Teşvik, destek, estek ve de köstek
Geçtiğimiz haftalarda yazımda şirketlere destek, teşvik gibi programların neden çalışmadıklarını ve ne yapılırsa daha iyi sonuçlar alınabileceğini açıklamak amacıyla kendi deneyimlerimi anlatmaya başlamıştım. Demişler ya 'akıllı adam kendi hatalarından, çok akıllı adam başkalarının hatalarından öğrenir, aptal adam öğrenmez' diye. Hatalarımı yazıyorum.
Geçen hafta 'şirket sorunları' dediğimiz sorunların bir sıralamasını yapmış ve nasıl kendi kendimize 'bre aman bu ne iştir ya bunca soruna cevap bulacak babayiğit nerededir?' diye sormak zorunda kaldığımızı anlatmıştım.
Şimdi gelelim adı teşvik, destek gibi olan programlara. Bu programlara aktarılan para ve zaman, uygulayıcı örgüt ve eleman hiç de küçümsenecek gibi değil. Uzak doğu ülkelerinden birinde yaptığım bir araştırmada ülke şirketlerine yardım amacıyla kurulan veya amaçlarında birinin bu olduğunu söyleyen 108 örgüt bulmuştum. Bazı ülkelerin bu konuya ayırdıkları bütçeleri milyar dolarlar. Söz gelimi bir Güney Amerika ülkesinde bu rakamın 30 milyar doların üstünde olduğu söyleniyor. Bu sadece yardım için ayrılan para. Yardımı veren, verilen yardımı bulan, denetleyen örgütlerin masrafları da cabası. Türkiye'mizin KOSGEB diye bir KOBİ geliştirme ve destekleme amaçlı bir kurumu var. Vizyonunu "Ülkemizdeki KOBİ'lerin küresel pazarda söz sahibi olmasını sağlayan, KOBİ ve girişimcilik politikalarının belirlenmesinde etkin, dünyada örnek alınan kuruluş olmak" misyonunu da "KOBİ'lerin rekabet güçlerini geliştirmeye ve girişimcilik kültürünü yaygınlaştırmaya yönelik nitelikli hizmet ve destekler sunarak, KOBİ'lerin ekonomik ve sosyal kalkınmadaki paylarını artırmak" olarak veriyor. KOSGEB Dünya'daki hemcinsleri arasında küçük sayılacak kurumlardandır. Sanıyorum toplam bütçesi 300-400 milyon TL kadar. Gelgelelim, KOSGEB, KOBİ'lere destek verecek kurumlardan sadece biri. Özel resmi kurumları bir araya koyarsanız düzinelerle kurum ve programla karşılaşırsınız. Bankalar, birlikler, odalar, üniversiteler, bakanlıklar, dernekler hepsi destek veriyor.
Bu kadar çok destek veren kurum ve ciddi bütçelerle, şirketlerin hepsinin dertlerinden kurtulmuş olmaları gerekir artık. Ama gerçek öyle değil. Şirketleri kurtarılmaktan kurtarmak gerekir. Che lakaplı Küba devrimi mimarlarından Ernesto Guevara'nın yerini Bolivya'lı askerlere ihbar eden köylüye "Ben sizi kurtarmaya çalışıyordum" diye sitem ettiği, köylünün de "Benim kurtarılmaktan kurtulmaya ihtiyacım var" dediği rivayet edilir. Diyeceğim o ki, benim kişisel gözlemim, ülkelerin şirketlerine verdikleri bu kadar desteğin bir yerde estek ve köstek oldukları yönünde. Özel destekleri bir başka yazıda inceleriz.
"Devlet destekleri neden kurtuluş getirmiyor?" sorusunun cevabı aslında basit. İki yanlış varsayım yüzünden.
1. Kaynak, özellikle mali kaynak, sağlamanın gerekliliği ve sorunları çözeceği
2. Mali kaynakların en iyi kullanım alanlarına tahsisini sağlayacak süreçlerin varlığı
Bu varsayımların ikisi de yanlış. Birinci varsayım iki başka varsayıma dayanıyor. Onlar da şöyle: (1) Şirketlerin temel sorunu mali kaynak yetersizliğidir; (2) Şirketlerde kaynak kullanım becerileri vardır.
Yukarıda biraz tartıştık. Şirketlerin tek bir kaynağı yoktur ve mali kaynak yetesizliği en başta gelen sorun olmadığı gibi, çözüldüğü takdirde diğer sorunları ortadan kaldıran bir sorun da değildir. Bunun ispatı da araştırmalarımızda gördüğümüz bir yıl önce finansman yardımı alan şirketin bir yıl sonra sorulduğunda en önemli probleminin yine finansman olduğunu söylemesi.
İşin aslına bakarsanız birçok ülkede uygulanan bedavaya mali kaynak sağlamak ne uluslararası ticaret kurallarına uygundur, ne de rekabet yeteneği olan şirket yaratımına ve girişimciliğin desteklenmesine cevap olacak niteliktedir. Bu konunun incelenmesini bir başka zaman yaparız. İkinci varsayım bence çok iyimser. Kişisel deneyimim kaynak kullanım becerisi olmayan yöneticilerin yönettiği şirketlerin bu beceriye sahip olan şirketlerden kat ve kat fazla olduğu yönünde.
Filipinler'de çalışırken tanıştığım şimdi Hazine'den emekli bir kıymetli dostumun bana naklettiği bir olayı anlatayım. Yalan söylemiş olmayayım ama hikaye galiba o zamanlar bir KİT olan Türk Yün Sanayii A.Ş. ile ilgiliydi. Dostum bir uluslararası finansman kuruluşunun yetkilisi ile bu kurumun Genel Müdür'ünü ziyarete gidiyor. Konu, kuruma verilmek istenen 80 milyon dolarlık bir hibe. Bu hibeyle kurum sistemlerini bilgisayara bağlayacak. Geleneksel çay-kahve faslından sonra konu Genel Müdür'e anlatılıyor. Genel Müdür zil takıp oynayacağına bir sorum var diyor "Bu parayla kamyon ve kamyonet alabilir miyim?". Uluslararası kuruluş temsilcisi "Hayır bu para bilgisayar sistemleri için veriliyor" diyor. Bizim haftalardır konuştuğumuz dilde Genel Müdür'e 'fiziki tesis ve alt yapı kaynağı' temini için 'mali kaynak' veriliyor. Müdür'ün mali kaynağa itirazı yok ama fiziki tesis ve alt yapı kaynağı tercihine itirazı var. Bunu duyunca "Teşekkür ederim istemez" diyerek ve de "başka bir şey var mıydı?" diye sorarak benim dost ve yabancı misafiri nazikane defediyor. Bu kaynak kullanım becerisinin yeterli olduğu kuvvetle olası olan bir şirketin mali kaynak sunumuna tepkisi. Bir toplantıda eğitim, araştırma, reklam, tanıtma, markalaşma filan gibi işlerin finansmanında kulanılmak için verilen paraların hepsine talip bir KOBİ yöneticisi ile tanıştığımda bu hikayeyi hatırlamıştım.
Neyse, hasıl-ı kelam hülasayı meram şirketlerin temel sorunlarının mali kaynak yetersizliği olduğu ve şirketlerde kaynak kullanım becerilerilerinin bulunduğu varsayımlarına dayalı sistemler, bu konudaki gözlemlerime göre vergi mükelleflerinin paralarını büyük ölçüde çar çur eden sistemlerdir.
Şimdi bazıları diyeceklerdir "Peki ya şirketlerin gerçekten mali sorunları ve kaynak kullanım becerileri varsa o durumlara ne buyrulur? Devlet yardım etmesin mi yani?". Bunun deneceğini nereden biliyorum? Bu konularda hükümet yetkilileri ile her konuştuğumda başta danışmanlığını yaptığım 30 milyar doları aşkın yardım bütçesi olduğu söylenen Güney Amerika ülkesi olmak üzere her ülkede bu soru soruldu da oradan. Cevabımı da haftaya saklayayım.
Sağlıcakla kalın