Teşvik sistemi elden geçirilirse…
Başbakan Yardımcısı Ali Babacan’ın 27 Ekim’de ABD’nin Chicago kentinde yaptığı açıklama dikkati çekmişti. Haziran 2012’de uygulamaya konulan 6 bölgeli teşvik sisteminde “revizyon” zamanıydı. 1.5 yıllık uygulama yıl sonunda değerlendirilecek; teşviklerin hangi alanda başarılı, hangisinde başarısız sonuç verdiği belirlenecek ve sistem buna göre elden geçirilecekti. Babacan’ın bu açıklaması, hâlen uygulanan sistemin “sahadaki” sonuçlarını test etmek için fırsat oluşturdu. Ekonominin eşgüdümünden sorumlu Babacan, gazetecilere böyle bir bilgiyi ABD’yi ziyareti sırasında verdiğine göre bize düşen bilgiyi önemsemek, ciddiye almak ve sistemde tasarlanacak revizyon hakkında “sahanın nabzını” tutmaktı.
Nabzı tuttuk ve mevcut sistemin işleyişini ve sorunlarını değerlendiren yerel iş dünyası önderlerinin anlatımlarından gerek şimdiki, gerekse bundan sonra yapılacak teşvik sistemi tasarımları için “stratejik” kavramına sığacak değerde bazı dersler süzdük.
Nasıl tasarlanmalı?
1950’li yıllardan itibaren oluşan önemli bir “teşvik uygulama birikimi” var. Özellikle 1961 yılında kurulan Devlet Plânlama Teşkilâtı ile birlikte bu birikim, ekonomik-sosyal kalkınma hedefiyle, kalkınma kavramından soyutlanmış “büyüme” hedefi arasında yer değiştirmelere rağmen kalıcı sisteme dönüştü. Dolayısıyla, Türkiye ekonomi tekno-bürokrasisi, “yerleşik” bilgi setlerine ve tecrübelere dayalı olarak, bir teşvik sistemi “masa başında” nasıl hazırlanır, biliyor. Revizyon olasılığı ise, teşvik sistemlerinin nasıl hazırlanması gerektiği konusunda “sahadan” gelen birinci dersi ortaya çıkardı:
Teşvik kapsamına alacağın illeri ve bölgeleri önce “yerinde” tanı. İklimini, coğrafyasını, ekonominin altyapısını kavra. Neyi, neden, nasıl teşvik edeceğini bu bilgilere göre ve mutlaka “yerel aktörlerle” birlikte tasarla! Sistem tasarımları Türkiye’nin hangi bölgesini, yöresini, ilini kapsarsa kapsasın, sadece matematik modellere, yerleşik bilgi setlerine ve özellikle TÜİK’in haklı olarak yetersizlikle eleştirilen il bazında “ekonomik-sosyal gelişmişlik” verilerine dayanmak, teşviklerin isabet ve verimini yer yer sıfıra düşürüyor. Kaynak ve zaman israfına yol açıyor. Bu nedenle, ekonomi yönetimi teşviklerle ilgili her önemli çalışmada, uzmanlarını önce “sahaya” göndermeli.
Bölge sorunu
Mevcut sistemin yapısını oluşturan 6 bölge arasında farklı teşvik uygulamaları, özellikle komşu bölgeler arasında kelimenin tam anlamıyla adalesizliğe ve dengesizliğe yol açıyor. Bu sorunu ilk olarak arkadaşımız Sedat Alp, İzmir çevresinde birbiriyle sınırdaş 4 bölgedeki örnekleriyle gündeme taşıdı. Ankara’nın “teşvik bürokrasisi” bu haberden haberdar olabildi mi, bilmiyorum! Bu sorun, yalnız İzmir çevresinde değil, başta Doğu Anadolu Bölgesi’nin ekonomisi nispeten geri; teşvike, ekonomik ve sosyal gelişmeye “en fazla muhtaç” illeri olmak üzere 6 bölgenin kapsadığı hemen hemen tüm illerde yaşanıyor.
Mikro Politika sayfamızda okunacaktır: 5’inci bölgede Gümüşhane’ye gelen tek yatırımcı yok. Ama, kağıt üzerinde teşvik var! Eee, neden gelmiyor yatırımcı, neden hareketlenmiyor yerel girişimci? Çünkü, yanı başında 6’ıncı bölge var, teşvikler daha cazip. Çünkü, 5’inci bölgede teşvik kapsamına alınan sektörler veya yatırım dalları, Gümüşhane’nin şartlarına uymuyor.
Doğu’nun merkezî kenti Erzurum, Karadeniz’in merkezi Trabzon, Ege’nin tekstil merkezi Denizli ve daha niceleri komşu bölgeler arasındaki teşvik uygulama farklılıkları yüzünden ciddi yatırım kayıplarına uğruyor. Yerel ve dış yatırımcılar haklı olarak, daha avantajlı teşvik verilen komşu bölgeleri tercih ediyor. İzmir örneğindeki gibi, “3,5 kilometrekare alandaki 4 bölgede 4 farklı teşvik” olur mu?