Ticaret savaşları eski moda üretimlere dönüşü getirebilir mi?

A. Levent ALKAN
A. Levent ALKAN [email protected]

Kılıçlar çekildi. Küresel ticaret sarpa sarıyor. Barış ekonomisinde hiç düşünmeyeceğimiz şeylerle karşılaşıyoruz. Beyaz Saray, Euro Bölgesi’nin, Çin’in, Kanada’nın, Meksika’nın, Türkiye'nin doğal tepkisel yanıtlarına; karşı saldırıda gecikmedi. ABD’nin çelik ve alüminyumdaki korumacı tarifelerine misillemeleri haksız buldu. Amerikan ürünlerine uygulanan karşı gümrük vergilerini Dünya Ticaret Örgütü'ne taşıdı. Uygulanan misillemelere istinaden AB, Çin, Kanada, Meksika ve Türkiye için Dünya Ticaret Örgütü aracılığıyla 5 ayrı ihtilaf başvurusu yaptı. Trump, çelik ve alüminyum tarifelerini ABD’nin ulusal güvenliği için getirdiğini ileri sürdü. İlginçtir, Dünya Ticaret Örgütü başvurusuyla aynı şansı diğer ülkelere tanımadığını resmen ifade etmiş oluyor. Dünya Ticaret Örgütü’ne yapılan bu şikayet; “Çin, AB, Kanada, Meksika ve Türkiye'nin misilleme tarifelerinin uluslararası kurallar çerçevesinde tamamen dayanaksız" olduğunu ileri sürüyor. 1930 Smoot-Hawley den çok iyi bildiğimiz kazananı olmayan bu savaşın oyuncularını biraz tanıyalım:

Dünyada ilk 10’a giren ithalatçı ülkeler toplamda 9.4 trilyon dolarlık işlem yaparken, ihracatçı ülkeler 9.2 trilyon dolar seviyesinde kalıyorlar. Dünya ticaretinin bu ilk 10’daki gedikli kesitleri, toplam 236 milyar dolar dış açık veriyor. İthalat ve ihracatta ilk 3’i kaptırmayanlar hep ABD, Çin ve Almanya olurken, dış fazlada ilk 3’e gelişmekte olan ülkeler arasından hızla sıyrılıp gelen Güney Kore de giriyor.

Ticaret savaşı şimdilik şaşırtıcı bir şekilde küçük ölçekte gidiyor. Kabından taşmadan götürülebilirse, karşılıklı tepkiler “bir düşün bir adım at” şeklinde gecikmeli ilerler. Böylece tehlike atlatılabilir. Bugün için olaylara uzaktan bakanlar, meseleyi “şüyuu, vukuundan beter” durummuş gibi görüyorlar. Küresel ekonomiyi 3 başlık altına sokalım. Yatırım, finansal piyasalar ve ticaret. Ticaretin doğal reflekslerine karşın, yatırımlar ve finansal piyasalar şaşılası ölçüde duyarsız kalıyorlar. Trump’ın ticari kararları 6 Temmuz’dan başlayarak resmileşti. Resmileşen boyutuyla da sembolik. ABD, bu ilk adımında 45 milyar dolar ithalatı konu ediyor. Yani, ABD’nin milli gelirine göre %0.25 (25bps’lik) paya karşılık gelmektedir. Trump boş durmuyor. Avrupa’lı otomotivcileri 350 milyar dolarlık ithalatı için vergi artışıyla tehdit ederken, Çin’e karşı da toplamda 400 milyar dolarlık ürün listesiyle geliyor. Tüm bunları alt alta toplarsak 1 trilyon dolardan bahsediyoruz. Bunun dünya ekonomisindeki payıysa %1.34’e karşılık gelmektedir. Bugün için küresel piyasalarda, gelişmekte olan ülkeler için ciddi bir sermaye çıkışı tehditinden bahsediyoruz. Sermaye çıkışlarında gerçekte etkili olan FED’in faiz artış süreci midir yoksa, Beyaz Saray’dan sızan ticaret savaşı söylentileri midir; bilemiyoruz.
Ne olursa olsun ticaret, finans ve yatırım 3’lüsü içinde “finans ve yatırım” tepkisiz kalmayı tercih ediyor. Neden?

i. Satın alma yöneticileri ile piyasa oyuncuları arasında bir pazarlık hakim. Bu çekişme aklı selimlikle, çöp yarıştırmacacılık arasındaki gidip geliyor. Trump’ın söylemlerinin asılsız, abartılı ya da karşılığı olmadığından hareketle, ABD Ticaret odasının sübap misyonuna güveniliyor. Trump’ın iddialarının kendi siyasi tabanına çalışan nitelikte birer söylemden öte olmadığını düşünenler de var.

ii. Piyasa Trump’ın “ticaret savaşanının kazananı kolayca biz olacağız” öngörüsünü dikkate alıp, tepkisizlik de tercih edilebiliyor. Oysa Çin ve Euro Bölgesi'nin korumacılık adımına tepkisi “altta kalınmayacak” şeklinde oldu. Kanada biraz daha nezaket sınırları içinde bir cevap verirken, Japonya ve Güney Kore ise şimdilik gelişmeleri takip etmekle yetiniyor.

iii. İyimser hesaplar: Korumacılık girişimleri dünya ithalatındaki maliyetleri %10 artıracağı hesaplanıyor. Yine, küresel enflasyonda da %0.7'lik bir yükselişe neden olacağı hesap ediliyor. Ayrıca enflasyon artışının sadece bir kez olacağı da varsayılıyor.

Tüm bu öngörülen 3 farklı iyimserliği bir yana iterek gelelim gerçeklere: Ticaret savaşları intikam temelinde yükselen bir küresel ekonomiyi inşa etmeye koyulacaktır. Dünyadaki standart ekonomik modeller, herkesin bildiği makroekonomik belirsizlik karamsarlığını pompalayacaktır. Üretimdeki aramalı girdileri, vergilerle kaçınılmaz artışlara konu olacaktır. Bu artışlar beraberinde verim düşüklüğünü de getirecektir. Öyle bir süreç işleyebilecektir ki, çok konuştuğumuz “siber fiziksel sistemler ve Endüstri 4.0'" gidiyoruz derken, kendimizi eski moda üretimlere dönmüş bulacağız. Sizin anlayacağınız, ticaret savaşlarıyla “bitpazarına nur yağacak”. 

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar