TOBB Genel Kurulu neleri tartışmalıydı?

Rüştü BOZKURT
Rüştü BOZKURT BUZDAĞININ DİBİ [email protected]

TOBB 1.5 milyon üyesi ile ülkemizin büyük örgütlerinden biri. Bu örgütü algılayışımız farklı olabilir: Bazılarımız TOBB gibi örgütleri sivil toplum örgütü kapsamında ele alabilir. Diğerleri yarı-resmi örgüt nitelemesini yapabilir. Bakış açımız ne olursa olsun, ülkemizin sosyo-ekonomik yaşamında yeri olan böylesi büyük örgütlerin değerlerini, beklentilerini ve davranışlarını yakından izleme sorumluluğumuz var. 

TOBB genel kurullarında örgüt adına yapılan konuşmaları da siyasilerin verdikleri mesajları da özenle izlemeli; bütün içtenliğimizle ve alıcı bir ruhla ülkemizin geleceğine ilişkin önerileri bir adım ileriye taşımak için katkı yapmaya gayret etmeliyiz. 

Eğilimler daha geniş kapsamıyla tartışılmalı

“Övgüye kabız, sövgüye amel” tavrın “kasaba kültünün göstergesi” olduğunu çok söylüyor ve yazıyorum. Toptancı övme ve övünme kadar toptancı karalamaların da yarar üretmediğini hepimiz yaşam deneyimlerimizden öğreniyoruz. 

TOBB Başkanı M. Rifat Hisarcıklıoğlu’nun, ilk kez Ekonomi Gazeteciler Derneği’nin geleneksel Kartepe Toplantısı’nda dinlediğim “eğilim açıklamalarını” 70’inci Genel Kurul’da tekrarlamasını önemli buluyorum. Hisarcıklıoğlu 7 eğilim üzerinde durdu: 
1 -Küresel finansman ikliminin, 
2 -Küresel ticaret ve yatırım ortamının, 
3 -Enerji haritalarının, 
4 -Girişimciliğin rekabette ana unsur haline gelmesinin, 
5 -İnternetin ekonominin bel kemiği konumuna yerleşmesinin, 
6 - Orta sınıfın yükselmesinin, 
7-Kentleşmenin hızlanması ve kent ekonomilerinin belirleyici rolünün artmasının gelecek inşa etmeyi derinden etkilediğinin altını önemle çizdi. 

TOBB uzmanlarının eğilimler üzerinde biraz da çalışması gerektiğine inanıyorum... Başkan; 
1. Bilgi Toplumu aşamasına geçişin iş dünyasında yarattığı etkileri de üyelerle paylaşmalı. 
2. Ekonomide “güç merkezi” kaymasının ne anlama geldiği üzerinde ayrıntıları ile durmalı. 
3. Teknolojide erişebilirlik ve ters inovasyon olanaklarının büyüme ve refah yaratma üzerine etkilerini enine boyuna irdelemeli, 
4. Dönüştürücü inovasyon iklimi ve ortama yaratmadan sürdürülebilir rekabet gücü yaratılamayacağının altını özenle çizmeli. 
5. Rekabetin ölçek ekonomisinin erişebilirliği ile küçük ve orta ölçek yapının esneklik ve hızını koordine etme eğiliminden beslendiğini daha yüksek sesle anlatmalı. 
6. Sınırlı şeffaflıktan sınırsız şeffafl ığa geçişin yatırım yönetiminde ve işletme dönemindeki etkileri üzerinde açıklayıcı bilgiler paylaşmalı. 
7. Karşılıklı-bağımlılık ilişkilerinin hiper düzeyinde “ani temas” olanaklarının artmasının ticaret sisteminde yarattığı yapı, işlev ve kültür değişikliği üzerinde etkilerini tartışmanın önünü açmalı. 
8. Ortalama ömrün uzaması, doğum oranlarının düşmesinin, nüfus yapılarının değişmesinin iş yaşamı üzerindeki olası etkilerini sorgulamalı. 
9. Sıklaşan kriz dönemleri periyodunun sosyal sorunları keskinleştirmesinin zararlarını en aza indirmenin yol ve yöntemleri hakkında genel kurula katılımların zihninde netlik yaratan açıklamalara yer vermeli. 
10. Satıcı piyasa egemenliğinin alıcı piyasa egemenliğine dönüşmesi ve teknolojinin bireysel ihtiyacı karşılama olanaklarının genişlemesi şeklinde ilerleyen eğilimin günlük işler üzerindeki etkilerini de sorgulatmalı, 
11. Algıların yerel ve doğrusal işleyişten, küresel ve üstel işleyişe geçiş eğiliminin ne anlama geldiğini, hangi alternatif tepki biçimlerini geliştirmemiz gerektiğini anlatmalı... 

