Ticaret savaşları

Öner GÜNÇAVDI
Öner GÜNÇAVDI Öner GÜNÇAVDI oner.guncavdi@dunya.com

Trump’ın ithalata getirdiği gümrük vergilerinin ardın­dan dünya ticareti çok büyük dar­be aldı.

Kime ne kadar vergi konulduğu değil sorun olan. Kimin bu vergi­lerden nasıl etkileneceği ise hiç dert değil.

Neticede II. Dünya Savaşı son­rasında çok ciddi mücadelelerin neticesinde, özenle inşa edilmiş “kural temelli” bir ticaret siste­min sonu gelmiş durumda. Bel­ki bugüne kadar bu sistemin ku­ralları arzu edilen düzeyde adil değildi ama en azından yöneti­mi bakımından öngörülebilirliği yüksek bir ticaret sistemiydi.

Birçok ülke için uluslararası ti­caret vazgeçilmezdir. Özellikle de gelişmekte olan ülkeler için ti­caretin ayrı bir önemi vardır. Bu ülkeler ihtiyaç duydukları döviz cinsinden mali kaynakların bir bölümüne ticaret vasıtasıyla ula­şırlar. Bazen de borçlanırlar. An­cak ticaret bu ülkeler için gelece­ğe yönelik yükümlülük doğurma­yan en güvenilir yoldur.

Bu yüzden birçok gelişmekte olan ülke, II. Dünya Savaşı son­rasındaki dönemde kendi ekono­mik yapılarını bu ticari öncelik­lere ve uluslararası tica­retin kurallarına uyacak şekilde inşa ettiler.

Türkiye’nin 1980 son­rası reformlarının da önemli ayaklarından bi­ri de bu uyumu sağla­maktı.

Dünya çapında yapı­lan ticarette doğrudan veya dolaylı yollarla ge­tirilen kısıtlamaların ve bu amaçla uygulanan vergile­rin dünya ekonomisindeki refa­ha olumlu etkisi olduğunu söy­lemek pek mümkün değil. Zaten çok sayıda teorik ve ampirik aka­demik çalışma da serbest ticare­tin ülkelerin refahlarını arttır­mada daha faydalı olduğuna işa­ret etmektedir.

Elbette bu satırlar böyle teo­rik bir tartışılmanın yapılmasına uygun değil. Ama sadece basit bir fikir vermesi bakımından Tablo 1’deki verilere bakmak yeterli.

Tablo 1’de, gelişmekte olan ba­zı ülke grupları ile Çin ve ABD’de­ki mutlak yoksulluk seviyeleri verilmektedir. Burada ülkelerin bir refah ölçüsü olarak aldığımız mutlak yoksulluk dönemsel kar­şılaştırmaya imkân veren ve gün­de 2,15 dolarla yaşamaya çalışan nüfusun oranı şeklinde hesapla­nan bir yoksulluk göstergesidir. Bu oran aynı zamanda ülkeler arasında daha sağlıklı karşılaş­tırmalar yapılmasına da olanak verir.

Bu tablodaki yıllar dünya eko­nomisinde yaşanılan önemli dö­nüşümlerin içinde ve/veya son­rasındaki dönemlerdeki yoksul­luk oranlarını göstermektedir. Örneğin 1980’li yıllar dünyada dış ticaret rejimlerinde ülkele­rin serbestleşmeye gitti yıllardır. 1990’lı yıllar tüm unsurlarıyla küreselleşme akımının başladığı ve sınırlarının da dış ticaretin dı­şına taştığı yıllardır. Keza 2000’li yıllarda küreselleşmenin hız ka­zandığı ve beraberinde birtakım kriz dinamiklerinin tetiklediği bir dönemdir.

Elbette Tablo 1’de ele alınan dönemlerde mutlak yoksulluk oranlarında görülen gelişmele­ri sadece serbest ticarete bağla­yabilmek mümkün değil. Ama en azından bu dönemlere hâkim olan kurumsal çerçevenin en önemli unsuru olan serbest tica­ret rejiminin rol oynadığını id­dia etmek çok da abartı olmaya­caktır.

Tablo 1’e göre dünyada serbest ticaretin başladığı 1980’li yıllar­dan itibaren dünyadaki mutlak yoksulluk seviyesinde kararlı bir düşüş eğilimi görülüyor. Bu tica­ret rejimi ile simgeleşmiş ülkele­rin bulunduğu Güney Doğu Asya ve Pasifi bölgesine hâkim mut­lak yoksulluktaki azalma ise dik­kat çekici boyuttadır. Latin Ame­rika’daki gelişmeler Güney Doğu Asya’daki kadar olmasa da, yine aynı yönde gerçekleşmiştir. Dün­yada fakirliğin sembolleşmiş ül­kelerinin yer aldığı Sahra Altı Af­rika da bile yoksulluğun bu dö­nemde azalmıştır.

Şimdi gelelim bugünkü sorun­ların kaynağı olan iki ülkedeki gelişmelere.

Çin’in bu süreçte yoksulluk­la mücadelede büyük başarı ka­zandığı anlaşılıyor. 1985 yılında %81,2 olan mutlak yoksulluk ora­nı 2015 yılında %0,6’ya düşmüş. Ülke içinde uygulanan politika­ların yanında, bu süre zarfında uluslararası ticarette çok önemli bir yer edinmiş olan Çin’in dünya ticaretinin bu kurumsal olanak­larından en çok yararlanan ülke olduğu anlaşılmaktadır.

Öte yandan bu sistemin mağ­duru olan ABD’nin mutlak yok­sulluk oranı ise 1985 yılında 0,5’ken, 2024’de %1,3’ çıkmış. Neredeyse %60 oranında artmış. Bundan da anlaşılmaktadır ki, ABD özellikle 1980 sonrası ser­best ticaret rejimlerinin yükse­lişe geçmesinin, bir bakıma mağ­duru olmuş.

Yine de bu mağduriyetin tek sebebinin ABD aleyhine sonuç doğuran ticaret rejimi mi olduğu sorusu hala cevaplanmaya muh­taçtır. Ticaret rejiminin yanında bugüne kadar ABD içinde izleni­len diğer politikaların da böyle bir sonuç çıkmasına etkili oldu­ğunu düşünmek mümkündür.

Fakat Trump gibi popülist bir liderin böyle bir sorgulama yap­masını beklemek de çok doğru değil.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar