Ticaret savaşı alevleniyor ve yayılma olasılığı artıyor!
Finansal piyasaların, etkisini sınırlandırmaya ve gündemden düşürmeye çalıştığı ticaret savaşları konusunun yeniden alevlendiğine tanık oluyoruz. Çin’den gelen ABD’ye yönelik misilleme hamlelerinin ilk etkileri, belirsizliğin yeniden artmaya ve beklentileri olumsuzlaştırmaya başladığına işaret ediyor.
Son bir ay genelinde ABD’nin gündeme getirdiği bu konudaki hamleler, geri plandaki farklılaşan gelişmelerin eşliğinde izlenmişti. Önce çelik ve alüminyum konusundaki ek vergi kararı, hemen sonrasında muafiyet kapsamının bir takım siyasi hesaplara bağlı olarak genişletilmesi ve son olarak Çin’den yapılan ithalatın somut hedef olarak ön plana çıkması gündeme gelmişti.
Bu aşamaları diğer tüm ekonomiler gibi Çin Yönetimi de sakin bir şekilde izledi; bir yandan gerçek niyeti okumaya çalışırken, diğer yandan her olasılığı dikkate alarak hazırlıklarını yaptı.
Geride bıraktığımız hafta sonunda ABD’nin çelik ve alüminyum konusundaki ek vergi uygulamasına, Çin’in verdiği cevabı öğrendik. ABD’den alınan ve toplamı 3 milyar dolar hacminde olan 128 çeşit ürüne ek gümrük vergisi uygulayacağını açıkladı. Bu haftanın ilk yarısında ise ABD’nin 50 milyar dolar hacminde ek gümrük vergisi uygulayacağı 1300 ürünlük Çin malı listesi açıklandı; söz konusu ürün listesi iki ay kadar askıda kalacak ve iş dünyasından gelebilecek öneri ve itirazlara bağlı olarak değişebilecekti.
Bu listenin açıklanması ile birlikte Çin Yönetimi, listenin kesinleşmesini beklemeden eşdeğer büyüklükteki misilleme hamlesini yaptı. Bu kadar hızlı ve kararlı karşı hamle beklemeyen piyasalar, bu sürpriz nedeniyle kısmen sarsıldı. ABD havladı ve gürültü ile dikkatleri çekti, Çin ise önce sakin kaldı ve sonra ısırdı dedirtecek türden algılar oluştu; bu olumsuz etkileşimin büyüyebileceği ve küresel ticaret hacmini ve kurumsal yapıyı olumsuz yönde etkileyebileceği endişeleri güçlendi.
ABD’nin askıya çıkardığı 50 milyar dolarlık ürün listesi sakin bir şekilde karşılanırken, Çin’in eşdeğer büyüklükteki karşı hamlesi ciddi rahatsızlıklar yarattı ve piyasaları sarstı. Örneğin ABD soya fasulyesi üretiminin yarısını oluşturan 14 milyar dolarlık hacmi Çin’e ihraç ediyormuş; bu ürünün Çin’in yüzde 25 ek vergi uygulanacak ürün listesine girmesi ile birlikte soya fasulyesi fiyatları gerilemeye başladı.
Çin geri adım atan taraf olmayacak
Bazı tarımsal ürünlerdeki bu gerilemenin genele yayılması ve diğer piyasaları da etkileyerek belirsizliği artırması sıkıntı yarattı. ABD Yönetiminin başlattığı bu ticaret savaşında, Çin’in geri adım atan veya tepkisiz kalan taraf olmayacağı net bir şekilde anlaşıldı! Keskin sirke rolünü benimseyen ABD’nin, hem ekonomik ve hem de siyasi olarak kaybeden taraf olabileceği izlenimi güçlendi!
Bundan on yıl kadar önce, 2008 yılının Kasım ayında küresel kriz nedeniyle G-20 Zirvesi ABD’de toplanacaktı. Bu tarihten bir hafta dört ülkenin yetkilileri Brezilya’da toplandı ve söz konusu toplantının gündemini etkilemek üzere işbirliği kararı aldılar. Yeni bir küresel düzen gerekliydi ve gündem öncelikle bu konuya odaklanmalıydı ve artan önemlerine koşut olarak daha fazla söz sahibi olmalıydılar. Bu dört ülke Çin, Rusya, Hindistan ve Brezilya’dan oluşmuştu. ABD ve yönlendirdiği diğer G-20 üyeleri bu girişimleri hep engelledi, sorunların ağırlaşması pahasına günün kurtarılmasından yana oldu; uzlaşıya dayalı küresel bir çözüm ve etkili düzenlemeler lehine inisiyatif kullanmadı. Şimdi ise ABD ticaret savaşları yolu ile efelenmeye ve herkesi sindirmeye çabalıyor; yalnızlaşmaktan ve yıpranmaktan kurtulamayacak gibi görünüyor.
Hedef rakibin seçmen kitlesini etkilemek
Karşılıklı yaptırım listelerindeki öncelikler, bu konuyu yakından takip edenlere çok şeyler söylüyor! Biri çok uluslu şirketleri yanına çekmeye çalışıyor, blöfünü kimsenin görmeyeceğini umuyor ve yanılıyor; diğeri ise geniş kitleleri etkileyecek ve rakibinin seçmen desteğini azaltabilecek olasılıkları hedefliyor.
Bu aşamada sormak gerekiyor: ABD geri adım atmak zorunda kalır ve olası sonuçlarına katlanabilir mi? Tüm bu süreçte yaşanabilecekler en çok hangi tarafa zarar verir ve mevcut düzen ayakta kalmayı sürdürebilir mi?