İş yaşamının sonsuz çeşitliliğinde Başkan Hisarcıklıoğlu’nun altını çizdiği eğilimler kadar, yukarıda başlıklar halinde sıralanan eğilimlere daha onlarcasını eklemek mümkün. İletişim ortamında yüzde 80’den fazla enerji sarf ettiğimiz konjonktürel konulardan daha büyük etkilileri olan eğilimleri ilgi odağımıza yerleştirmeliyiz. Eğilimleri baskın hale gelmeden algılamak, yaratıkları olası fırsat ve tehlikeleri analiz edip değerlendirerek bir “erken uyarı” mantığı ile hareket etmek etkili sonuçlar yaratmanın gerek şartıdır. 

Son dönemde Michio Kaku’dan ödünç aldığım “bilincin üç temel bileşenini” sıkça anımsatıyorum: Çevreyi hissedip anlıyorsak, kendi olanak ve kısıtlarınızı net biçimde biliyor ve kendimizi tanıyorsak, geleceğe ilişkin bir plan yaparak strateji oluşturuyorsak bilinçli bir davranıştan söz edebiliriz. 
Bir ülkenin siyasi iradesini temsil edenler, o ülkenin bürokratları, sivil toplum örgütlerinin yöneticileri, girişimciler ve medya mensupları değerlendirmelerinin en az yarısını eğilimlerin olası fırsat ve tehlikesi üzerine inşa etmiyorlarsa, sonuçlarla ilgili bazı popülist alanlara saplanıp kalmışlarsa, o ülkede etkin kaynak kullanımı mümkün değil. 
TOBB Genel Kurulu’na eğilim analizlerinin yansımış olması çok önemli bir adımdır, ama asla yeterli değildir. Belirleyici eğilimlerin analizleri ve eğilimlerin olası etkileri üzerinde bir ortak dil, ortak akıl ve ortak irade yaratmalıyız. Yetmez ortak projelerimiz ve onları hayata taşıyacak ortak kurumlarımızın ne olması gerektiğini fizibilitelerle netleştirmeliyiz. 

Üst düzeyde dillendirilen eğilim analizlerini, medyamız yoğun tartışma konusu haline getirmezse, teknik anlatımıyla, tartışmayı toplumsallaştıramazsak, ne 2023 hedefl erine ulaşabiliriz, ne orta gelir tuzağından sakınabiliriz, ne de “ Türkler fırsat kaçırma fırsatını asla kaçırmaz” diyenleri yanıltabiliriz. 

Kendimizi kandırmayalım

 Yaratılan ekonomik sonuçlar ne bugün iktidar olan siyasi iradeyle sınırlıdır, ne de geçmişte siyasi sorumluluk alanlarla. Cumhuriyet döneminde gösterilen performans ortadadır; halk deyimi ile “Kelin köre diyeceği fazla bir şeyde yoktur.” Tartışmaların ülkenin geleceğiyle ilgili olması ve net bilgilere dayanması gerekir; kimsenin de tartışmaları kişiselleştirmeme ve saptırıcı savunma anlayışı ile hareket etme hakkı yoktur. 

Temel meselemiz sorunlarımızı net bilgilerle tanımlamak, kaynaklarımızı etkin biçimde koordine etmek ve belli alanlara odaklanarak kişi başına gelirimizi 25 bin doların üzerine çıkarmaktır. M. Rifat Hisarcıklıoğlu’nun “Ama daha iyi bir Türkiye ve daha iyi bir gelecek için, bundan daha iyisini yapabilmeliyiz. Çünkü fert başına düşen milli gelirimiz son 6 yıldır 10 bin dolara takıldı kaldı. 2023’de 2 trilyon dolar milli gelir hedefini yakalamak istiyorsak her yıl yüzde 8 civarında büyüme oranını tutturmak gerekiyor. Son 10 yılda 4 defa yüzde 8’in üzerinde büyümeyi sağlamışız. Demek ki bunu yapabiliriz” saptaması sonrasında önerdiği “ekonomiye yeni bir ivme kazandırma” çağrısının anlamlı olabilmesi için, reform iştahını, başta siyasi irade olmak üzere, bürokrasi, iş insanları, sivil inisiyatifl erde hep birlikte artırmamız gerekiyor. 

Bütün Cumhuriyet döneminde sağlanan ortalama büyümenin üstünde bir büyümeyi son 10 yılda neden aşamadığımızın sorgulanmadığı bir TOBB Genel Kurulu anlamlı ve değerli olabilir mi? Yaratılan sonuçları tartışmayı, birilerini başarısız gösterme gibi algılayarak savunmacı bir tepki gösterirsek gerçeği yakalayabilir miyiz? En büyük tehlike kendimize yalan söylemek, kendi yalanımıza inanmaktır. Mevlana’nın sözlerine kulak vermeliyiz: “İki yol ver her insanın önünde /Kolayını arar gelenekte dininde/ İçine yolculuk yaparsan eğer/ Farklı yollar bulacaksın derinde!” 

