bu toplantılarda yapılır.
Bu yılın genel kurulu siyaseten çok daha önemliydi. Zira; genel seçimlerin arifesinde siyasi partilerin bir araya geldiği bir platform idi. 35 gün sonra yapılacak genel seçimler öncesinde Başbakan Ahmet Davutoğlu, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ve MHP Grup Başkan Vekili Oktay Vural adeta görücüye çıkmış gibiydi.
Aslında bu genel kurulların barometresi de; siyasi parti liderlerine yönelik alkışın sayısı ve şiddetidir, Türkiye’nin 350’yi aşan ve 1.5 milyon işletmeyi temsil eden oda ve borsalarının yetkililerinin kendi aralarındaki sıcağı sıcağına yorumlarıdır. Bu özellik veya gelenek aynen 2 Mayıs 2015 genel kuruluna da yansımıştı.
Biz kimin ne kadar alkış aldığını orada olanlara ve toplantıyı izleyenlere bırakalım. İki konu üzerinde duralım. Birinci konu olarak bir öneride bulunalım, ikinci konu olarak da TOBB’un değişmez iki düşmanından birisi üzerinde duralım.
Önerimiz…
Keşke;
Siyasi parti liderleri veya temsilcilerinin sonunda Başbakan konuşsa ve dolayısıyla diğer liderleri de dinleme sabrı ve nezaketi gösterse. Böylece protokol sırası da bozulmamış ve farklı bahaneler üretilmemiş olsa.
Tüm konuşmacılara en fazla 30 dakika süre verilse ve çok uzun konuşmanın yorucu ve dikkati dağıtan tarafı ortadan kaldırılsa.
Böylece siyaset yapılsa da net ve sağlıklı mesajlar ortaya çıkabilse.
Tüm konuşmaların sonunda da oturum başkanı veya divan adına bir raportör 15 dakika içerisinde tüm konuşmaları bir “bildiri” gibi özetlese.
Değişmeyen iki düşman: 2B
Burada “2B” başlığını bir slogan ve sembol gibi kullanmak istedik. Kullanmak istediğimiz 2B, bildiğimiz orman vasfını yitirmiş arazilerle ilgili konu değil. Bizim 2B, “Bürokrasi” ve “Bankalar”. TOBB’un son yıllarda tüm genel kurullarında hedef yaptığı iki düşman. Biraz da yüzlerine farklı, arkalarında farklı konuşulan iki kesim.
Biz bunun “bürokrat” kısmı üzerine bir şeyler söyleyelim.
TOBB Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu’nun uzun, heyecanlı ve başarılı konuşmasında en fazla alkış alan kısmı, bürokratlara yüklendiği cümleler oldu. Hisarcıklıoğlu; “herkese dokunulan yerde bürokrata niçin dokunulmasın, bürokrat da yaptığı hatanın bedelini ödesin” diye adeta haykırdı. Çok sık alkışlanan konuşmanın bu kısmı çok daha büyük alkış aldı.
Çok uzun yıllar ve çok farklı yerlerde tepe yöneticilik yapmış bir bürokrat olarak doğal refleksimiz bürokratı korumak gibi algılanmasın. Düşüncelerimiz, bürokrasinin işleyişini ve şifrelerini bilen birisinin değerlendirmesi gibi anlaşılsın.
Evet, Türkiye’de bürokrasi vardır ve çok kötü işlemektedir. Özellikle Ankara bürokrasisi iflah olmaz noktadadır. Adeta devlet bitmiş gibidir. Dolayısıyla kötü bürokrasinin yapıştığı kişi de bürokrattır.
Ancak; bürokrasiyi doğuran olgu, Ankara merkezi ve mevzuattır. Yani aşırı merkezi yapının ve keyfi ve sık değişen mevzuatın yarattığı sonuçtur bürokrasi.
Bürokrat da bu sonucu yaratan kişi gibi algılanır. Bürokrat, siyasetin emrinde ve tasarrufu ile hareket edendir. Yani bürokrat edilgen konumdadır. Aslında yapana değil, yaptırana bakmak gerekir. Bürokrat, verilen görevi mevzuatı çerçevesinde yapmak durumundadır. Siyasi iradenin talebini formüle eden konumdadır. Yoksa siyasete şirin görünmek gibi bir rolü olmamalıdır.
İşte bu noktada da siyasi görüşü öne çıkarılarak bürokrat seçilince, yani liyakatin yerini sadakat alınca, bürokrasi içinden çıkılmaz bir hal alıyor. Yılların deneyimi ile şunu söyleyebiliriz ki; belli bir süre geçince asıl bürokratlaşan ve bürokrasiye esir olan siyasi kişiler yani bakanlar oluyor. Bürokrasiyi yakından izleyenler ve işleyişi iyi görenler ne dediğimi anlarlar. Ancak; bu yargılamamızı da her siyasi için söylemediğimiz açıktır.
Hukuk kuralları işlemiyorsa, yasal idare prensibi unutulmuşsa, mevzuat keyfi ve çok sık değiştiriliyorsa, her şey Ankara’dan planlanmak ve çözülmek isteniyorsa, bürokratın denetim ve teftişi tamamen unutulmuşsa, siyasi yandaşlık açık bir nitelik haline gelmiş ise bürokrata yönelik düşmanca değerlendirmelerin değişmeyeceği unutulmamalıdır. Bu durumda Hisarcıklıoğlu’nun bundan sonraki genel kurullarda da bu düşmanlığı sergilemeye devam edeceği kehanet olarak düşünülmemelidir.