Tekrardan bir referandum mu?

İlter TURAN
İlter TURAN SİYASET PENCERESİ [email protected]

İngiltere AB’den ayrılma gerçeğiyle boğuşurken, ikinci bir referandum ihtimali üzerindeki tartışmalar yoğunlaşıyor. Fikir yeni değil. Türkiye, İspanya, İrlanda, Makedonya… Son yıllarda referanduma başvuran ülkelerin listesi uzun ve bu sayı giderek artıyor. Halk oylamasının konusu ister demokratik sistemi tadil etmek veya AB'den ayrılmak olsun, ister boşanma yasaları gibi daha sıradan bir konu olsun, hükümetlerin kararları halkın tercihine havale etme eğilimleri artıyor. Bu demokrasi için iyi bir şey mi?
 
Son yıllarda, referandum sayısında dünya çapında bir artış görülüyor. Bu, hükümetlerin karar vermesi için bu iyi bir yol mu?

Bu soru, referandumun yapılacağı toplumun büyüklüğü ve halkın fikrinin sorulduğu konunun karmaşıklığı ile doğrudan alakalıdır: İçinde yaşadığımız toplumlar büyüdükçe, milyonlarca insanın bir araya gelmesi ve topluca karar vermesi imkansız olduğundan, temsili demokrasi gelişmiştir. Temsili demokrasi, düzenli aralıklarla insanların temsilcilerini özgürce seçmesi gereği üzerine bina edilmiştir. Ancak temsilcilerle yönetilmek bir başka soruyu davet ediyor: temsilciler acaba neyi temsil ediyorlar? Siyaset bilimciler uzun yıllar bu sorunun cevabını aramaktadırlar. Ardından bir başka soru geliyor: Temsilciler sadece halkın talimatları doğrultusunda mı hareket etmelidirler, yoksa halk adına toplum için bağlayıcı olan kararlar alırken kendi iradelerine mi yaslanmalıdırlar? Şahsi düşüncem, göreve seçimle gelen temsilcilerin, kararları kendi iradeleriyle verseler dahi, halkın genel tercihlerinin verilecek kararlara genel bir sınır çizmesi gerektiği merkezindedir.
 
Bazen toplumlar tüm vatandaşların katılımıyla karar verilmesi gereken temel bir sorunla karşı karşıya kalabiliyorlar. Referanduma pek başvurmayan toplumlar bile, anayasa değişikliği gibi çok temel siyasi meseleler söz konusu olduğunda, halk oylamasına yönelebiliyor. Bununla birlikte, günümüzde referandumlar çoğu zaman yetkililerin yapmak istediği şeyleri meşrulaştırmaları için kullanılıyor. Son yıllarda referandumların gündelik siyasetin konularını karara bağlamakta daha sık kullanılmaya başlanması, bu nedenden kaynaklanıyor. Aslında, İngiltere buna çok iyi bir örnektir: İngiltere gibi referandum yapmamaktan gurur duyan bir toplumun bile, AB'den çıkıp çıkmama kararı için referanduma başvurmaya karar vermesi, alışılmışın dışında bir durumdur.

Ama bu geri tepti. Dönemin Başbakanı David Cameron, sonucun İngiltere’nin AB üyeliğini meşrulaştıracağını düşünerek referandum yapmaya karar verdi. Ama tam tersi oldu. Bu, referandumların nasıl beklenmeyen sonuçlar doğurabileceğinin bir örneği mi?
 
Bu bir başka soruyu gündeme getiriyor: İnsanlar referandumda oy verirken, oyladıkları nedir? İngiltere'deki referandumda nelerin cereyan ettiğine ilişkin çözümlemeler, çok karmaşık bir meselede halkın fikrinin sorulduğuna, çoğu kişinin oyunu kullanırken soruya ilişkin bir cevap vermekten ziyade, hoşnutsuzluğunu ifade ettiğine işaret ediyor. Böylece, vatandaşlar oylarıyla işlerin genel gidişatından duydukları memnuniyetsizliği bu şekilde dile getirmişlerdir. Anladığım kadarıyla, çoğu seçmen, referandumun bu şekilde sonuçlanacağını tahmin etmemiş ve oyunu hükümeti genel olarak protesto etmek maksadıyla kullanmıştır.

Brexit örneklerden sadece biri. Türkiye'de de başkanlık sistemine geçmek için bir referandum yapıldı; İspanya'da yapıldı. Bunların hepsi popülist hareketlerle bağlantılı görünüyor. Popülizm ve referandum arasında bir bağlantı var mı?