Kolayına kaçmamalıyız, kolayına... Söylediklerimizin bir ağırlığı olmalı, o ağırlığı yaratan araştırmalara, sağlıklı gerekçelere dayanmalı ki yarattığımız sonuçlar insanımızı refaha taşısın! 

Reform iştahını artırmalıyız

TOBB Genel Kurulu’nda vergi reformu, cari açığı azaltacak sanayi stratejisi, istihdam teşvikleri, girdi maliyetlerini azaltıcı önemler ve reel sektörün bankalarla çalışma ortamının iyileştirilmesi çağrısı da yapıldı. 

Bildiğim kadarı ile vergi reformunda ülkemizin yapması gereken işlerin alanı daralmıştır. Tersine özel hukuk alanında ise atılması gereken çok daha fazla adım vardır... Eşdeğerlilik ilkesini yaşam biçimi haline getirmeden gelişmenin mümkün olmadığı sonucuna ulaşan düzinelerce araştırmaya kulak vermeliyiz. 

Serbest ve adil piyasanın işlemesi, çok ciddi bir hukuk sistemi gerektirir. Hukuk sisteminin işleyişi hem yurttaşların tasarruf ve yatırımlarını özendirir hem de dışardan üretime dönük yatırımların gelmesini kolaylaştırır. Serbest ve adil piyasada rekabet için “şans eşitliği” yaratmayan ülkelerin kalkınmasının mümkün olmadığı kanıtlanmış bir gerçek. TOBB Genel Kurulu’nda ülkemizde “işlem maliyetlerinin yüksekliği” mutlaka tartışılması gereken konulardan biri... Kadınlarına şans eşitliği yaratarak, kadın nüfusun iş yaşamındaki yerini olması gereken düzeye çıkarmayan bir toplumun kalkınması mümkün mü? Giderek akıl terine dayanan bir rekabet dünyasında, toplum aklının yarısını değerlendiremeyen bir toplum zenginlik üreterek insanlarının yaşamını kolaylaştırması mümkün mü? 
Siyasetçilerden beklediklerim

Gönül isterdi ki TOBB Genel Kurulu’nda siyasi söylemler, ülkemizde 300’e yakın OSB’deki işyerlerinin bir dökümünü sunsunlar... Bu işyerlerinin kapasite ve teknik olanaklarının durumunu analiz etsinler. OSB’lere ayrılan kaynakların, beklenen işlevlerin yerine gelip gelmediğinin hesabını versinler. Neden ülkemizdeki ihracatın birim başına 1.5 dolar düzeyinde kaldığının inandırıcı gerekçelerini açıklasınlar... Niçin cari açığın yapısal önlemlerle azaltılamadığını, hangi engellerin var olduğunun dökümünü versinler. Teşvik Sistemi kapsamında aktarılan kaynakları ile alınan sonuç arasındaki ilişkiyi gözler öne sersinler... Dünya genelinde yeni işbölümünde ihtisas OSB’lerinin işlevlerini ortaya döksünler, kamu kuruluşlarının ürettirdikleri konut sayılarını vererek övünürken, OSB’lerdeki yeni yapılanmaları ve ihtisas OSB’leri için alınan önlemleri de anlatsınlar... Teşvik Sistemi’nin mekana dayalı olmasının yarattığı haksız rekabet ve komşu iller arasındaki husumet oluşturma potansiyelini açık yürekle değerlendirsinler. Orta ölçek kentlerimizde hızla azalan orta sınıfın yarattığı çöküntünün sosyo-ekonomik etkilerinin en az zararı verecek şekilde nasıl yönlendirileceğine ilişkin projeler anlatsınlar... 

Tartışmaları, bulunduğumuz ortamın ihtiyaçlarına göre değil de kendi gündemimize göre yaparsak, amaç sapmış olmaz mı? TOBB Genel Kurulu’nda her gün dinlediğimiz politik tartışmalar yerine, ülkemizin rekabet gücünü artıracak yapısal reformlar öne çıkarılsa, fizibilitesi tamamlanmış, karlılık ya da fayda maliyet analizi yapılmış projeleri tartışma gündemine taşımak doğru olan tutum değil mi? 

TOBB genel kurullarının formatı değişmeli. Genel Kurula katılacak olan herkese, o yılın tartışma teması önceden bildirilmeli, ev sahibinin sınırlarına saygı gösterilmesi talep edilmeli, konuşma zamanın sınırları çizilmelidir. Onca büyük bir organizasyonla bütün ülkenin iş insanlarını bir araya getiren bir toplantının “verimliliğini” sorgulamak hepimizin ortak sorumluluğu. Ayrıca, tartışma verimliliği gelişme düzeyimizin de çok somut bir göstergesidir. Tartışma verimi üzerine hepimizin enine boyuna düşünmesi gerekiyor, enine boyuna....

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar