Telefonla konser nakli

Edip Emil ÖYMEN
Edip Emil ÖYMEN YENİLEŞİM [email protected]

Londra Bilim Müzesi’nde, bilgi ve iletişim teknolojilerinin “son” 200 yılı, macera öyküsü kıvamında sergilenmeye başlandı Mart 2014’ten itibaren. Bilim Müzesi, aslında, bir müzenin nasıl ölü bir müze olmaması gerektiğini gösteren, bir haber merkezi, bir eğitlence / öğrence merkezi. Hep dinamik. Sergileri hızlı, güncel ve gazete haberi kıvamında kıvrak. 

Bilgi Çağı’nı da bu bakışla hazırlıyorlardı. Yapımı 3 yıl süren yeni bölüme müzede yer açmak için, bir bölüm, başka yere taşındı: Deniz ulaşımı gitti. Onun yerini bilgi ve iletişim teknolojileri “tarihinin” alması anlamlı: Telgrafa kadar okyanusları aşan tek iletişim aracı gemiydi. Mesajı gemiyle yollamak, tam bir Cem Yılmaz esprisi gibiydi. Hani, yorgunluktan ölen bir ulak, ulaşacağı yere ulaşır ve “Bizim kral sizin krala bir mesaj gönderdi ama bu, 6 ay önceydi, neydi unuttum” der. Gemiyle yollanan mesaj haftalar, aylar sonra ulaşıyor, mesaja yanıt da yine o kadar gecikiyordu. Ta ki telgrafa kadar. 

1800’lerde elektriğin “ne” olduğu biliniyordu. Manyetizma da biliniyordu. Ama ikisi arasındaki ilişki bilinmiyordu. İlk elektromıknatıs 1824’te (bizde İkinci Mahmut tahtta) yapıldıktan sonra, sıra elektromanyetik telgrafa geldi. 1837’de İngiltere’de patenti alınan ilk ticari telgrafta elektrik akımı, alcı cihazın kadranındaki iğneleri oynatıyor, her oynama, bir harfe işaret ediyor, bu harfler tek tek okunarak mesaj anlaşılıyordu. Bir yıl içinde, İngiltere’de uzunluğu 650 km bulan demiryollarının kenarına bu telgraf sistemi çekildi. Böylece ilk standart tren tarifesi de dünyaya gelmiş oldu. 

Amerikalı Morse ise bu yavaş sistemi yenilikçilik katarak hızlandırdı. Daha kolay bir telgraf dili icat etti. 

Sırada, ABD ile İngiltere’yi okyanus altından telgraf kablosuyla bağlama projesi vardı. 3 bin 500 km uzunlukta ve muazzam ağırlıktaki kabloyu okyanusun tabanına itinayla yerleştirmek gayet zordu. Bir kaç denemede kablo koptu gitti. 

Ama nihayet, 16 Ağustos 1858’de Kraliçe Victoria, ABD Başkanı James Buchanan’a ilk telgrafı yolladı (bizde Abdülmecit zamanı). Ama kablo üç hafta içinde mesaj iletmez oldu. Anlaşıldı ki denizin tuzu kabloyu yiyor, daha dayanıklı yeni kablo yapıldı. Son deneme için 500 mürettebatlı, 211 metre uzunluğunda “dünyanın en büyük gemisi” The Great Eastern (Büyük Doğu) kullanıldı. Bu kadar mürettebatı beslemek için gemiye 120 koyun, 20 domuz, 12 sığır da yüklendi! Ve mutlu son: Kablo çekildi. Ama aradan 8 koca yıl geçmişti. 

27 Temmuz 1866’da başarı: Nihayet, İngiltere-Kanada-ABD arasında telgraf haberleşmesi sağlayacak kablo hizmete girdi. Dakikada 8 kelime göndermek mümkün oldu. Böylece, mesajları gemiye yüklemeye gerek kalmadı. (Bizde Abdülaziz dönemi) 

İki ülke arasında daha sonra telefon hattı da kuruldu. Uzun kabloya yükselticiler eklenerek, sesin taa öbür uca ulaşması sağlandı. Bilim Müzesi’nde bu konuda bugün bile çok çok anlamlı bir sesli öykü sunuluyor izleyiciye: ABD yönetimi, 1950’lerdeki komünizm paranoyası sırasında, bariton Paul Robeson’un pasaportunu “komünisttir” diyerek iptal etti. Bunun yarattığı infial üzerine BBC, Robeson’la telefon üzerinden bir konser yapmaya karar verdi. Okyanus altında hizmete giren daha kaliteli yükselticiler sayesinde ses iletimi “konser kalitesinde” olacaktı. İngiliz PTT’si 15 dakikalık konser nakli için BBC’den 45 sterlin talep etti. Sistem, Londra’da bir salonda kuruldu. Biletler satışa çıktı. 26 Mayıs 1957’de Robeson’un muazzam operatik sesi Londra’daki salonda yankılandı. Teknoloji, sansürü yenmişti... (Dip not: Amerikan Anayasa Mahkemesi, ABD yönetimi’nin yasağını 1958’de kanunsuz bularak iptal etti). 

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Hollywood’a yapay zekâ 02 Ağustos 2019