Thomas Piketty "Kapital"de diyor ki...
Prof. Dr. Nurettin Bilici - Çankaya Üniversitesi
Fransız iktisatçı Thomas Piketty'nin Yirmi Birinci Yüzyılda Kapital isimli kitabı 2013 yılında yayımlandı. 2014 yılında da Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları tarafından Türkçeye kazandırıldı. Hacmi 742 sayfa. Ülkemiz kamuoyunda bir hayli kendinden söz ettiren kitabı okuma fırsatını yeni bulabildim. Okurken ilginç bulduğum bazı değerlendirmelerin altını çizdim. Ve bu tespitleri DÜNYA gazetesi okurlarına aktarmanın yararlı olacağını düşündüm.
İşte altını çizdiklerim:
- 2017 dünya GSYH 74 trilyon dolar. 7,5 milyar nüfusa bölünce kişi başına düşen ortalama GSYH yaklaşık 10 bin dolar. Aylık kişi başı GSYH (10.000 : 12 =) 800 dolar civarı.
- Avrupa'nın zengin ülkeleriyle, (Rusya, Ukrayna dâhil) fakir üyeleri arasındaki farklılık bire iki gibi. Amerika Kıtası'nda farklılık daha büyük: ABD + Kanada 40 bin euro (350 milyon nüfus). Geri kalan Latin Amerika: 10 bin euro (nüfusu 600 milyon). (s. 67) Japonya kişi başına milli geliri AB ortalaması gibi: 30 bin euro.
- Dünyanın en fakir bölgesi olan 900 milyon nüfuslu Sahraaltı Afrika'da kişi başı milli gelir 2 bin euro.
- Hindistan milli geliri Sahraaltı'nın biraz üzerinde.
- Çin: 8 bin euroluk milli geliriyle dünya ortalamasının yakınında.
- Zenginler (Batı Avrupa, Kuzey Amerika, Japonya) 2 bin 500-3 bin euro aylık gelirle yaşıyorlar.
- Fakirler (örneğin Sahraaltı, Hindistan) 150-250 euro arası gelirle yetiniyorlar. Arada 10-20 katlık fark var. (s. 68)
Bu verilerle dünya nimetlerinin paylaşımındaki adaletsizliği ortaya koyuyor Piketty. "Sermaye paylaşımındaki eşitsizliğin tarihte hiç olmadık seviyeye yükseldiğini" ifade ediyor. (s. 586)
Diğer taraftan gayrimeşru yollardan edindikleri servetleriyle ülkelerini terk eden (yağma yapan) eski Afrikalı liderlere dikkat çekiyor. (s. 588) Hintli milyarder Lakshmi Mittal'i de örnek gösteriyor: Mittal Fransız Arclor çelik firmasını 180 milyon avroya satın alır. Bu arada Arclor'a yatırdığı paranın üç katı değerinde Londra'da lüks malikanelere de para yatırır. 86 milyon avroya kızı Vanisha'ya Filipinler'in eski büyükelçilik binasını satın alır. Oğlu Aditya'ya 144 milyon avro değerinde bir villa hediye eder. Her iki gayrimenkul de Baba Mittal'ın sarayının bulunduğu milyarderler semti Kensington Palace Gardens'da. (s. 480, 688)
Ülkelerin kendi içindeki gelir-servet dağılımı adaletsizliğine de dikkat çekiyor Piketty. "Ülkelerin içindeki en zengin yüzde 1'lik nüfusun toplumsal hayatı, politik ve ekonomik düzeni yeniden yapılandırmaya yetecek güçte parasının olduğuna" dikkat çekiyor. (s. 270)
Dolar milyarderlerinin sayısının 1987'de 140 kişi iken 2013'e 1.400'e yükseldiğini not ediyor. Bu kişilerin sahip oldukları servetin aynı dönemde 300 milyar dolardan 5 trilyon 400 milyar dolara yükseldiğini de ilave ediyor. (s. 466)
