The Oscar goes to…

Prof. Dr. Çisil SOHODOL
Prof. Dr. Çisil SOHODOL [email protected]

Çeşitlilik ve kapsayıcılık dünyanın en öne çıkan konularından biri haline gelirken Sinema Sanatları ve Bilimleri Akademisi ve ünlü Oscar ödülleri, geçmişindeki kara izleri temizleyebilmek ve değişen dünyada varlığını koruyabilmek için büyük bir çaba içinde.

Akademi ve Oscar ödülleri ile ilgili çeşitlilik ve kapsayıcılık tartışmaları uzun bir geçmişe sahip. Ödüllere karar veren akademi üyelerinin ezici bir çoğunluğunun beyaz ve erkek olmasından, ödül alan yapımlarda kapsayıcılık ve çeşitlilik problemlerine kadar uzun bir kara listeleri var. 2015'te patlak veren #OscarsSoWhite (Oscarlar çok beyaz) tartışmasının ardından Akademi üzerinde sektördeki temsili iyileştirmeye öncülük için bir baskı oluştu.

Hal böyle olunca dünyadaki eşitlik ve kapsayıcılık rüzgârına daha fazla dayanamayan Akademi, paydaş baskısıyla da olsa Oscar ödüllerinin zedelenen itibarını kurtarabilmek için bir takım kararlar almaya zorlandı.

Geçtiğimiz günlerde 95. Oscar Ödül töreni öncesinde bir röportaj veren Akademi Başkanı Janet Yang belirlenen kuralların 96. Oscar töreninde uygulanmaya başlayacağını bir kez daha vurgulayarak ateşi söndürmeye çalıştı. 2024'ten itibaren, film yapımcılarının ve yönetmenlerinin Akademi'ye filmlerinin oyuncu kadrosunun ve ekip üyelerinin ırk, cinsiyet, cinsel yönelim ve engellilik durumlarına işaret eden türden bir dosya sunmaları istenecek.

Devreye girecek olan yeni Oscar ödülleri kurallarına göre bir yapımın en iyi film kategorisinde ödüle başvuru yapabilmesi için çeşitlilik ve kapsayıcılıkla ilgili belirlenen çeşitli koşulları yerine getirmesi gerekiyor.

Sunum, konu ve anlatım, yaratıcı liderlik ve proje ekipleri, endüstriye erişim ve fırsatlar ve son olarak da izleyiciyi geliştirme ana başlıklarındaki koşullar, belki dünya için küçük ama Oscar ödüllerinin tartışmalı tarihi düşünüldüğünde Akademi oldukça büyük adımlar.

En iyi film adayının yeterince temsil edilmeyen ırksal veya etnik gruplardan başrol veya yardımcı aktör barındırması, oyuncu kadrosunun kadınlar, LGBTQ+ ya da bilişsel veya fiziksel engelleri olan, sağır veya işitme güçlüğü çeken kişileri de kapsaması, filmin ana hikâyesi, teması veya anlatısının yeterince temsil edilmeyen grup(lar) üzerine odaklanması gibi kriterler dikkat çekenler arasında.

Ancak koşullar listesi bunlarla sınırlı değil. Yaratıcı ekipten teknik çalışanlara, pazarlama ekibine kadar getirilen çeşitlilik ve kapsayıcılık kriterleri mevcut.

Yani film endüstrisi için “filmimi çekerim, izleyicinin beğenisini kazanırım” ve oluşan o rüzgârla “Oscar’ı da alırım” günleri sona erdi. Kapsayıcılık ve çeşitliliği odağına almayan kurum ve markaların yaşamlarına devam etme şansı olmaması gibi bu meseleyi dert edinmeyen ve dünyayı bu anlamda daha iyi bir yer haline getirme gayesine hizmet etmeyen filmler de kırmızı halıda kendisine yer bulamayacak.

Siz siz olun bir film çekeyim, uluslararası ödüller alayım ya da bir filme sponsor marka olayım namım yürüsün diye düşünüyorsanız anlattığım ana kriterlerden en az ikisinin yerine getirilip getirilmediğinden emin olun.

Yoksa kendinizi bir kapsayıcılık eleştirileri altında boğuşurken bulmanız an meselesi! Bu kadar kapsayıcılık ve eşitlik standardı çok mu ütopik göründü? Akademi için ütopik değilse hiçbir şirket ve marka için de ütopik değildir, ütopik olmamalıdır değil mi?

Hazır giyim endüstrisinin sürdürülebilirlik sınavı

Hazır giyim endüstrisi sıklıkla çevresel sürdürebilirlik konusundaki endişeli okları üzerine çekiyor. Ama işin şöyle bir gerçeği var ki hepimiz “giyiniyoruz”!

Hal böyle olunca yapmamız gereken sorumlu üretim ve sorumlu tüketim anlayışı ile hem ekonomik gelişim ve istihdama hem de gezegene iyi gelecek yolları bulmak için elbirliğiyle çözümler üretmek. Kulağa ne kasar imkânsız gibi görünse de aslında doğru inovatif çözümlerle durumu “imkânlı” hale getirmek mümkün. İşte bu yolda dikkatimi çeken gelişmeler de oluyor.

DeFacto geçtiğimiz süreçte elmaların endüstriyel olarak işlenmesinden sonra geriye kalan elma kabuğu ve posa atıklarından geri dönüştürülerek üretilen 'Elma Derisi Aksesuar Koleksiyonu'nu yaratmıştı.

Döngüsel ekonomi diye teknik terimlerle konuşunca kafamız karışıyor belki ama durup bir saniye düşünsenize elma atıkları tekstil sektöründe bir koleksiyona dönüşüyor; çok heyecan verici değil mi?

Şimdi ise elma ile başardıklarını, ülkemizin en değerli ürünlerinden biri olan zeytin ile hayatımıza sokuyor. Merak edip hangi ürünler var diye web sitelerine göz attım. Ürün çeşitliliği biraz sınırlı ama fikir oldukça umut vaat edici. Elma ve zeytin ile kalbimize girdin Defacto, daha çok ürünle ve iyi fikirle orada kalmanı bekliyoruz.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar