Teşhiste birlik, çözümde kaos
"Kürre-i arz'ı" adeta yörüngesinden oynatan ABD kökenli mali kriz tüm "piyasacı" hükümetleri, ekonomi yönetimlerini şaşkına çevirdi. Gelişmeler baştan sona bunu gösteriyor. Gelişmeler bir şeyi daha gösteriyor: Sadece küresel mali sermayenin "esir kamplarında" mukim tüm hükümetler değil, her ülkenin kendine göre ekonomi yönetimlerini oluşturan kurumların başındakiler, iktisatçılar, analizciler, iş çevreleri, ilgili herkes bir noktada hemfikirler: Kürre-i arz 1929'da yine ABD'de patlayan krizden daha şiddetli ikinci krizi yaşıyor. Ortak teşhis bu.
Gelişmelerin gösterdiği bir şey daha var ki, ilk ikisinden çok daha önemli: Kriz teşhisinden birleşenler, çözüm üretmekten acizler. Yani, teşhiste birlik, çözümde kaos durumuÖ Bugüne kadar bulabildikleri tek çözüm, 1980'li yıllardan itibaren tüm açgözlülüğü, tüm denetimsizliği, tüm "şımarıklığı" ile milli ekonomileri, hükümetleri, devlet mekanizmalarını ele geçiren "küresel mali sermayeyi" yarattığı bu krizden asla sorumlu tutmadan büyük kamu fonlarıyla beslemeye devam etmek.
ABD yönetiminin ağır ve haklı kamu eleştirileri ve tepkileri altında yasama organlarından zor bela geçirdiği, ilk ağızda 850 milyar, toplamda 2 trilyon dolarlık "istikrar paketinin" iktisadi ve siyasi niteliği de bu. Krizin tetiklediği; Avrupa'yı zaten sarmış koyu belirsizlik, aynı telaş içindeki Avrasya bölgesinin, Asya'nın da muhtemelen kısa sürede katılımıyla bu astronomik rakamın ötesinde devlet müdahalelerini gerektirecek gibi görünüyor. Çünkü, krize giren küreye "sen krizdesin" demekten başka bir şey söyleyemeyen "küresel hekimlere" göre, sıra reel ekonomilerde.
Bizde şaşkınlık bile yok!
Türkiye'de ise hükümet rahat, ekonomi yönetimi daha da rahat. Başbakan Tayyip Erdoğan'ın krizle ilgili son açıklamasından da anlaşılıyor: Bugüne kadar krizin olası etkilerine herhangi bir tedbir, bir kademeli savunma planı hazırlanmış değil. Denilebilir ki, krizi doğrudan yaşayanların kapsamlı çözüm üretemediği bir kriz karşısında Türkiye bekleyip görmekten başka ne yapabilir?
Hükümete ve ekonomi yönetimine halen bu anlayışın egemen olduğu görülüyor. Anlayış değişmezse, Türkiye krizin olası etkilerinden daha tehlikeli bir durumla karşı karşıya demektir. Ağır borçlanmasıyla, ağır cari açığıyla, merkezi yapıları dışarıda sapır sapır dökülen yabancı bankaların içerideki varlığı ve etkileriyle aslında her türlü riske açık Türkiye'nin mali sistemi ve reel ekonomisi, kontrol altına alınamayan kriz konjonktürünü sadece bekleyip görerek ve "gerekirse" tedbir alarak aşamaz. İşler bu noktaya geldiğinde "gerekirse" tedbir almaya bile vakit kalmayacak. Ortada böyle bir gerçeklik varken, hükümetin ve ekonomi yönetiminin rahatlığını anlamak çok zor. Gene de haklarını teslim edelim: Kriz ABD'de patlayıp Avrupa'ya doğru yayıldığında "ekonomimiz, bankalarımız sağlam, bize bir şey olmaz" diyorlardı. Şimdi, yine "ekonomimiz, bankalarımız sağlam" diyorlar, ama hiç olmazsa "bize bir şey olmaz"dan, "krizi en az zararla atlatırıza" kadar geldiler. Bu bile aşama sayılır! Umarız, "bu kadar zararın altından nasıl kalkacağız" diyecekleri günler gelmez!
Güvenilecek dal aranıyor
Hükümette ve ekonomi yönetimindeki rahatlığı gördükçe insan düşünmeden edemiyor: Acaba, küresel krizin tehditlerine karşı etkili bir "savunma" hazırlığı var da, ortalığı telaşa vermemek için kamuoyundan gizleniyor mu? Şayet böyleyse, gizlemenin en az hazırlıksızlık kadar yanlış olduğunu belirtelim. Türk mali piyasalarında şu ana kadar borsa ve döviz (dolar) göstergeleri dışında açık "depresyon" belirtileri görülmüyor.
Ancak, ekonominin tümünü kapsayan ve son derece dikkat edilmesi gereken bir "gerilim" ve tedirginlik var. Krizin kontrolsüz dinamiği bu gerilimi umulmadık bir anda bir yerinden "patlatırsa" hükümetin ve ekonomi yönetiminin yapabileceği hiçbir şey kalmaz. Mali piyasalar ve reel ekonomi işte tem de bu nedenle "güveneceği" referansları arıyor ve bekliyor.
Türkiye'de güven duygusunu somut referanslarıyla birlikte tazelemek ve pekiştirmek, bugün AKP hükümetinin ve ekonomi yönetiminin "birinci öncelikli" görevi ve sorumluluğudur. Ortada, kamuoyundan kendine göre haklı sayılacak kimi gerekçelerle "gizlenen" savunma tedbirleri, planlaması varsa bu nedenle açıklanmalı. Yoksa, zaten işimiz Allah'a kalmış demektir!