Piketty'nin kitabında yer verilen bir diğer ilginç husus "Devlet Fonları" ile ilgili verilen bilgiler: Bu fonların toplam değeri 2013 yılı itibarıyla 5.3 trilyon euroyu bulmuş. (3.2 trilyon eurosu petrol ihraç eden ülkelere ait) Norveç Devlet Fonu 1 trilyon 400 milyar euroluk değeriyle en yüksek tutarlı fon. Arkasından Suudi Arabistan, Kuveyt, Katar, Rusya fonları geliyor. Norveç Fonu ülkesine yıllık yüzde 7-8 getiri sağlıyor. Çoğunu ABD Hazine bonolarına yatıran Suudi Arabistan'ın fonu ise yüzde 2-3 getiri sağlıyor. (1) Suudi Arabistan'ın paraları ABD devlet tahvillerine bağlanmış durumda. Düşük faizle yetinen Suudi Arabistan zaten bu paraların önemli bir kısmını da silah alarak ABD'de bırakıyor. Çünkü ABD Suudi Arabistan'ın koruyucu meleği (!) Örneğin, ABD Kuveyt'e saldıran (arkasından muhtemelen Suudi Arabistan'ın petrol rezervlerine göz dikecek olan) Irak'a müdahale ederek Saddam Hüseyin'in icabına bakmıştır. Sömürgecilik döneminde İngiltere ve Fransa'nın yaptığı da ABD'nin yaptıklarına benziyordu. Bunun adı "çıkarlar için her şeyi ateşe vermeye hazır olma durumu"dur. (s. 494)
Piketty dünyadaki gelir-servet adaletsizliği tespitine ilave olarak aynı adaletsizliğin vergi yükü dağılımında da görüldüğünü söylüyor: Zengin ülkelerde vergi yükü 1900-1910 döneminde milli gelirin yüzde 10'una tekabül ederken 2000-2010 döneminde yüzde 30-yüzde 55 arasına çıkmış. (s. 512) Ancak yükün dağılımındaki adaletsizlikler artmış. İki örnek:
- Ülkeler arasındaki vergi rekabeti artan oranlı (dolaysız) vergilerden tek oranlı (dolaylı) vergilere doğru kayışa sebep oluyor. Bu da adaletin göz ardı edildiği 19. yy vergi uygulamalarına doğru dönüş anlamına geliyor. (s. 614)
- ABD'de yüksek tutarlı miraslara uygulanan Veraset Vergisi oranı 1980'de yüzde 70 iken, 2013'de yüzde 35'e gerilemiştir.
Kamu borçlanmalarının artması da paylaşım adaletsizliğini artıran nedenlerden biri: Kamu borçlanması yoksuldan zengine doğru para aktarılması anlamına gelir. Yani mütevazi tasarruflara sahip olanlardan devlete borç verebilecek olanlara para aktarılmasıdır. Oysa parası çok olanların devlete borç değil vergi vermesi gerekir. (s. 619)
Dünyadaki gelir-servet dağılımındaki şimdiye kadar hiç görülmemiş seviyeye çıkan adaletsizliğin bir dünya savaşına sebep olabileceğini söyleyen Piketty kitabı sorunun çözümü için (dünya genelinde uygulanacak) artan oranlı bir servet vergisi önerisi getiriyor.
"Kim dinler Piketty"i diyerek bitirelim notlarımızı.
-----
(1) 2010 yılı itibarıyla Birleşik Arap Emirlikleri ve Kuveyt'in yerli nüfusu 1'er milyon civarında. Bu ülkelerde 7'şer milyon yabancı işçi çalışmaktadır. Katar'da 300 bin yerli nüfusa karşılık 1,5 milyon yabancı çalışır. Suudi Arabistan'ın nüfusu 20 milyondur. Bu ülkede çalışan yabancı sayısı ise 10 milyondur. (s. 691)