Tepkisel yaklaşımları bırakın ve aklın yolunu arayın!
Yerel seçimlerin kesin olmayan sonuçları henüz hazmedilemedi. Geleceğe yönelik beklentilerin nasıl düzeleceği konusundaki belirsizlikler ise aşılamadı. Finansal piyasalardaki yüksek düzeyli oynaklıklar ve uzlaşmazlıklardan kaynaklanan tepkisellikler, kafa karışıklıklarının azalmasını engellemeye devam etti. Farklı bakış açılarının ortak paydası imiş gibi ön plana çıkan yapısal reform tanımlarının ortak paydası ise küçülmeyi sürdürdü; dün açıklanan Mart ayı enflasyon rakamları, olumsuzlukları terse çevirecek bir görünüm sergileyemedi.
Makroekonomik hedeflere yaklaşmak zorlaşıyor
Mart ayı genelinde tüketici fiyatları yüzde 1,03 oranında artmış, yıllık oran ise yüzde 19,71 düzeyinde gerçekleşmiş. En yüksek tartıya sahip olan Gıda ve Alkolsüz İçecekler grubu yüzde 2,44 oranındaki artışla liderliği bırakmamış; bu yılın ilk üç ayındaki yükseliş yüzde 10 düzeyini aşmış. Çekirdek enflasyon olarak bilinen özel kapsamlı tüketici fiyat göstergelerindeki eğilimler ise kimseyi rahatlatamamış; fiyatı yönetilen-yönlendirilen ürünler hariç tutulduğunda aylık artış yüzde 1,11 olarak gerçekleşmiş ve bu yılın ilk iki ayındaki eğilimin yükseliş yönünde hızlandığı gözlenmiş; enflasyonla mücadele yaklaşımı ve tanzim satış zorlamaları böyle olmasını engelleyememiş. Yurtiçi Üretici Fiyatları ise Mart ayında yüzde 1,58 oranında artarak maliyet kökenli baskıların ciddiyetini koruduğuna işaret etmiş.
Hemen yukarıda özetlemeye çalıştığımız veriler, yeni bir kur şokuna direncin azaldığını ve bu yıla ilişkin makroekonomik hedeflere yaklaşabilmenin çok zorlaştığını düşündürüyor. Bu durumu kendi çıkarları yönünde abartan küreselci kesimler, önce enflasyon ve buna uygun yapısal reformlar lehine lobi yapıyorlar; bu tercihin başarı şansının kıtlığını gizlemek adına, orta uzun vadeli sosyal-siyasi maliyetleri ile ekonomik yan tesirlerini gözlerden uzak tutmaya çalışıyorlar. Dış politikada ikili oynama süresinin dolduğunu ima ederek eksen değişikliği olmamasının en iyi tercih olacağını ima ediyorlar!
Hemen yukarıda özetlemeye çalıştığımız yönlendirme çabaları nedeniyle, NATO Dış İşleri Bakanlarının yetmişinci yılı kutlama toplantısında yaşanacak gelişmeler ile Cumhurbaşkanı’nın Rusya ziyaretindekiler merakla bekleniyor. Bunlar şekillenmeden, önümüzdeki hafta açıklanacağı belirtilen Ekonomi Programının öncelikler konusunda netleşemeyeceği varsayılıyor.
Enflasyon ve buna uygun yapısal reformların getirecekleri...
Önce enflasyon ve buna uygun yapısal reformlar denmesi, İMF ile anlaşma ve Batı’nın vesayeti altında kalma anlamı taşıyor; başka bir deyişle komşularımız ile ilişkilerin bozulması ve güçlenen Asya cephesindeki fırsatlardan yararlanma olasılığının tükenmesi tehlikelerini barındırıyor. Bu olasılıkta ülkemizdeki Siyasi İradenin, programlara destek vereceklere karşı pazarlık gücü azalır; düzenleyici ve denetleyici kurumların yönlendirenler kaçınılmaz olarak farklılaşır. Önce ödemeler sistemi ve Batılıların ülkemizdeki çıkarları gözetilir. Para ve maliye politikaları sıkılaşır ve kaynak sıkıntısı kaçınılmaz olarak çok ciddileşir; iflaslardaki patlamalar büyümeyi derin dalışa ve işsizliği yeni rekorlara zorlar, içerideki sosyal ve siyasi çekişmeler derinleşerek istikrarsızlığı besleyebilir. Enflasyon baskılarının hafiflemesi önemsiz bir detay haline dönüşür! İçinde bulunduğumuz süreci, yüz yıl önceki Sevr Anlaşması ile özdeş görenler haklı çıkar ve herkes kaybeder! Yerel seçimlerde kendilerini kazanan olarak görenler, zamanla kaybedenler arasında yer aldıklarını anladıklarında bir şeyleri düzeltmek için çok geç olur.
Kur şoku yaşamayacağımızın hiç bir garantisi yok
Yukarıda özetlemeye çalıştığımız seçenek, çıkmaz sokakta debelenerek tükenmek anlamındadır. Kur şoku yaşamayacağımızın hiçbir garantisi yoktur. Süreç içinde yaşanacak yüksek düzeyli belirsizlikler ve istikrarsızlıkların, riskten kaçınma eğilimini besleyerek kur şokları yolu ile enflasyon baskılarını azdırması ve istikrarsızlık ateşini alevlendirmesi olasılığı vardır. Tüm tasarım, kısa vadeli aldatmacalar üzerini kurgulanmış bir yapıdadır. Kaynak sıkıntısının, el değiştirmiş yerel yönetimleri de başarısızlığa ve verilen sözlerin tutulamamasına mahkum ederek tüm siyasi yapıyı çökertmesi ihtimali yüksektir.
Ülkemizin önceliği gerçeklerimizi kabul etmek ve bunu dikkate alarak çıkış yolu üreterek gereklerini yerine getirmeye çalışmak olmalıdır. Son yüzyılın ve özellikler son çeyrek aşırın deneyimleri daha farklı düşünmeye izin vermemektedir. Belirsizlik çok yüksektir; ya yeni bir Ergenekon Destanı yazmak adına hesaplı riskler almak, ya da birbirimizi yemek dışında pek bir şey yapamayacağımız yeni bir Sevr sürecine katlanmaya hazırlanmak dışında seçenek kalmamıştır.