Teselli ararken tuzağa düşmeyelim!
Uluslararası döviz piyasalarında son haftalarda yaşanan fiyat hareketleri geleceğe yönelik beklentileri olumsuz yönde etkiliyor. Bir yandan fiyat oynaklığının artması, diğer yandan riskten kaçınma eğiliminin güçlenmesi yanı sıra Euro Bölgesine ilişkin beklentilerin bozulmaya devam etmesi bu sonuçta etkili oluyor. Finansal piyasalar ise bu sıkıntılı durumu görmek ve gereğini yapmak yerine, iyimserlik yolu ile bilançolarını korumaya ve tehlikeden fırsat hikayesi üretmeye çalışıyor: ABD para otoritesinin parasal genişlemeyi kısmasına bağlı olarak oluşan boşluğun, Avrupa Merkez Bankasının tam aksi yönde hareket zorunluluğu sayesinde dolabileceğini umuyor! Bakış açısı böyle olunca da, Euro’nun başta Amerikan Doları olmak üzere diğer tüm paralara karşı değer kaybetmesinin yaratabileceği ek sıkıntılar büyük ölçüde görmezden geliniyor.
Bu aşamada öncelikle Euro Bölgesindeki durgunlaşmanın sebeplerini ve para politikasındaki gevşemenin hem bölgesel hem de küresel sonuçlarını irdelemek gerekiyor. Zaten çok sorunlu olan Avrupa’nın bir yandan gelişmekte olan ekonomilerdeki durgunlaşmadan, diğer yandan jeopolitik gelişmeler ve tepkisel nitelikli yaptırımlardan olumsuz yönde etkilendiğini hesaba katmamız lazım. Fakat asıl önemlisi, Euro’nun değer kaybı sorunları ağırlaştırarak durgunluğu derinleştiren bu olumsuzlukları güçlendiriyor ve içinden çıkılması çok zor bir kısır döngü oluşturuyor. Hal böyle olunca para politikasını seri bir şekilde Euro’nun değer kaybına sebep olmadan gevşetmek gerekiyor, ancak bu pek mümkün görünmüyor.
Yazdıklarımıza itibar etmeyenler dönüp baksın: son on yılda Euro tüm paralara karşı değer kaybettiğinde gerek bölgede gerekse küresel düzeyde neler yaşanmış? Riskten kaçınma eğilimi hızla artmış, rekabet koşulları daha da bozulmuş mu? Devamında jeopolitik risklerin artmasına bağlı olarak beklentiler iyice olumsuzlaşmış mı? Ya da bardak taştığı için mi Euro düşmüş, yoksa Euro düştüğü için mi bardak taşmış? Avrupa Merkez Bankası, Euro’nun değer kaybı ve devamındaki olumsuzlukları engelleyerek parasal genişlemenin bir yolunu bulmuş olsaydı çoktan yapmış olmaz mıydı?
En azından ülkemiz adına yaşadıklarımızdan biliyoruz: Euro’nun diğer tüm paralara karşı değer kaybetmesi bize yaramıyor. İhracatçımız çok zorlanıyor, rekabet gücümüz azalıyor ve maliyet kökenli enflasyon baskıları artıyor. Makro ekonomik göstergelere ilişkin beklentilerin bozulması önlenemiyor ve riskten kaçınma eğilimi bu duruma bağımlı olarak güçleniyor. Avrupa’nın parasal genişlemesinden finansal teselli ararken hayal kırıklığı yaşamaktan kurtulamıyoruz. Bağımlılıklar ve kısa vadeli günü kurtarma alışkanlıkları nedeniyle, geçmişteki deneyimlerimizden gerekli dersleri bile alamıyoruz; Doğal olarak bu durum aklımızı etkin kullanmamızı engelliyor ve kimlerin değirmenine su taşıdığımızı anladığımızda ise iş işten geçmiş oluyor. Euro Bölgesi'ne ilişkin parasal beklentiler bizim açımızdan bir teselli kaynağı değil, tam aksine belirsizlik ve kırılganlığı artıran bir ek sorun odağı olabilir. Başta etkili ve yetkili kesimler olmak üzere herkesin daha dikkatli ve seçici olması, olası zorluklara hazırlanması gerekiyor.