Teori pratik ilişkisi ve bilimler hiyerarşisi

Tamer MÜFTÜOĞLU
Tamer MÜFTÜOĞLU KOBİ'LERDEN GİRİŞİMCİLİĞE

İşletmecilik disiplini işletmelerdeki ekonomik faaliyetleri araştırma konusu olarak ele alan uygulamalı bir bilim dalı. Bilimleri sosyal bilimler, doğa bilimleri, sayısal (matematik ve bilgisayar) bilimler ve uygulamalı bilimler olarak dörtlü bir sınıflandırmaya tabi tutulursa, işletmecilik disiplini mühendislik ve tıp gibi uygulamalı bilimler grubunda yer alır. Her uygulamalı bilim dalı gibi işletmecilik disiplini de kendi araştırmaları yanında diğer bilimlerin ürettiği bilgilerden, geliştirdiği araç ve teorilerden yararlanarak insanlara (topluma) yararlı olacak yol ve yöntemler geliştirir. Pratiğe yararlı olmaya çalışır. Uygulamalı bilimlerin yararlandığı bilimler, ki bunlar doğal bilimler sosyal bilimler ve / veya sayısal bilimler olabilir, ne kadar gelişmişse o ilgili bilimin uygulamadaki başarısı o oranda artar.     

Geçen haftaki yazımızda teori ile pratik arasındaki yönetim ve girişimcilik konularını esas alarak teori ve pratik ilişkisini işletmecilik disiplini çerçevesinde ortaya koymaya çalışmıştık. 

Uygulamalı bilimler çerçevesinde teori ile pratik arasındaki ilişkinin ortaya konduğu anlamlı bir görüş de 1938 yılında ABD'ye iltica eden alman sosyolog ve ekonomisti Franz Oppenheimer'e (1864-1943) ait. Bu ilişkiye ilişkin olarak Oppenheimer'ın görüşü şöyle: "Teorisiz pratik pusulasız bir gemiye, pratiksiz teori ise gemisiz bir pusulaya benzer."

Bu görüşe göre pusulasız bir gemiyi kaptan kazasız belasız ancak iyi tanıdığı yerlerde, enginlere açılmadan kıyılarda yüzdürebilir. Buna karşılık açık denizlere açılan, okyanuslarda seyreden gemi kaptanının yoluna kazasız belasız devam edebilmesi için bir pusulaya mutlaka ihtiyacı vardır. Bu şartlarda kaptanın pusulasız yola çıkması maceraperestlik olur. 
Önemli bir girişimcilik niteliği olan cesaret ise maceraperestlik değildir. Girişimci cesareti içinde bulunduğu imkanlar çerçevesinde olabildiğince bilgilenmeyi gerektirir. Kristof Kolomb hep batıya giderek Hindistan'a ulaşabileceğine, o zamanki imkanlar içinde bilgilendikten sonra dünyanın yuvarlak olduğuna inanarak cesaret edebilmiştir. Yoksa, cahil cesaretinden kaynaklanan bir maceraperestlik dürtüsüyle değil. 

Pratiksiz bir teori ise gemisiz bir pusula olarak kalacaktır. Oppenheimer'ın bu benzetmesi pratiği olmayan veya pratiğe dayanmayan bir teorinin entelektüel jimnastik yapmanın ötesine geçemeyeceğine işaret etmektedir. Sadece bir hobi olarak kalacağı tehlikesine uyarı yapmaktadır. Geçen yazımızda verdiğimiz fizikçi, kimyacı ve iktisatçı örneği de esasen bu tehlikeyi ortaya koymaktadır. Aynı durum dördüncü bilim insanı olarak bu üçlüye kattığımız işletmecinin cevabı için de geçerlidir. 

