Ticaret savaşlarında son durum
ABD seçimlerine hazırlık süreçlerindeki propagandalarda şu anki ABD Başkanı Trump’ın en önemli temalarından biriydi “Önce Amerika”. Dahası Trump ticaretin liberalleştirilmesi amacıyla yapılan serbest ticaret anlaşmalarını aptalca buluyor ve göreve geldiği andan itibaren ABD’nin bu anlaşmalardan kurtulacağını ifade ediyordu. Aslında nitekim dediğini de yaptı.
Öncelikle ABD Trump’un göreve gelmesinin ardından Transatlantik Ticaret ve Yatırım Ortaklığı (TTIP) çıkma kararı aldı ki bu anlaşma dünyanın iki büyük süper gücü olan ABD ve Avrupa ülkeleri arasında hem ticaretin hemde yatırımların gümrük duvarlarına takılmadan serbestçe yapılmasını öngörmekteydi. Dahası Türkiye’de Gümrük Birliği’nin bir parçası olması nedeniyle haklı olarak bu anlamda AB ile yapılacak bir anlaşmadan kendisinin de istifade edebilmesi gerektiğini aksi takdirde gümrük birliğinin yeniden dizayn edilmesini isteyeceğini farklı platformlarda pek çok kez resmi kanallardan dile getirmişti. Söz konusu anlaşma, 325 milyonluk nüfusuyla dünyanın en büyük tüketim toplumu sıfatını taşıyan ABD’yi ve yaklaşık 750 milyonluk nüfusuyla Avrupa kıtası arasındaki uluslararası ticareti ve yatırımları her türlü engelden muaf kılma amacındaydı ve yıllardır müzakereleri devam etmekteydi.
Bununla birlikte ABD’nin ikinci adımı neredeyse pek çok sektör için temel girdi niteliği taşıyan çelik ve alüminyum ürünlerine yönelik gümrük vergileri getirmek oldu. Bu çerçevede ABD ülkesine ithal edilen çeliğe % 25 alüminyuma ise % 10 oranındaki ek gümrük tarifelerini uygulamaya koydu. Bu uygulamaya pek çok AB üyesi ülke, Kanada, Meksika ile Çin yüksek sesle tepkilerini dile getirdi ve bunun gümrük duvarlarını artırmaya hizmet edeceğini, kendi ülkelerinin de bu duruma karşılık vereceklerini ancak böylesi bir durumun Dünya Ticaret Örgütü (WTO) kurallarının ihlali anlamına geleceğini ifade ettiler.
Genel itibari ile ABD’nin dünya ticaretine yönelik bu tarzdaki hamlelerine söylemsel bazda tepkiler bu şekilde gerçekleşmekle eylemsel anlamda yanıtlar gecikmedi. Öncelikle yakın geçmişte ülkemiz Ekonomi Bakanlığı ABD’den dahilde işleme rejimi kapsamında getirilecek eşya ithalatına sınırlama getirdi. Bununla birlikte Türkiye hali hazırda ABD’den en çok ithali gerçekleştirilen ABD’den ithal ettiği 22 ürüne aynı toplam miktarda vergi uygulayacağını DTÖ’ye iletti. Çin ise ABD'ye misilleme olarak aralarında soya fasulyesi, kimyasallar, viski, tütün ürünleri, kırmızı et çeşitlerinden bazıları, mısır, buğday, portakal suyu, bazı hava ve kara aracı gibi ithal ürünlerinin bulunduğu 106 farklı ABD ürününe yönelik % 25’e varan ek gümrük tarifeleri uygulamaya başladığını ilan etti.
Uluslararası ticarette zaman zaman konjonktüre bağlı olarak ortaya çıkan ticaret savaşları ülkeler arasında gümrük duvarlarının artmasına ve dış ticaret işlemlerinin daha maliyetli olmasına yol açmakta. Ticaret savaşlarının daha da kötü olan yanı en başta tek bir ülke veya sektör ile başlayıp dalga etkisi ile diğer sektör ve ülkelere hızla yayılmalarında saklı. Ayrıca ticaret savaşlarının bir diğer olumsuz etkisi ise nihai tüketiciler üzerinde. Zira herhangi bir ürünün üzerine konulan ek gümrük vergileri ithalat maliyetinin yükselmesine ve dolayısıyla o ürünün nihai tüketiciye daha yüksek fiyatla satılmasına sebebiyet vermekte. Maalesef günümüzde dünya ticaretine hakim olan ekonomi politik bu şekilde. Umarız ticaret savaşlarını geliştirmeye yönelik politikalar bir önce son bulur ama kısa vadede bu pek de kolay görünmüyor.