“Tezekkürsüz” demokrasi ve Suriye politikamız
Bir yabancı size ülkenizde demokrasinin en büyük zaafı nedir diye soracak olsa, ne cevap verirdiniz? Biliyorum, listeye girecek hususlar az değil. Bireysel özgürlüklerimiz gelişmiş demokrasilere göre çok dar. Sorun sadece yasal sınırlamaların bolluğundan kaynaklanmıyor, yöneticilerimiz de farklı fikirlere, eleştirilere karşı tahammülsüz. Sonra, geçmişten gelen bir alışkanlıkla devletin topluma hizmet etmek yerine hükmetmek, hesap vermeyi reddetmek gibi bir tavrı var. Bu tavırdan şikayetçi olup da iktidara talip olanlar dahi, iktidar oldukları zaman, daha önceleri yakındıkları tavırları çabucak benimsiyorlar. Dikkat edin, görevlerini ifa ederken kusurlu davrandıkları konusunda herhangi bir tereddüt olmayan birçok memur hakkında soruşturma izni verilmiyor. Görevlerinin niteliği nedeniyle de en çok korunan unsur da kolluk kuvvetleri.
Demokrasimizin eksiklik ve ayıpları listesinin uzatarak canınızı sıkmak istemem. Ancak, bir eksikliğimiz var ki çoğu zaman dikkatimizden kaçıyor. Halbuki demokrasinin yaşayan bir süreç olması için böyle bir eksikliğin olmaması lazım. Nedir bu eksiklik? Demokrasi, ülke sorunlarının ve çarelerinin neler olduğunun tezekkürünü gerektirir. “Tezekkür” bir karara varılmadan önce konuların enine boyuna düşünülmesi, her türlü olasılığın değerlendirilmesi, konuyla ilgili kişilerin görüşlerini dile getirebilmesi, farklı seslere yer vererek bir karara varılması demektir. Tezekkür hem iktidar ile muhalefet arasında, hem de karar verme yetkisinin sahibi iktidarın kendi içinde özgür tartışma ortamının bulunmasını zorunlu kılar. Sizce ülkemiz siyasetinde böyle serbest bir tartışma ortamı bulunmakta mıdır? Pek sanmıyorum.
İktidar-muhalefet ilişkisinden başlayacak olursak, aralarında sorunlar ve çözümler nadiren tartışılmakta, kişilik tartışmaları öne çıkmaktadır. Kişilik tartışmalarının yanısıra geçmişin kötülenmesi, muhatabınızın gizli emellere sahip olmakla itham edilmesi, karşılıklı küçümseme, hatta hakaret sık rastlanan durumlardır. Özetle, demokrasi adab-ı muaşeretinin yokluğu, siyasette tezekkür işlevinin ifasını imkansız kılmaktadır.
Bir de iktidarın içinde bir sorun var. Parti içi demokrasi süreci işlemiyor. Seçilmesini, tekrar seçilmesini, siyasette yükselmesini, seçimi kaybederse uygun bir göreve yerleştirilmesini parti genel başkanına borçlu olan; bir bölümü ulaştıkları mevkie geleceklerini tahayyül dahi edememiş olup şimdi de o mevki veya bir muadilinden uzak düşmeyi tahayyül edemeyen bir milletvekili heyeti, sorunları tartışarak en isabetli politikaları oluşturmak yerine, parti genel başkanına itaat ederek, onun dediklerini tekrarlayarak, siyasi geleceklerini teminat altına almaya çalışıyor. Kimse farklı bir şey söylemiyor. Kararları tek kişi veriyor. Demokrasinin vazgeçilmezi tezekkürün yerini, kişinin iradesi alıyor.
Şu sıralarda Suriye ile ciddi bir çatışmaya girmek üzereyiz. Sizce konu “tezekkür” edildi mi? Hayır. Konu ne toplumda, ne iktidar partisi içinde ne de parlamentoda tartışıldı. Tartışsaydık çatışmanın içine bu kadar sürüklenir miydik? Bilmiyorum ama demokrasi zaafımızın bizi iç ve dış politikada pek de gitmek istemediğimiz yerlere götürmekte olduğundan endişe ediyorum.