TL üzerinde artan baskı hiç de şaşırtıcı değil

Tuğrul BELLİ
Tuğrul BELLİ GÜNDEM [email protected]

Son günlerde döviz kurları üzerinde belirgin bir baskı gözlenmekte. Halbuki, bugünlerde Türkiye’de FED’in “miktarsal gevşemeyi (QE) azaltabiliriz” açıklamalarından sonra gelen ve Mayıs-Temmuz döneminde ödemeler dengesi rakamlarından da açık bir şekilde gördüğümüz bir finansal çıkış baskısından söz edemeyiz. Gerek ABD verilerinin kalıcı bir büyümeyi teyit etmemesi, gerekse de küresel piyasalarda yaşanan mini-türbülans nedeniyle Bernanke’nin sözünü (şimdilik) geri almasıyla, bu piyasada göreceli bir sulh hakim olmuş durumda. Kısacası bugünlerde çıkış yok, öte yandan pek bir giriş de yok. Ancak, Türkiye’nin nette (giderek de artan miktarda) bir döviz ihtiyacı söz konusu.

Herkesin bildiği gibi, Türkiye’nin cari açığında çok kuvvetli bir mevsimsellik vardır. Yaz aylarında turizm gelirlerinin artmasıyla cari açığımız göreceli olarak azalırken, Kasım ayıyla birlikte (ısınma için ithal enerji ihtiyacının da artmasıyla) bu durum 180 derece terse döner. Örneğin, geçen sene Ekim ayında 2.2 milyar dolar olan altın ticareti hariç cari açık Kasım’da 4.7 milyar dolara yükselmiş. Uzun lafın kısası, bir trend olarak cari açığımız artmasa da (ki bu bile çok şüpheli) mevsimsel nedenlerden dolayı cari açığımız artacaktır.

Cari açığın arttığı ancak net döviz girişlerinin olmadığı bir ortamda MB’nın mutlaka piyasayı dengelemek için döviz satış miktarını artırması gerekiyor. Ekim ayında MB sadece 840 milyon dolarlık bir satış gerçekleştirmişti. Ancak bu ve ileriki aylarda bu miktarın önemli şekilde artırılması gerekiyor. Nitekim, dün, Sn. Başçı aylık 1.8 milyar dolarlık bir satıştan bahsetti. Açıkçası bunun piyasayı kesmeyeceğini, satışların daha da artırılması gerektiğini düşünüyorum. (Öte yandan, bu sene ilk 9 ayda nette 7 milyar dolar kadar altın ithalatı yapıldığını, bunun İran’a yapılacak olan ödemelerin bir kısmının önceden yapılmış olması anlamına geldiğini, bu nedenle de enerji ithalatı için bundan sonra gereken dövizin daha az olabileceğini de not etmekte fayda var.)

Portföy yatırımları tarafında ise, sene sonuna yaklaşırken yabancı fon yöneticilerinin (özellikle bugünkü faiz ve borsa seviyelerinden) Türkiye risklerini artırmayacakları için bu kanaldan döviz girişi söz konusu olmayacaktır. Öte yandan, MB kuru sene sonunda 1.92’ye çekme konusunda bugünden israrcı olmaz ise nette bir çıkış olacağını da düşünmüyorum çünkü bugünkü  faiz ve kur düzeylerinde yabancıların fazla kârlı bir pozisyonları da yok. (Tabii, MB yurtdışı piyasaların tatile girdiği ve satış talebinin zayıflayacağı 24 Aralık haftasında bir Ali Cengiz oyunu yapıp, bilançoların belirleneceği sene sonu kurunu düşük tutabilir.)

MB son haftalarda neredeyse mecburiyetten bir sıkı para politikası söylemi içerisine girmiş bulunuyor. Ancak hepimiz biliyoruz ki, bu sadece bir “söylem”. Fiiliyatta ise, enflasyon %7.7 iken (ve daha da yükselmesi beklenirken) ortalama %6.3 civarında gerçekleşen piyasa fonlamasının sıkı para politikası ile uzaktan yakından bir ilgisinin olmadığı ortada.  Faiz silahını kullanmayı reddeden MB bu dönemi döviz satışlarıyla atlatabileceğini düşünüyor. Şahsen, ben de orta vadede döviz konusunda akut bir sıkıntı yaşamayacağımızı düşünüyorum. Ancak Bahar aylarında QE’yi kısma konusu yeniden gündeme geldiğinde tekrar nette finans hesabı çıkışları yaşanabilir ve döviz rezervi kullanımı artabilir.

Son olarak da, Aşil’in topuğu olan “kronik cari açık” meselemize kısaca değinirsek: Bugün uygulanan ekonomi politikalarının cari (tasarruf) açığımızı anlamlı bir düzeyde düşüremeyeceği çok açık. BES ile kısa vadede bir tasarruf artışı sağlamak oldukça zor. (Ayrıca şu %25 kamu sübvansiyonun hesabını da iyi yapmak lazım sanki.) Faizler ancak artırılması durumunda büyümeyi düşürmek suretiyle cari açığı azaltabilir (ki bu zaten tercih edilmiyor.) Kurda ise (enflasyon ve bilanço etkisi kaygılarıyla) daha fazla zayıflama istenmediği açık açık beyan edilmiş durumda. Geriye bir tek kamunun tasarruflarını artırması kalıyor. Ancak 2014 OVP’sinde kamu kesimi açığında daralma değil, aksine artış öngörülmüş. Ayrıca, Bütçe tasarısındaki bazı hedefler de oldukça tartışmalı. Örneğin bu sene %17 oranında artması beklenen sermaye giderlerinin (ağırlıklı olarak kamunun gayrimenkul yatırımları, bunların neler olduğunu tahmininize bırakıyorum) önümüzdeki sene %9 oranında azalması öngörülmüş. Eğer gerçekleşirse (2014’ün seçim senesi olduğu da dikkate alındığında) böyle bir durum Türkiye tarihinde bir ilk olacaktır! Neticede, yüksek cari açıktan kaçar yok. En iyisi biz “cari açıktan endişelenmeyi bırakıp, onu sevmeyi öğrenelim!”

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Dar bir koridor! 10 Ekim 2019
IMF 4. Madde bildirisi 26 Eylül 2019