Timur, Bayezid, Trump…

Açıl SEZEN
Açıl SEZEN Dünyanın Parası [email protected]

Ankara Savaşı sonrasında Yıldırım Bayezid ile Moğol İmparatoru Timur’un karşı karşıya geldikleri bir an tasvir edilir.

O dönem için dünyanın en büyük iki ordusunu karşı karşıya getiren Ankara Savaşı’nı kazanan Timur, Bayezid’ı görünce gülmeye başlar.

Bayezid gerekçesini sorduğunda ise şunu söyler:

“Koskoca dünya benim gibi bir topalla senin gibi bir köre kaldı ya, ona gülüyorum.”
Gerçekten de Bayezid’in sağ gözü çok zayıf görürken, Timur’un da sol ayağı topaldı.
Ama ikisi de büyük liderler, kıymetli komutanlardı.

İçinde yaşadığımız çağa körlükle bakıp, gereğinden fazla önemsemek istemem. Dünya savaşlarının yaşandığı, Hitler, Stalin gibi anomalilerin dünyaya hükmettiği dönemler oldu.
Ancak Ankara Savaşı’nın 1402 yılında yapıldığı dikkate alınırsa, 6 asır sonra belki de ikinci kez dünya kör/topal; (ama bu kez yönetsel anlamda) liderlerin eline kaldı.

ABD’de Trump, İngiltere’de Boris Johnson, Rusya’da Putin’in yönetiminde söz sahibi olduğu bir dünya.

Bizim aleyhimizde olsa da öngörülebilir tutumları nedeniyle Merkel-Sarkozy ikilisine rahmet okutan günlük değişen halleri.

Trump birçok şey olabilir. Başarılı ya da başarısız bir iş insanı. Renkli bir kişilik. Maraz çıkarmaya meyilli bir lider. Belki çok başarılı, belki de çok başarısız olur. Ancak, bir tek şey olamayacağı kesindir:

Trump bir devlet adamı değil ve asla olmayacak.

O nedenle attığı tweet’te kullandığı 280 karakterin her birinin ardında ayrı bir kusur yatıyor. Üslubu çirkin ve rahatsızlık verici.

Mealen diyor ki, “Biz kendi ülkemizden 7.000 kilometre ötedeki bir savaşa gereğinden uzun süre angaje olduk. Şimdi çıkıyorum. Ne haliniz varsa görün, başınızın çaresine bakın.”
Sözü sadece Türkiye’ye değil, Suriye meselesine dahil olan tüm paydaşlara. Avrupa’yı, Rusya’yı ve diğerlerini de bu denklemin içine katıyor.

Aşikar olan şey, verdiği mesajın netliği. Bu mesaj Türkiye’ye değil, ABD’de kendisini eleştiren, başta Pentagon olmak üzere Cumhuriyetçilere.

Trump bu savaşın parçası olmayı başından beri istemedi.

Pentagon ise başından bu yana bu savaşın içinde oldu, olmak istedi.

Bunu da kendi askerleri ile değil, bölgede muharip güç olarak kullandıkları PYD/YPG unsurları ile yaptılar.

Başından bu yana amaçları Suriye’ye hakim olmak değil, Rusya’nın buradaki hakimiyetinin önüne geçmekti. Onların Ruslar’a karşı müdafalarını meşru kılan unsur DEAŞ idi.

O mücadelelerini ise PYD/YPG’yi kullanarak yaptılar. PKK’nın devamı olan bu örgütü SDG adı altında toplayıp bir tur, sonra bir tur daha, sonra bir tur daha silahlandırdılar.
Trump Türkiye’den yana tavır koyup oradan çıkışı nihayete erdirmeye karar verdiğinde de bu nedenle karşısında Pentagon’u buluyor.

Pentagon diyor ki, “Biz bu savaşta bu örgütü kullandık, beraber hareket ettik. Şimdi Suriye’de Türkiye’nin önü açılıp biz çekildiğimizde, bu örgütü koruma imkanımız kalmayacak. Biz sadece Suriye’de değil, dünyanın birçok yerinde bu tür yapılar ile çalışıyoruz. Bırakıp gidecek olursak, dünyanın her yerinde kullandığımız bu tür yapıların bize olan güvenini sorgulatırız.”

