Teshisin önemi
Geçtiğimiz hafta ÖTV konusundaki, daha doğrusu hafif ticari araçta artan ÖTV’nin satışlara olan etkisini kendimce yorumlamıştım. Özet bir hatırlatma geçmek gerekirse, ÖTV artışının fiyatı yukarı çekmesi nedeniyle tabii ki alım kararını etkilediğini, ancak Türkiye’de pazarın bozuk yapısı nedeniyle hafif ticari araçların, ana üretim amaçlarının dışında kullanılmasının da gözardı edilmemesi gerektiğini belirtmiştim.
Çünkü, ticari araç bir firmanın ticaretinin vazgeçilmez bir parçasıysa zaten yüzde 2-3’lük bir artış, göğüs gerilebilir bir düzeyde kalır yorumunu yapmıştım. Bununla birlikte ticari işletmeler, bu araçlara ödedikleri vergiyi, kendi vergi matrahlarından da düşüyor. Yani bir anlamda ticari işletmenin aldığı bir otomobilin vergisi ödenmiyor denebilir. Muhasebe hesaplarına girildiğinde
durum bu kadar kolay olmayabilir ama basit anlamda, işin temelinde bu yatıyor. OSD’nin yayınladığı raporlarda ve ODD’nin açıklamalarında hafif ticari araçlardaki düşüş ısrarla ÖTV’ye
bağlanıyordu. Bu durum bir anlamda söz konusu kurumların üyelerinin çıkarı doğrultusunda, yapılması gereken açıklamalar. Sonuçta otomobil üretiyor ya da satıyorsanız sattığınız malın üzerindeki vergi yükünün azaltılmasını talep etmenizden doğal bir durum olamaz. Lakin, düşüşü sadece vergiye bağlamak da yapısal sorunların göz ardı edilmesi anlamına geliyor.
Nitekim, geçen hafta yapılan Citroen DS5 test sürüşünde Genel Müdür Bahattin Tatoğlu ki kendisi de ticari araç satışı yapıyor, konunun farklı bir boyutuna dikkat çekti. Ticari işletmeler için uygulanan K belgesi ve bu araçları kullanan her şoförün sahip olması gereken SRC belgesi. Yani şirketinize bir ticari araç aldığınız zaman onun direksiyonuna oturan herkesin psikolojik
yeterliliğe sahip olduğunu gösteren SRC’yi almış olması gerekiyor. Bu belgelerin de 1500 lira düzeyindeki maliyetleri, maliyetlerin ötesinde uygulamalardaki karışıklık, denetimlerde yaşanan sorunlar hafif ticariyi vuran diğer etkenler olarak ortaya kondu.
Bence adı ticari olan ticarette kullanılmalı. Bu belgeler de benim tezimin hayata geçirilmesi için uygulamaya alındı. Bununla birlikte hafif ticari araçların binek olarak kullanılması haksız rekabet yaratan bir unsur.Türkiye’deki vergilerin yüksekliğini kabul etmekle birlikte, kanunun boşluklarından yararlanmayı sadece otomotivde değil, ekonomik, sosyal tüm alanlarda etik bulmuyorum. Devletin ticarete destek olmak için verdiği indirimlerden, araçların DNA’sını değiştirerek yararlanmak bence doğru değil. Bu otomobillerin üretim ve ihracatından yaratılan katmadeğeri, bu otomobiller sayesinde artırılan istihdamı ve vergi gelirlerini yadsımak mümkün olmasa da benim içime sinmiyor. Dolayısıyla herşeyi ÖTV’ye bağlamadan önce, ÖTV’yi bir numaraya yazıp pazarın yapısını bozan çarpıklıkları, sonlandıracak çözümlere de odaklanmak gerektiğini düşünüyorum.
Renault’nun reklam filmi
Burada bu tip yazıları çok fazla yazmamakla birlikte bu kez konunun güncelliği üzerine kalem oynatmak istedim. Zira hakikaten çok hoşuma gitti. Malum hafta sonu oynanan ve şampiyonu belirleyen derbi sırasında milyonlarca insan, futbolun yazılı olmayan lugatında totem denilen, ama uğur olarak adlandırabileceğimiz şeyler yaptılar. Kimisi, son galibiyette üstünde olan kıyafetleri giydi, kimisi aynı koltuktan kalkmadı, kimisi o an ne yapıyorsa onu yaptı vs…
Maç sonunda da aralarında benim de olduğum bir grup sosyal medyada totemlerimizi paylaştık.
Tam bu sırada Renault’nun ticari aracı Master için çektiği reklam filmini izledim. O da totem konusuna değinmişti. Pazarlama stratejileri doğrultusunda yurtdışındaki filmleri Türkiye’ye adapte eden firmaların yanında, bu kadar bizden ve yerini bulan bir film yapmak bence taktiri hakediyor. Düşünen, çeken ve onaylayanları tebrik ediyorum.