TL’de aşırı iyimserlik için erken
Türkiye’de bir hükümetin kurulacak olması önemlidir. En büyük sıkıntı buydu. Hatta AKP’den seçim hükümeti için, ‘’Bu bizim hükümetimiz değil’’ açıklaması gelmişti. Artık bir bahane kalmadı. Ekonomik vaatlerin hayata geçirilmesi bekleniyor. Daha da önemlisi, kaybolan yatırımcı güvenini yeniden tesis etmek gerekiyor.
Ekonomi kadrosunun nasıl şekilleneceği merak ediliyor. Seçim sonrasında yapılan ilk yorumlarda bu noktaya özellikle işaret ediliyor. Piyasaları tedirgin edecek bir kadronun gelmesi düşük bir ihtimaldir. Yabancı yatırımcıların Türkiye ekonomisine yönelik algısı uzun süredir iyi değil. Bunu gören AKP yönetimi, 7 Haziran-1 Kasım döneminde yatırımcıları endişelendirecek açıklamalar yapmaktan kaçındı. Zaman zaman belli belirsiz sesler yükselse de, 7 Haziran seçimi öncesinde yapılan faiz tartışması 1 Kasım seçiminden önce rafa kalktı. Aday listelerinin teslim edildiği gün, Ali Babacan listeye eklendi. Babacan ve Şimşek, beş hafta boyunca televizyon kanallarını gezdiler. O dönemde sohbet ettiğimiz yabancı fon yöneticileri, bildikleri isimlerin sahaya dönmesinden memnundu. AKP’nin bu stratejisine dünya piyasalarında esen olumlu hava eklenince, Türkiye piyasalarına para girişi oldu. Bu noktadan sonra ekonomi ve finansal piyasalar açısından risk alamayız. Sürpriz isimlerin kritik Bakanlıklara getirilmesi, Merkez Bankası Başkanlığı’na uzaktan kumandayla kontrol edilecek bir ismin yerleştirilmesi mantıksızdır. Ekonomi bürokrasisinde koltukları dolduramayan insanların görev aldığı görülmüştür. Ancak TCMB Başkanlığı ayrıdır. Bu göreve; altyapısı sağlam, öz güveni yüksek, mükemmel derecede İngilizce konuşan birisi gelmelidir. Başkan yurt dışındaki konferanslarda sunum yapar. ABD’de her sene yapılan, Merkez Bankası Başkanlarının katıldığı Jackson Hole toplantılarına katılır. Çapsız, dünyada uygulanan para politikalarından bihaber, piyasa mekanizmasını anlamayan bir isim bu göreve yakışmaz. Yetersiz bir kişi uluslararası toplantılarda; başarılı bir iktisatçı olan Fed Başkanı Yellen’la, hem teoriyi hem de piyasa dinamiklerini içselleştirmiş çok iyi bir finansçı olan Hindistan Merkez Başkanı Rajan’la nasıl sohbet edebilir? Türkiye’yi nasıl temsil edebilir? Önümüzdeki dönemde isimler üzerinden spekülasyonlar yapılır. Fakat yukarıda da belirttiğim gibi ekonomi kadrosu konusunda pek endişe taşımıyorum.
Önümüzde 2010-2011 gibi bir dönem yok. 2009’da büyük Merkez Bankaları para musluklarını açtıktan sonra, hem piyasalarda hem de global ekonomide büyük bir coşku yaşandı. 2016; 2010 ve 2011 yılları gibi rahat geçmeyeceğine göre, abuk sabuk tartışmalarla vakit kaybetmeyelim. Eğri oturup doğru konuşalım. Küresel piyasaların türbülansa girdiği, global ekonominin hız kestiği dönemlerde, yapısal reformlara fazla odaklanılmaz. Açıkçası reformlar konusunda güçlü bir beklentiye sahip değilim. Yeni hükümet küçük adımlar atsın. Buna da razıyım.
USD/TL için 2.70, 2.50 seviyeleri dillendiriliyor. Umarım bu bölgede kalabiliriz. Doların değerlenmesinin Türkiye ekonomisine pek faydası yok. Dün yayımlanan çekirdek enflasyon rakamı yüzde 9’la bir yılın zirvesindeydi. Kurdaki yükselişin yansımaları görülüyor. TL değer kaybettikçe ihracat yükselir mevzusu da kabak tadı verdi. Dünya ekonomisi zayıfsa, beklentiler kötüleşiyorsa, ihracat artmaz. Bu hafta Asya ülkelerinin imalat rakamları açıklandı. Oradan yola çıkalım. Noel tatili yaklaşıyor. Asya ülkelerinin yılın bu döneminde, başta Amerikan ekonomisi olmak üzere, büyük ekonomilere ihracatında hareketlenme beklenir. Açıklanan rakamlara göre; Çin, Kore, Tayvan gibi lokomotif ülkelerin imalat rakamları çökmüş. İhracatları zayıflamış. Kısacası, ihracata dayalı büyümenin kitabını yazan ekonomiler dahi zorlanıyor. Türkiye’deki kur artışı enflasyon görünümünü bozuyor. TL’deki değer kaybı, mevcut konjonktürde ihracata katkı yapmıyor. Kuru kontrol altında tutmak için elden ne geliyorsa yapılmalıdır. Manevra alanımız dar. Dünkü gibi piyasaları ürkütecek açıklamaların gelmemesi gerekir.