Lindsey Graham, Marco Rubio gibi Cumhuriyetçi senatörlerin, Nikki Haley gibi BM üzerinde bu konuya hakim isimlerin verdiği mesajların da yoğunluk noktasını burası oluşturuyor zaten.
Trump’ın attığı tweet, işte tam bu kaygıları gidermeyi amaçlıyor.

Diyor ki “Merak etmeyin, ben Türkiye’ye bu konudaki hassasiyetimi söyledim.”

Gerekirse ekonomik yaptırım kullanabileceği yönündeki tehdidini de bunun üzerine ekliyor.
Benzer bir mesajı G-20 zirvesi esnasında verdiğini de hatırlayalım. Orada Türkiye/ABD ilişkilerinin dönüm noktası olan toplantıda ve ertesi günü ne diyordu?

“Erdoğan bana söz verdi ve tuttu. Oradaki Kürt unsurlarına yönelik herhangi bir hamle yapmadı.”

Hassasiyet hep aynı noktada kilitleniyor.

Ancak elbette iş ekonomiyi mahvetme noktasında bir tehdide gelince, piyasaların bu konuda duyarsız kalmaları mümkün olamıyor.

Üslubundaki onur zedeleyici ifadelerine rağmen, yine de Trump’ın Türkiye tezine yakın hareket ettiğini de görmek gerekiyor.

Bu tonlama devam ederse, işler belirli bir tedirginlik düzeyinde kalabilir.

Türkiye, G-20 sonrası oluşan diyalog ortamını iyi kullanarak, Trump ile ilişkiler anlamında önemli bir mesafe almayı başardı.

Bilmek gereken, Trump ile anlaşmanın, ABD’nin tüm güç odaklarıyla anlaşmak anlamına gelmediği. Başkanlık çok önemli bir makam ve başkanın önemli güçleri, yetkileri var.
Ancak ABD sisteminin başkanlara getirdiği kısıtlamaları, sınırlamaları unutmadan hareket etmekte de fayda var.

Bunları gözettikten sonrası Türk Silahlı Kuvvetleri’nin mahir ellerine kalıyor.

Piyasa etkisi ise bu tedirginlik düzeyinde kalındığı müddetçe Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı operasyonlarından çok farklı olmayabilir.

İşler derinleşirse Trump’ın yapabileceği şeyler, elinde tuttuğu kaldıraçlar (Halk Bankası, CAATSA) elbette var. Ama unutmamak gerekir ki, Türkiye de geçen yıl Ağustos’taki Türkiye değil. Ekonomisi soğumuş, bu nedenle döviz finansmanı ihtiyacı azalmış, özel sektörü borç azaltan bir yapısı var.

Kırılganlıklar elbette baki, sadece geçen seneyle farklılıkları da vurgulamak istiyorum.
Ümit ediyoruz ki, bunlara gerek kalmadan Türkiye’nin attığı adımlar sonuç vermiş, askerimiz burnu bile kanamadan memleketine dönmüş olur.

Dünya da bir an önce bu yönetsel kör/topal liderlerden kurtulur…

Not: Trump’ın “Türkiye ekonomisini mahvederim” dediği ilk tweet konusunda hafızalarının insanları yanılttığını görüyorum. O tweet, 2019 yılının Ocak ayında atılmıştı. İçeriği, bugünkü ile aynıydı, yani Suriye’deki PYD/YPG konusunu içeriyordu. Kur krizi 10 Ağustos 2018’de olmuş, Rahip Brunson ise 12 Ekim 2018 tarihinde serbest bırakılmıştı. Yani ekonomiyi tarumar eden Trump falan değildi. Sanırım kendisi de bu zamanlamayı bilinçli olarak manipüle etmeyi tercih ediyor.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Eli yatırıma gitmemek... 21 Ağustos 2019
Acılara tutunmak... 03 Temmuz 2019