Teşhis tek, rivayet muhtelif!
ANKARA'DAN / Taylan Erten [email protected] Türkiye'nin ciddi bir kriz sürecine girdiği konusunda herkes hemfikir. Fakat, şairin dediği gibi durum şöyle: Maksat bir, ama rivayet muhtelif! Kocaeli Sanayi Odası Başkanı Yılmaz Kanbak'ın kurduğu cümle durumu daha net açıklıyor: "Her kafadan bir ses çıkıyor!" Bu tasvire ben de bir katkıda bulunayım: Kriz var, tarif çok, çözüm yok! Çünkü, kimse bu krizi öznesi, yüklemi, fiili ve failleriyle "bütünlük" içinde algılamıyor, tartışmıyor. Sadece bileşenlerine bölünerek tartışılan ve başta tetiği çekenler olmak üzere, ilgili tarafların faturayı kendilerinden başka herkese çıkardığı bir kriz durumundan fizibilitesi sağlam, somut çözümler üretmek mümkün değil. Bunun iki kanıtı var: İlki, bugünlerde hemen her çevrenin "dilinden" düşürmediği "sağduyu" ya da "uzlaşma" sözcüklerinin havada asılı kalması. İkincisi, süreci yatkından izleyen ve etkilenen kesimlerde "ağır bir bunalım endişesinin" yaygınlaşması. Bu iki kanıt, krizin "fitilini" ateşleyenlerin" önüne şu acil görevi koyuyor: Rejimin "hassas" sinir uçlarıyla oynamayı alışkanlık haline getirerek Türkiye'yi bir "Anayasa krizine" sürükleyenler, başlattıkları süreci "normalleştirmekten" de birinci derecede sorumludurlar. Kayseri Sanayi Odası Başkanı Mustafa Boydak ise, bu sorumluluğa "muhalefeti" de ortak ediyor: "Siyasi ortam hoşumuza gitmiyor. Hem iktidar, hem de muhalefet tarafından ortamın normalleştirilmesi lazım." Endişe iş dünyasında güçlü İş dünyası kriz sürecinin barındırdığı görünen ve görünmeyen tehditlere karşı "çevik" refleksler veriyor. Kriz sürecinin yol açtığı "endişeyi" ilk dışa vuran kesimlerden birinin iş dünyası oluşu, bundan... Çünkü, elleri taşın altında, sırtlarında yumurta küfesi var... O dünyanın mensupları ve sözcüleri telaffuz etmekten kaçınsalar da, "siyasi iktidar-bir kısım muhalefet" işbirliğiyle tetiklenen kriz; şayet akıl, sorumluluk ve rejimin temel ilkeleriyle uyumlu bir "konsolidasyona" bağlanamazsa, Türkiye'ye çıkaracağı fatura 2001'den de ağır olabilir. Bu ihtimali bugünden görüyorlar. Özellikle Anadolu iş dünyası: Türkiye ekonomisinin yüzde 98'i... Bu ihtimal karşısında, belki "güçlü" kesimlerden çok daha endişeli. Denizli Sanayi Odası Başkanı Müjdat Keçeci'nin uyarısı, bu noktada çok net ve haklı: "İç siyasetteki kriz beklentimizi dışarıdan geleceğini düşündüğümüz ekonomik krizle kesinlikle birleştirmemeliyiz." Keçeci'nin uyarısı bu kısmıyla sadece iş dünyasına ve kamuoyuna dönük algılanmamalı; aynı zamanda ve öncelikle siyasi iktidara yönelen sorumluluk hatırlatması sayılmalı. Devam ediyor Keçeci: Ekonomiyi yurtdışından geleceği düşünülen krizin üstüne bir de iç politik çekişmelerle dalgalandırırsak, Türkiye çok büyük bir ekonomik krizin içine düşer. Güven kırılması İş dünyasının, özellikle de Anadolu'nun siyasi iktidara "güveni", girilen kriz sürecinde sarsılmış görünüyor. Konya Sanayi Odası Başkanı Tahir Büyükhelvacıgil'in "Türkiye bir an önce gerilim ve kaos ortamından çıkmalıdır" sözü, sorunu açıkça tanımlıyor. Öznesi açık olmasa da, tanımlamanın karşıt anlamı, ülkenin bugün gerilim ve kaos devresine girdiğidir. Şanlıurfa Ticaret ve Sanayi Odası Başkanı İsmail Demirkol'un gerginliğin çözülmesi uyarısını "Bu liderlerle sağlanabilir mi, bilemem" cümlesiyle tamamlaması "güven kırılması" bağlamında ayrıca değerlendirilmeli. Aynı şekilde, Diyarbakır Ticaret ve Sanayi ve Ticaret Odası Başkanı Mehmet Kaya'nın geniş bir bütünlük arz eden değerlendirme uyarıları; Siirt Ticaret ve Sanayi Odası Başkanı Güven Kuzu'nun, bütün partileriyle siyaset kurumunu akla ve uzlaşmaya çağıran görüşleri ciddiye alınmalı. Çünkü, söyledikleri her şey iş dünyasının olduğu kadar ulusun da ortak nabzını yansıtıyor. Bakalım, nabzı doğru tutabilecekler mi?