Tercüme edilemez eserden üç tane Türkçe çeviri
İstanbul Kültür ve Sanat Vakfı’nın; Türk dili ve edebiyatı uzmanı, Türkçe-İngilizce karşılıklı şiirsel çevirileriyle ünlü Prof.Dr.Talat Halman anısına başlattığı Çeviri Ödülü’nü bu yıl “çevrilemez” diye bilinen bir eseri çeviren Fuat Sevimay kazandı. Böylece, bu “çevrilemez” eserin şimdi üçüncü Türkçe çevirisi oldu: 1996’da Nevzat Erkmen, 2015’te Umur Çelikyay’ın ardından 2016’da Sevimay’ınki geldi 647 sayfa olarak.
İrlanda’lı yazar James Joyce’un “Finnegans Wake” (Finnegan Uyanması) adlı eseri öyle bilinir çünkü, yazıldığı İngiliz dilinde bile zaten anlaşılamayan, dile özgü şifreleri olan, başka dillerden sözcüklerden oluşan bir şuur seli/bilinç akışı metni. Türetilmiş sözcükler, söz ve ses oyunları, çokanlamlı sözcükler, cümleler de cabası. Ve çok çok uzun. Bilmece gibi. Bir de “anlık sözcükler” (quand) kullanmış yazar. O an için uydurulmuş, kültürel temeli olmayan, tanımsız sözcükler. Şimdi bu bilmecenin bir değil, iki değil, üç Türkçe çevirisi var. Bu da bize özgü tuhaf bir rekor.
Bir yazı heykeltraşı
James Joyce (1882-1941) İrlanda’dan genç yaşta ayrılarak yaşamı boyunca bir Avrupa Göçmeni olarak İtalya, İsviçre, Fransa’da yaşadı. Başlangıçta “anlaşılır” eserler veren Joyce, zaman içinde daha karmaşık, rüya âlemi gibi, kâbuslu bir anlatım biçimine doğru kaydı. Roman denildiği zaman giriş-gelişme-sonuç şablonuna alışmış okur kitlesi için Joyce’un eserleri tuhaf, okunamaz, anlaşılmaz bir biçim aldı. 1920’lerde “yenilikçilik” diye bir kavram yokken, aslında Joyce edebiyatta yenilikçi bir yazım biçimi icat etmişti. Bir yazı heykeltraşıydı. Örneğin, onu dünya çapında ünlü yapan “Ulysses” adlı romanında, kurguyu antik Yunan döneminde Homeros’un Odyssea (Odise) destanına uyarlamıştı: Eserin kahramanı Leopold Bloom (Ulysses). Dedalus (Ulysses’in oğlu Telemachus). Molly (Ulysses’in eşi Penelope). 800 sayfalık romanda tek bir günü, 16 Haziran 1904’te bu üç baş ve diğer karakterlerin zihninden anlatıyordu. En ince ayrıntıları da eklediği için roman, derhal ahlaka aykırı bulundu, yasaklandı. ABD’de ancak 1934’te, İngiltere’de 1936’da, İrlanda’da 1960’da yayınlanmasına izin verildi.
Gözü görmeyen yazar
Joyce’un, 6 yaşında teşhis edilen göz rahatsızlığı, zaman içinde gittikçe artan çoklu semptomlu kronik göz hastalıklarına dönüştü. Olgunluk yıllarında bir gözü görmeyen, öbür gözü yüzde 10 ancak görebilen Joyce, çığır açan eserlerini binbir zahmet ve çileyle yazdı. O dönemin, bugüne göre pek ilkel ameliyat sistemleri ve tedavi biçimleri sonuç vermediği gibi, Joyce’da başka hastalıklar da çıktı. Eşi ve yakınları, onun ölümünden sonra bazı belgelerini yaktığı için kesin bir şey söylenemiyor, ama araştırmalar, Joyce’da firengi olduğunu gösteriyor. Henüz antibiyotiklerin bilinmediği o dönemde firengi, belsoğukluğu, verem, sıtma, su çiçeği gibi bugün “tarih” olan hastalıklar çok yaygındı. Yaşamını karartan sağlık sorunları yetmez gibi, üzerine titrediği kızı Lucia, yavaş yavaş şizofreniye kaydı. Fransa’da akıl hastanesine yatırıldığında 28 yaşındaydı. Sağlık ve para sorunları, sürekli göçmen olarak, Avrupa’nın İkinci Savaşa doğru gittiği o ümitsiz dönemde tam 17 yıl uğraşarak yazdığı “Finnegans Wake” 1939’da yayınlanabildi. Ama yazarın gözü görmüyordu. Kitap hatalı dizilmişti. Kitabın “gerçek” metne dayalı basımı ancak 1984’te mümkün olabildi.
Anavatanı onu reddetti
Joyce, 1940’da Nazi işgali altındaki Fransa’dan, zar zor sığınabildiği Zürih’e vardıktan bir ay sonra mide kanamasından öldü. Sonu, her halde bütün streslerinin bir sonucuydu. Anavatanı İrlanda, onun ölüsünü bile kabul etmedi. Cenazesi Zürih’te gömüldü.
Ama Joyce’un, sağlığını hiçe sayarak, dev eserlerini insanlığa nasıl armağan ettiğini sonraki kuşaklar takdir ettiler. Şimdi Joyce, İrlanda’nın “ruhunu” temsil eden en güçlü yazarı olarak baş köşede. İrlanda ve tanındığı ülkelerde her yıl 16 Haziran, “Bloomsday” olarak kutlanıyor. Ölümünden 77 yıl sonra Hollywood, baba-kız öyküsünü filme alıyor. Joyce’u Taht Oyunları’ndaki Aidan Gillen (Lord Petyr) canlandıracak.