TİDER ve Gıda Bankacılığı
Deprem felaketi yaşanmadan hemen önce siz değerli okuyucularımızla paylaşmak istediğim önemli bir konu vardı: Temel İhtiyaç Derneği (TİDER) tarafından düzenlenen ve Beykoz Üniversitesi’nin ev sahipliği yaptığı 3. Gıda Bankacılığı Zirvesi organizasyonu. Dünya Gıda Bankacılığı sisteminin önemli parçalarından biri olan TİDER, kendisine misyon olarak “israfla mücadele ve israf olacak birçok ürünü, kurulan Gıda Bankacılığı sistemiyle doğru ellere, doğru zamanda ulaştırılmayı hedeflemiş bir sivil toplum örgütü.” Yıllardır yaptığı çalışmalarla birçok ihtiyaç sahibine destek olurken aynı zamanda yaptığı organizasyonlarla önemli de bir bilinç yaratıyor.
Yaşadığımız deprem felaketinde bir sivil toplum örgütü olarak elinden geldiğince çabaladı ve çabalıyor sadece geçtiğimiz hafta itibariyle deprem bölgesine yaptığı destek; Gıda: 50.544 litre su, 22.760 kg kuru gıda, 3.240 litre ay çiçek yağı, 72.300 öğün pişmiş yemek. Ekipman: 51 adet çadır, 550 çadır içi soba, 3 konteyner, 2 jeneratör, bin 500 adet powerbank, 2 bin 200 adet ısıtıcı bant, 7 bin 101 adet battaniye, kazı çalışmalarına destek malzemeleri.
Kadın Hijyen ve Bebek Ürünleri: Bin 700 paket kadın pedi, 62 bin 940 adet bebek bezi, 5 bin 727 kg bebek maması ve bisküvisi, 420 paket ıslak mendil Giysi: 8 bin 713 parça giysi (bere, eldiven, çorap, mont vb) Deprem hadisesinden evvel bu etkinliği sizlerle paylaşmak istememdeki temel niyetim, TİDER’in Gıda Bankacılığını, dünyadaki bu büyük platformun bir parçası olmasını ve Beykoz Üniversitesi’nde düzenlenen Gıda Bankacılığı Zirvesi’ni anlatmaktı.
Ancak yaşadığımız bu büyük felakette bir kez daha gördük ki, Türkiye’de kimse ben ne yapabilirim, ya da ne yapmalıyım dememeli. Ben yaklaşık 5-6 senedir elimden geldiğince bu sivil toplum örgütünün derin bir parçası olarak gönüllülük esasıyla görev almaktayım. Benim bir sağlıkçı geçmişim yok, maalesef herhangi bir arama kurtarma eğitimim de yok. Dolayısıyla bu tarz hadiselerde insan keşke bu eksiklerim olmasaydı, keşke zamanında bu tarz afetlerle mücadele için kendimizi daha çok geliştirseydik, daha fazla eğitimler alsaydık dediği oluyor.
Ancak, herkes öyle ya da böyle en azından bir sivil toplum örgütünün içinde, yaşanan afetlere tepki verebilir ve farklı konularda çözümün küçücük, minicik de olsa bir parçası olarak bir şekilde destek sağlayabilir. Yukarıda verdiğim rakamlar ve TİDER sadece benim de içinde olduğum tek bir sivil toplum örgütü. Türkiye’de onlarca, yüzlerce sivil toplum kuruluşu var. Her birinin amacı gayesi önceliği farklı. Bu kuruluşlar çalışma alanı veya hedef kitlesine bakmaksızın kim olursa olsun böyle bir deprem felaketinin akabinde birbirine kenetlenip, milletine kenetlenip, devletine kenetlenip daha fazla ne yapabiliriz, nasıl katkımız olabilir hedefi güder.
Son deprem sürecinde gördük ki, Türk milleti çok büyük ölçüde sivil toplum örgütleri ile birlikte ve bunların bir parçası olarak çözümün bir parçası olmayı öğrenmeye başlamış. Bu bir ülkedeki demokrasinin gelişimi açısından da çok önemlidir. Sivil toplum örgütlerinin siyasi düşüncesi, odak noktası ne olursa olsun sayısının artması bir ülkenin hem demokrasisi, hem ekonomisi, hem de sosyal bazı güdülerini harekete geçirebilmek açısından çok büyük önem teşkil eder. Sivil toplum örgütleri devletin en büyük destekçisi ve en önemli mekanizmasıdır.
Çünkü devlet resmi kurumlarıyla, resmi kurallarla belli bir yaklaşım içerisinde süreci yürütürken, sivil toplum örgütleri yapılarının daha küçük ve esnek olmasından dolayı hızlı hareket edebilir ve bu tarz afet durumlarında çok büyük açık kapatabilir. Tekrar söylüyorum, sivil toplum örgütleri devletin en önemli destek kaynağıdır. Demokrasinin besin kaynağıdır. Her zaman hepsi aynı kanaatte olmaz, aynı şeyi söylemez ama bu da farklı düşüncelerle demokrasiyi demokrasi yapan, gelişmişliğe daha büyük adım attıran, özgürlükleri daha da ileriye götüren en keyifli şeydir. Devlet ve sivil toplum örgütleri birbirinin rakibi değildir, olmaz, olamaz da. Devlet devlettir, sivil toplum örgütleri de sivil toplum örgütleridir bu kadar basit