Ticaret savaşlarının ortasında tarihe tanıklık

Dr. Hakan ÇINAR
Dr. Hakan ÇINAR SIRADIŞI [email protected]

Ve yine hep birlikte tarihi bir ana tanıklık ederek, dünyanın en büyük serbest ticaret anlaşmasının imzalandığını görmüş olduk. Dünya ekonomik savaşların etkilerini tartışa dursun, Avrupa Birliği (AB) ve Japonya, dünyanın en büyük serbest ticaret anlaşmasını imzalayarak gerek iki tarafı, gerekse tüm dünyayı etkileyecek önemli bir karara imza attılar. Taraflar anlaşmaların ABD Başkanı Donald Trump'ın yürürlüğe soktuğu korumacı ticaret politikalarına karşı denge unsuru olmasını amaçladıklarını açıkça ortaya koymuş oldular. Aslında eş zamanlı olarak korumacılık ve kapalı ülke politikalarına yönelik de bir karşı atak başlatmış oldular. Belli ki bu durum, dünyada yeniden bu iki görüşün tartışılmasına sebebiyet veriyor olacak.

ABD ile Çin arasında yaşanan ticaret savaşının, küresel ekonomik düzen ve serbest ticarete zarar vereceği endişesi son dönemlerde Çin tarafından sıkça dile getirilmekte. Peki bu anlaşma, dünya ticaretinde ve ülkemiz üzerinde ne tür bir etki yaratacak, incelemekte fayda var.

Öncelikli olarak anlaşmanın yaratacağı en büyük etki, ABD’nin korumacı ekonomik politikalarına karşı dünyanın en büyük açık ekonomik alanını yaratacağı yönünde. Anlaşma 600 milyon kişiye ve dünyanın gayri safi milli hasılasının yaklaşık üçte birine tekabül etmekte. AB’nin dünyanın en büyük serbest ticaret bölgesi olduğu düşünüldüğünde halen dünyanın en büyük 3'üncü ekonomisi olan Japonya'ya 100 milyar dolardan fazla mal ve hizmet ihraç etmekte oluşu dahi, zaten büyük bir potansiyelin varlığını ortaya koyuyor.

Tarafların dünyanın en büyük serbest ticaret anlaşmasına ilişkin yorumlarına bir göz atalım öncelikle. Japonya Başbakanı Abe "Korumacılık konusunda yükselen endişeler var ancak ben Japonya'nın ve AB'nin serbest ticaret bayrağını taşıyarak dünyaya öncülük etmelerini istiyorum" derken, 28 AB ülkesinin liderleri adına açıklama yapan AB Konseyi Başkanı Tusk " Korumacılığa karşı olduğumuz mesajını net şekilde gönderiyoruz. AB ve Japonya işbirliği için açık olmayı sürdürüyor" diyerek, ABD’nin politikalarına karşı ortak bir tavır sergilendiğini açıkça ifade etmiş oldu.

Korumacılık konusuna daha başkan seçilmeden önce tüm dünyanın dikkatini üzerine çeken Trump ise, ülkenin ticaret açığını azaltmak için bu ay Çin'den ithal edilen ürünlere yüzde 25'lik ek gümrük vergisi getirmiş, Pekin de ABD mallarına ek gümrük vergileri getirerek misilleme yapmıştı. İki taraf bu anlaşmayı imzalayarak serbest ve adil ticaretin geleceği hakkında, ticaretin gümrük ve engellerle değil değer ve ilkelerle ilgili olduğuna dikkat çekmiş oldu.

Anlaşma, AB'nin Japon üretimi otomobillere uyguladığı yüzde 10'luk gümrük vergisi ve otomobil parçaları için uyguladığı yüzde 3'lük gümrük vergisini tümü ile ortadan kaldırırken, Japonya'nın da AB'den ithal edilen peynire uyguladığı yüzde 30'luk gümrük vergisi ayrıca AB'de üretilen şaraplara koyduğu yüzde 15'lik gümrük vergisini kaldırmış oldu. Yine anlaşma ile Japonya ayrıca AB'ye ülkedeki kamu ihalelerine erişim izni vermiş oldu. Anlaşmaların yürürlüğe girmesi için Avrupa Parlamentosu ve Japonya yasama organının onayının alınması gerekiyor. Dünyanın en büyük ekonomilerinden AB ve Japonya, küresel ekonominin üçte İstihdamı artırma amacıyla ticari bariyerlerin ve gümrüklerin kaldırılmasını öngören anlaşmanın 2019'da yürürlüğe girmesi bekleniyor.

ABD Başkanı Donald Trump'ın 'Önce Amerika' politikasını yürüttüğü bir dönemde ortaya çıkan AB ve Japonya anlaşması zamanlaması açısından da önem taşıyor.

İkili serbest ticaret anlaşmasıyla birlikte ihracatçı Avrupa şirketlerinin maliyetlerinin milyarlarca euro azalması bekleniyor. AB tarafı, anlaşmadan önce Çin'in başkenti Pekin'de yürüttükleri görüşmelerin ardından, "Küresel ticaret düzenini yıkmak yerine geliştirmek, tarihimizde sıcak savaşlara dönüşebilen ticaret savaşları başlatmamak Avrupa ve Çin'in olduğu kadar ABD ve Rusya'nın da ortak görevi" dedi.

İki noktaya dikkat çekerek, yazımı noktalamak istiyorum. Bunlardan ilki, yukarıda da değindiğim gibi, korumacılık kavramı ile ticaretin serbestiyet kazanması konularını karşı karşıya getirmekte. Bu konuları belli ki önümüzdeki günlerde daha çok kez tartışıyor olacağız. İkinci önemli nokta ise, Türkiye’nin bu anlaşmadan nasıl etkileneceği konusu. Ne yazık ki 22 yıldan beri Gümrük Birliği’nin tarafı olmamıza rağmen, AB’ye üye olmayışımız sebebiyle, bu tarz anlaşmalarda konuya dahil olamayışımız. Bu serbest ticaret anlaşması her ne kadar bizim dış ticaretimiz üzerinde bana göre çok büyük bir etki veya olumsuzluk yaratacak olmamasına rağmen, AB ile eşit haklara sahip olmayışımızı bir kez daha açıkça ortaya koymakta. Yapılacak bir şey yok. Bize en çok düşen görev, her iki konuyu da ileriki günlerde bol bol kaleme almak olsa gerek.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Sezon sonu, sezon başı 13 Aralık 2024
Devalüasyon olmadan olmaz 06 Aralık 2024
Sermaye göçü 29 Kasım 2024