Evet, bağlantısı olduğunu düşünüyorum Popülist hareketlere baktığınızda, düzen karşıtı ve siyasal seçkinlere karşıt olduklarını ve çoğunlukla kendilerinin ürettikleri popüler düşüncelere bağlı kaldıklarını görüyorsunuz. Referandumlar, yerleşik prosedürlere ve kurumlara meydan okumak için kitlelerin harekete geçirilebileceği bir araçtır. Bu nedenle, popülistler arasında zaman içinde kendisi de popülist bir siyasal araca dönüşmüş olan referandumu kullanmaya dönük doğal bir eğilim mevcuttur. Popülistler sayıların gücünü, dikkatli düşünmeye ve sofistike çözümlemelere galebe çalmak için kullanırlar. Maalesef, popülizmin dünyada yaygınlaştığı görülüyor. Buna paralel olarak dünyada daha fazla referandumun düzenlenmesi beklenebilir.

Bu enstrümanı demokrasilerinin temel bir niteliği olarak kullanan İsviçre gibi ülkeler de var. Orada referandumlar doğru işliyor mu ve öyleyse neden?

İsviçre'nin çok dağınık bir siyasi sistemi var ve referandumlar genellikle ülke çapında değil bazı kantonlarda veya alt birimlerde yapılıyor. Buna rağmen, her zaman ortaya makul sonuçlar çıkmıyor. Örneğin, İsviçre'nin bir bölgesinde, o bölgeye ülke dışından gelerek yerleşmiş bazı kişilere vatandaşlık verilmesine ilişkin olarak yapılan bir referandumda, Hristiyan inancına sahip bir aileye, sanırım bu kişilerin Türkiye'den geldiği bilgisinden yola çıkılarak vatandaşlık verilmesi reddedildi. Böylece süreç ırkçı bir sonuç ortaya çıkarmış oldu.

Diğer yandan ABD'nin bazı yönetim katmanlarında referandumlar kullanılıyor. Hatta bazen bölgesel-yerel vergi meseleleri bile referanduma sunuluyor ve kabul ediliyor. Ancak bunlar, sorunların iyi bilindiği ve insanların bilinçli bir görüş geliştirebilecekleri küçük hükümet birimlerinde gerçekleşiyor. Referandumların her zaman sorunlara gebe olduğunu ileri süremesek de tarafların uzun görüşmeler ve tartışmalar yapabilmesine müsait ortamlarda, dar kapsamlı ve mahalli nitelikli sorunların çözümü için daha elverişli olduklarını söyleyebiliriz.
 
Brexit'e tekrar dönecek olursak; İngiliz hükümetinin konuyu bir başka referandum yaparak karara bağlama ihtimalinin güçlenmesi durumunda, sorulacak soruların niteliği hakkında yeni tartışmalar gündeme gelecektir. Soru bir önceki referandumun sonucu iptal etmekle mi ilgili olacak, yoksa AB'ye koşulsuz olarak geri dönülmesinin onaylanmasını mı isteyecek ya da seçmenlere, daha önce üzerinde anlaşmaya varılmış olan metni kabul edip etmedikleri mi soracak? Bazen halka yöneltilecek soru, referandum yapılıp yapılmamasının kendisi kadar tartışmaya açık olabilir. Brexit, bırakın sıradan vatandaşları, uzmanların bile tam olarak anlamadığı geniş kapsamlı sonuçları olan karmaşık bir konudur.

Dolayısıyla, karşımızdaki soru aslında temsili demokrasinin ne anlama geldiği sorusudur. Seçilmiş temsilcilerimize karar yetkisi veriyor muyuz yoksa yetki tamamen seçmenlere mi ait olacaktır?
 
Kesinlikle asıl soru bu. İkilem, bir siyaset bilimci tarafından şöyle basitleştirildi: “Delege mi yoksa mütevelli mi seçiyoruz? Seçilmiş temsilcilerimize önemli konularda karar verme işini emanet edelim mi yoksa yalnızca onlara bir ofis verip, onlardan ne yapmaları gerektiği konusunda bizden talimat beklemelerini mi isteyelim? Eğer tercihimiz ikinci şık ise, seçmenlerin karmaşık sorunların nüanslarını anlayabileceklerine güvenebilir miyiz? Burada üyeleri seçilerek gelen kurumların dahi uzmanlığa ihtiyaç duyduğunu hatırlamakta fayda var. Bu kurumların üyelerinin de dönem dönem kendi bilgilerinin yetmediği çeşitli meselelere ilişkin kararlar vermeleri isteniyor. Bunlar bazen nükleer meseleler, iklim değişikliği veya besinlere karıştırılan zararlı maddeler, bazen de ticaret anlaşmalarındaki önemsiz ayrıntılar olabiliyor. Dolayısıyla, seçilmiş temsilciler de, kaçınılmaz olarak uzman kurumların tavsiyelerine güvenmek zorunluğunu hissediyorlar. Gelişmişlik düzeyi yüksek, yapısı karmaşıklaşmış büyük toplumlar, siyasi kararlar verirken uzmanların önemli bir pay sahibi olmasına imkan sağlamadan başarıyla yönetilemezler.
 
 

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
G7 nereye gidiyor? 04 Eylül 2019