Tekstil ve moda dünyasında devrim: 2. el trendi
Son yıllarda alışveriş ve tüketim alışkanlıkları ile beğeni kriterleri hızla değişiyor. Teknolojinin dönüştürücü etkisi, iklim krizi, küresel ısınma ve jeopolitik problemler gibi küresel meseleler sosyokültürel kodları alt üst ediyor. Ekonomik zorluklar, satın alma, sahip olma ve kullanma alışkanlıklarını derinden etkiliyor.
Bunun yanı sıra, tüm sektörler üzerinde Demokles’in kılıcı gibi sallanan ‘sürdürülebilirlik kriterleri ve karbon taahhütleri’ var. Bu bağlamda en çok eleştirilen ve sorumlu tutulan sektörlerin başında moda ve tekstil geliyor. Markalar, kendilerini bu eleştirilerden arındırmak ve yeni çözümler üretmek için büyük bir çaba ve baskı altında. Dünya genelinde ‘ikinci el’ trendi’ hızla yükseliyor. Yeni malzemeler, mekânlar, fonksiyonellik ve farklı deneyim arayışları önceliklendiriliyor.
Bir uygulama örneği:
H&M, daha önce de yaptığı gibi bu alanda da en dikkat çekici, cesur ve yenilikçi hamlelerden birini gerçekleştiriyor. Moda sektöründe çalışanlar için markanın yeni yaklaşımlarının ilham verici olacağını düşünüyorum. İlintili sektörlerde çalışanlara da esin kaynağı olması için paylaşıyorum:
Yurt dışında yaşayan bir takipçim anlattı: “Geçen gün H&M’e gittim, üst katta ‘Pre-Loved – Önceden Sevilmiş’ diye bir reyon gördüm ve girdim. Burasının ikinci el reyonu olduğunu anladım ama şaşırtıcı olan, askılarda H&M’in rakibi olan ve aslında ondan çok daha pahalı olan bazı önemli markaların giysilerinin bulunmasıydı. Üstelik fiyatları o markaların normal fiyatlarının üçte biri kadardı. Merak ettim, yetkililere sordum, bunun yeni bir uygulama olduğunu artık farklı markaların ikinci ellerini de satacaklarını söylediler. Çok hoşuma gitti ve daha önce fiyatı nedeniyle alamadığım 1-2 parça farklı marka ürünü hemen satın aldım.” İkinci el ve mağaza yenilemede yepyeni bir dönem başlıyor… H&M’in “Pre-Loved” konsepti, markaların artık müşterilere sadece kendi ürünlerini değil, rakiplerinin hatta lüks tüketim ürünlerinin ikinci el parçalarını da sunabileceği bir modelin yolunu açıyor. Çünkü dünyanın her yerinde, sağda solda üstelik de oldukça kötü, kirli koşullarda ikinci el mağazaları hızla artıyor. Büyük markalar, devasa mağazacılık ve lojistik altyapılarına rağmen pazarı bu küçük dükkanlara kaptırıyorlar.
Görünüşe göre H&M, bu gelişmeye en erken uyananlardan biri. Berrak ve cesur bir bakış açısıyla yeni bir döneme öncülük ediyor. “Yalnızca benim markam” kibrinden sıyrılıp, müşterisini dinliyor. Dünyanın nasıl değiştiğini iyi analiz ediyor. Mağazalarını, imzasındaki kırmızı logo rengi, gençlerin sevdiği müzikler, cesur dekor ve fütüristik enstalasyonlarla yeni çağa uygun şekilde dönüştürüyor. Sadece ikinci el giyimle kalmıyor; mağazalarında daha minimalist bir atmosfer yaratarak, kendi kendine ödeme, dijital etiketler ve “Click & Collect - Online Sipariş Et, Mağazadan Al” gibi hizmetleri de standart hale getiriyor.
Ayrıca, dijitalleşme ve yapay zekâ entegrasyonuna büyük yatırımlar yaparak online platformunu da baştan aşağı yeniliyor. Daha akıcı bir gezinme deneyimi ve gelişmiş arama fonksiyonlarıyla müşterilerine sadece alışveriş değil, kişisel stil keşfi için de ‘The Studio’ adlı bir sayfa ile tavsiyeler ve kolaylıklar sunuyor.
H&M’in iddialı bir atakla başlattığı bu stratejik hamle, hiç kuşku yok ki, moda sektöründeki diğer markalar tarafından da takip edilecek. Büyük maliyetler ve sürdürülebilirlik sorumlulukları altında ezilen sektör için bu adımı ‘Döngüsel Moda Dönemi’ olarak adlandırabiliriz.
Bu akım, Akıllı Kumaşlar (Smart Fabrics) ve Abonelik-Kiralama Modelleri (Clothing Rental & Subscription) gibi yenilikçi diğer trendlerle birleşerek hem tüketici tercihlerindeki değişimleri hem de moda endüstrisinin teknoloji ve sürdürülebilirlik konularını farklı bir yapıya taşıyacak.
Sadece modaya değil, aynı zamanda gezegenimizin sürdürülebilirliğine de katkı sağlayacakları için bu gelişmelere olumlu bakıyorum.