Bilgi toplumunun global ekonomik ortamında faaliyet gösteren işletmelerin faaliyetlerini global ölçekte planlayıp global ölçekte değerlendirmeleri gerekir. Bu gereklilik muhakkak ki başarılı olmanın başta gelen şartlarından biridir. Zira global bir işletme tüm dünyaya açılacak, engin denizlerde yelken açarak yoluna devam edecektir. Dolayısıyla global bir işletmenin kaptanının muhakkak bir pusulaya ihitiyacı vardır. Başka bir ifadeyle pratiği teorisiz olmamalıdır. Girişimci sürekli olarak piyasaları gözlemleyecek, talep boşlukları arayacak, yeni talepler oluşturmaya çalışacaktır. Uygun girdileri bulup tedarik edecek, tedarik ve satış kanallarını uygun biçimde oluşturacak, gerekli yatırımları zamanında ve uygun ölçeklerde gerçekleştirecektir. Bu faaliyetleri yürütürken de faaliyet alanı global ekonomi, tüm dünya piyasaları olacaktır. Başarılı omak için engin denizlerde yol almanın şartlarını yerine getirecek, gemisini pusulasız bırakmayacaktır. Kısaca, dünya çapında bir bilim adamı olmanın yanında kendisi de başarılı bir girişimci olan Prof. Dr. Mehmet Haberal'ın başarılı insan tarifi olan, "paranın ve koltuğun peşinde koşan adam değil, parayı ve koltuğu peşinden koşturan adam" tanımlaması global girişimci ve yönetici tipini çarpıcı bir biçimde dile getirmektedir. 

Uygulamalı bilimler yararlandıkları doğa bilimlerinin ve sosyal bilimlerin gelişmişlik seviyesinden büyük ölçüde etkilenirler. Doğa bilimlerinin gelişmişlik seviyesinin sosyal bilimlere göre daha ileri olduğu kabul edilirse, doğa bilimlerinden yararlanan uygulamalı disiplinlerin (uygulama bilimlerinin) teori-pratik ilişkisinde daha başarılı olduğu sonucuna varılacaktır. Hakikaten en gelişmiş doğa bilimmleri olan fizik ve kimyadan yararlanan mühendislik bilimleri bu açıdan çok avantajlı bir konumdadır. Fizik ve kimya yanında yine bir doğa bilimi olan biyolojiden  yararlanan tıp da aynı avantaja sahiptir. Büyük ölçüde sosyal bilimlerden yararlanan iktisat ve işletmecilik bilimleri ise bu açıdan dezavantajlı bir konumdadır. Sosyal bilimlerin teorileri yeterince pusula görevini yerine getirememektedir. 

Bu bağlamda sosyolojinin babası olarak kabul edilen Fransız sosyolog, matematikçi ve filozof Auguste Comte (1789-1857) gözleme dayalı olarak toplum yapısının uğradığı değişiklikleri açıklamaya çalışmıştır. Bu açıklamayı "Bilimler Hiyerarşisi" başlığı altında yapmış ve bu hiyerarşiyi gelişmişlik seviyelerine göre şöyle sıralamıştır: Matematik, geometri, fizik, kimya, biyoloji ve sosyoloji. Bu sıralamada da şöyle bir mantığı esas almıştır: Her bilim kendinden önce gelen bilimleri kapsamış ve böylece sıralamada matematikten sosyolojiye ulaşılmıştır. Buna göre sosyoloji kendinden önce gelen biyoloji, kimya, fizik, geometri ve matematiği; biyoloji kendinden önce gelen kimya, fizik, geometri ve matematiği; kimya da fizik, geometri ve matematiği kapsamaktadır. Nihayet ilişki fiziğin geometri ve matematiği, geometrinin de matematiği kapsamasıya devam etmektedir. 

Çok karmaşık bir araştırma konusu olan sosyoloji teorilerinden yeterince yararlanılamazsa uygulamalı bir bilim dalı olan işletmecilik ne yapmalıdır. Kanaatimizce bu durumda başvurulması gereken en uygun yol tarihe başvurmak ve işletmeler arası etkin bir iletişimle deneyimlerin paylaşımıdır. Esasen bu ikinci yolu, deneyimlerin paylaşımını, mühendisliğe göre daha dezavantajlı olan tıp bilimi ulusal ve uluslararası seviyelerde sık sık gerçekleştirdikleri tıp kongreleriyle etkin bir şekilde gerçekleştiriyorlar. İşletmelerin de, özellikle üniversite-sanayi işbirliği çerçevesinde bu yola gitmeleri kanaatimizce teori-pratik ilişkisinde etkinliğin sağlanmasında yararlı olacaktır. Tarihle  ilgili olarak da girişimci ve yöneticilerin anı kitapları yazarak deneyimlerini aktarmaları işletmecilik disiplinde de teori ile pratik ilişkilerinin geliştirilmesini sağlayacaktır. Bu açıdan girişimci, yönetici ve bürokratlarımızın anılarını yazıp yayınlamaları işletmecilik dünyasında önemli imkanlar yaratacaktır.           

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Bir deneme 09 Kasım 2018
Geleceğin tarihini yazmak 01 Aralık 2017
Bayramlaşma köprüsü 23 Haziran 2017