Tembel girişimciler
Bir ülkenin işçisi tembelse bunun telafisi vardır. Memuru tembelse bunun telafisi vardır. Ama bir ülkenin girişimcisi tembelse bunu o ekonominin içindeki herkes öder.
20 yıla yakın süredir girişimcilik kavramını temsil etmeye çalışıyorum. Kendi sektörüm olan barkod teknolojileri alanında yüzlerce şirket gördüm. Barkod ve el terminali sektörü asansör bir sektör, birçok sektörden müşterimiz oluyor. Her ölçekten şirketlerin işlerinin iyileştirilmesine yönelik hizmetler veriyoruz. Bu yüzden hem sektörümden, hem de hizmet verdiğimiz sektörlerden yüzlerce şirketi inceleme şansım oluyor.
Türk girişimcisi işini kurduğunda çalışkan, belli bir ölçeğe getirene kadar azimli. Ama bir yerden sonra memur genleri mi devreye giriyor yoksa tüccar olamayıp esnaf kalmak mı dersiniz, mevcudu korumak, çok da zorlamamak gibi hasletler görmeye başlıyorsunuz.
Kendi sektörümden örnek vereyim, yeni bir şirket kuruluyor. Bir bakıyorsunuz ki her müşteride, her yerde katalogları, broşürleri, her müşteriden randevular alınıyor, ziyaretler yapılıyor. Belli bir sayıda müşteriye ulaşıldığında ise rolanti moduna geçiş başlıyor.
Bir süre sonra bakıyorsunuz, büyüklüğüne göre 10, 15 arası bir müşteri sayısına ulaşmış, onlarla bakım anlaşmalarını yapmış, rutin bir satış cirosuna ulaşmış ve sonra artık sahada görmemeye başlıyorsunuz.
Özellikle son dönemde çok fazla şu manzarayla karşılaşıyorum, sektörün büyüklerinin 20-30 yıl arası harcadığı süreyi harcamadan, 5 yılda onların kazandığı kadar kazanayım ve sonra şirketi satarım, kapatırım ya da küçültürüm.
Kendi şirketini vurkaç taktiği ile yöneten girişimcilerden ekonomiye ne fayda gelebilir?
Zengin patronların fakir şirketleri
En büyük sorun sarmallarından biri de bu, zengin patronların fakir şirketleri.
Şirket sahiplerinin bilinçaltlarında maalesef o şirketin kendisini zengin etmek için var olduğuna dair bir inanış var. Bunu aşamıyoruz. İstediğiniz kadar özel / tüzel kişilik ayrımı yapın, kafada bir yerlerde bir şeyler bunu reddediyor.
Şirketler zenginleşse, çalışanlarına çok daha iyi maaşlar ödeyebilir. Maaş artış dönemleri iki taraf için de bir savaş meydanına dönüşmez.
Şirketler zenginleşse, çalışanlarına çok daha iyi koşullar sunabilir, daha iyi ofislerde daha verimli çalışabilecekleri, daha sağlıklı, daha temiz çalışma alanlarında daha mutlu olabilir çalışanlar. Patron şirketine yatırım yapması gereken parayı 2023 model otomobilini 2024’üyle değiştirmeye harcadığında, Azimut tekne bakmaktan işine odaklanamadığında şirketi de yeterince büyümüyor. Zira amacı kendisine yetecek kadar büyümekse, kendisini şirketinin bir parçası olarak görmeyip şirketi kendisi için bir araç gördüğünde zaten büyümesine gerek de kalmıyor.
Batan şirketler
Her gün batan şirketler duyuyoruz. Çok uzun yıllardır söylediğim bir söz var, şu ana kadar da yaşadığım her olayda da doğrulandı, henüz çürütülemedi.
“Bir şirketi çalışanları en fazla zarara uğratabilir. Ama o şirketi batırabilecek olan sadece ve sadece patronudur”
Ben çalışanlarından dolayı batan şirket görmedim. Patronuna rağmen ayakta kalan şirket ise çok az da olsa gördüm, o da patronundan bile daha özverili çalışan çalışanlar sayesinde oluyordu.
Neden vizyonumuz sınırlı?
Türk şirketleri döviz kurlarının bu kadar yüksek olmasına rağmen neden yurtdışında var olmaya ve büyümeye kendilerini adayamıyorlar? İhracata yönelik ürün üretmekten söz etmiyorum. O da içeride olan bir operasyon.
Ama sektörünün en büyüğü olmuş birçok şirket sahibi tanıyorum. “Sektörümde en büyüğüm, bu bana yetiyor” diyor. İhracat ya yapıyor. Ama yerinden kıpırdamadan. Yurtdışında ofisler, mağazalar, şubeler açmadan.
Bizim oralarda bir söz var, “verin yiyeyim, örtün yatayım, bekleyin canım çıkmasın”.
Teşvik almaya sıra geldiğinde en önde koşan bu işletmelere “neden yurtdışında şirket satın almıyorsun?”, “Neden işini başka ülkelerde büyütmüyorsun?” diye sorduğunuzda bizim oralardaki bu söze benzer cevaplar duyuyorsunuz.
İşini büyüteceğine Pr’a, STK’lara yoğunlaşma
Belli bir ölçeğe ulaşan şirketlerin patronları şirketleriyle uğraşmayı bırakıp kendileriyle uğraşmaya başlıyorlar. “Bir futbol kulübünde görev alayım, bir STK’da başkan olayım, medyada yer bulayım” çabalarını önce iyi niyetle, “şirketime faydam olsun” düşüncesiyle başlatsalar da bir süre sonra egoları o tadı alıyor.
Bir de bakıyorsunuz patron şirkete hiç uğramaz olmuş. İşte bir tembel girişimci de bu patronlar. Başka işlere çalışkan, tuttuğu takım için gecelerce sabahlıyor, STK’da yükselmek için şirketinin olanaklarını sonuna kadar kullanıyor ama şirketine faydası?
Bugün biraz dertleşmiş olduk.
Ama bunu konuşmalıydık. Zira girişimcinin tembelliğinin hepimize zararı var.