Temeldeki sorunlar ve abartılan detaylar!
Küresel ölçekte riskten kaçınma eğiliminin yeniden güçlenmeye başladığı bir süreçten geçiyoruz. Güvenli liman olarak bilinen gelişmiş ekonomilerin devlet tahvilleri ve altına olan ilgi güçleniyor; kazanmaktan çok kaybetmemeye odaklanılmış olmasının belirleyici olduğu dikkat çekiyor. Geleceğe yönelik ekonomik beklentiler bozulmaya devam ediyor ve istikrarsızlık endişeleri güçleniyor.
İyimser eğilimlere bağımlı olan finansal piyasalar ise bu koşullar nedeni ile yıpranıyor ve sistemik risk algısı yeni rekorlara koşuyor. Merkez bankalarının hızlanan bir şekilde etkisizleşmesi, bu olumsuz sonuçta kısmen belirleyici oluyor; ABD dışındaki gelişmiş ekonomilerin parasal genişleme dalgaları veya negatif faizler yönünde derin dalışa geçilmiş olması durumu düzeltemiyor. Risk taşıyanları sakinleştirme çabaları yetersiz kalmaktan kurtulamıyor.
Günü kurtarmaya abone olanlar ise gerçekleri görmezden gelmeyi sürdürmek dışında seçenek bulamıyor; bu açmaza düşülmesine sebep olan yanlışlarda çıkış arama gafletine düşmekten kaçınılamıyor. ABD Merkez Bankası’nın hafta içinde yapacağı Açık Piyasa İşlem Komitesi Toplantısı’ndan güvercin tavır ummakta veya İngiltere’nin AB referandumundan çıkabilecek sonucu abartmakta teselli aranıyor! Kısa vadeli eğilimleri uç uca ekleyerek, ekonomideki temel eğilimlerden bağımsız hareket edebilmenin yolları zorlanıyor!
Sapla samanı karıştırmanın telafisi olanaksız kayıpları iyice büyüteceği bir süreçten geçiyoruz. Temel sorun ise gelişen ekonomilerin orta vadeli büyüme potansiyelinin tümü ile tüketilmiş olması, beş yıldır aksi yöndeki zorlamalara rağmen durgunlaşma yönündeki olumsuzluktan kurtulamamaları ve arz fazlasının yıkıcı bir tehlike haline gelmesidir. ABD Merkez Bankası’nın dolar faizlerini değiştirmemesi bu durumu düzeltmez ve sorunların ağırlaşmasını önleyemez, fakat yükseltmesi riskten kaçınma eğilimini hızlandırarak panik düzeyine çıkarabilir. İngiltere’de yapılacak halk oylamasından çıkacak sonuçlar ise küresel açıdan abartıldığı kadar önemli değildir ve AB’nin iç meselesi olmaktan öteye gidemez; zaten taşmış olan olumsuzluklar bardağına bir damla fazla düşmesi çok ta önemli olamaz.
Fakat küresel piyasaların derdi farklı olduğu için, bizim gibi düşünmüyorlar; çoğunluğu bir kez daha aldatmanın yeni yollarını aramaktan vazgeçemiyorlar! Dolar faizlerinin bir süre daha yükseltilmemesi ve İngiltere’nin AB içindeki konumunu koruması durumunda, herkesin gözünü boyayarak son bir kez daha iyimser eğilimleri geri getirebileceklerini ve risklerini azaltma fırsatı yaratabileceklerini umuyorlar! Bu nedenle detaylara sarılarak abartıyor, temeldeki açmazı ve yarattığı sorunları gözlerden uzak tutmaya çalışıyorlar!
Çaresizlik bataklığında çırpınanların pusulayı şaşırması kaçınılmaz oluyor! Kimi anlı şanlı yatırım bankaları, riskten kaçınma eğiliminin güçlenmesinde spekülatif fırsat aramayı, tavsiye etmek durumunda kalabiliyor! Bunu duyanlar ise iyimser ve mantıklı bir şeyler söylendiğini sanarak heyecanlanabiliyor! Çoğunluk, duymak istediği şeylere şartlanmış olduğu için neler olup bittiğini anlayamıyor ve risk alma isteğinin artırılmaya çalışıldığını sanıyor!
Herkes kendini tilki olarak görüyor ve diğerlerini ağzında peynir olan kargalar olarak algılama yanlışından kurtulamıyor. Siyasi iradeler ile düzenleyici ve denetleyici kurumlar ise bu kısır oyunun dekoru olmaktan ve itibar kaybetmekten kaçınamıyor. Yozlaşma ve çözümsüzlük her tarafı sarıyor. Yatırım dendiğinde, ekonomideki giderek olumsuzlaşan gelişmeler yerine finansal piyasalardaki eğilimlere bakmayı alışkanlık haline getirenler ve bu şekilde yönlendirilenler için çözüm bulunmuyor!