Tersini yapmamız lazım!
Sayın Başbakanımız ülke dışında, özellikle batımızdaki mahfillerde yaptığı konuşmalarda sık sık muhataplarına meydan okuyor. Libya olaylarının başlangıcında, NATO'nun orada ne işi var, diye gürlemişti. Sonradan Libya'ya dönük operasyonların NATO tarafından yürütülmesi için en fazla ısrar eden, harekata denizden ve havadan katılmaya karar veren ülke hangisiydi dersiniz? Cevap malum.
Sayın Başbakanımızın Batı'ya dönük son çıkışı Avrupa Konseyi'nin organı Avrupa Parlamentosu'nda oldu. Özellikle soru-cevap faslında heyecanını yenmekte zorlanan büyüğümüz, herkesi ayrı ayrı azarladı. Sözlerinden Fransa, Avrupa Birliği, başta Nicholas Sarkozy olmak üzere bazı liderler, genelde Batı Avrupa ülkeleri ve soru sormak cesaretinde bulunan milletvekilleri, herkes nasibini aldı.
Türkiye, Avrupa Konseyi'nin kuruluş aşamasından hemen sonra anlaşmayı imzalayarak bu kuruluşun üyesi olmuştur. Konsey'in uhdesinde Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) ve Avrupa Parlamentosu (AP) gibi, Avrupa'da demokrasi ve insan haklarının korunması işlevini üstlenmiş iki organ bulunmaktadır. Türkiye, vatandaşlarının AİHM'ye bireysel başvuruda bulunmasına olanak tanıyan bir ülkedir. Kendisini sık sık tazminata mahkum eden mahkemenin kararlarını uygulamaktadır. Parlamentoya gelince, bu heyette Türk parlamenterleri de yer almaktadır. Şu andaki parlamento başkanı Sayın Mevlut Çavuşoğlu, AKP'nin Antalya milletvekilidir. AP, 12 Eylül döneminde Türkiye'de askeri yönetimin sonra ermesi için baskı yapmıştır.
Sayın Başbakanımızın Batı'ya sert mesajlar vermek için Avrupa Parlamentosu'nu seçmiş olması açıklanması kolay olmayan bir tercihtir. Avrupa Konseyi, Türkiye'nin kayıtsız şartsız kabul gördüğü bir Avrupa kuruluşudur. Fransa'da bulunmakla birlikte uluslararası bir kuruluştur. Bir Avrupa Birliği kurumu da değildir. Güvenlik konularıyla da ilgilenmez. O zaman Başbakanımız sert konuşmak için burayı neden seçti?
Birinci ihtimal, Başbakanımız hangi kuruluşun ne iş yaptığını bilmemektedir. İkinci ihtimal, eleştiri içeren sorular Başbakanımızın hiddetini tetiklemekte, zamana, zemine bakmaksızın sözler akıp gitmektedir. Üçüncü ihtimal, Başbakanımız Batı'ya dönük tenkitlerini dile getirecek platform bulamamakta, bir fırsat bulunca da, zeminin uygunluğuna bakmadan içini dökmektedir. Dördüncü ihtimal, Başbakanımızın aslında Ortadoğu sokaklarına seslenmek istediğidir. Batı'daki sert davranışları Arap sokağında olumlu yankılanmaktadır. Son olarak, Başbakanımız, seçim mücadelesinde milliyetçiliği başka partilere bırakmayarak oy aldığı kitleyi rakipleri aleyhine genişletmek istemektedir.
Bu ihtimallerin her biri diğerinden kötüdür. Dış politika sabır, incelik, planlama gerektirir. Bireyin iniş çıkışlarına, kısa vadeli iç siyaset hesaplarına tabi olursa, ülkeyi dışarıda zayıflatır. Dış politika sonradan yerine getirilemeyecek sözlerden, düşünülmemiş ve zorluk karşısında hemen değiştirilecek pozisyonlardan, yeri ve zamanlaması tartışmalı, nezaketten uzak beyanlardan oluşursa, başarıyla yürütülmesi zorlaşır.
Üstelik benzer misillemelerin muhatabı olunabilir. En iyi yöntemi Amerikan başkanlarından Thedore Roosevelt dile getirmiştir: "Yüksek sesle konuşma ama taşıdığın sopa büyük olsun!" Bizim büyük sopamız var mı bilmiyorum ama yüksek sesle konuştuğumuz kesin. Tersini yaparsak daha başarılı oluruz.