Teknolojideki fırsatlar
İnsanlığın geçmişine baktığınızda fikirlerin, buluşların dünyaya yayılmasında büyük sürprizler görmüyorsunuz. Dönemin güçlü uygarlıkları, imparatorlukları yeni şeyler keşfetmiş ve bunlar zamanla başka coğrafyalara yayılmış. Geçmişte çok buluş Ortadoğu’dan, Uzak Asya’dan, Endülüs’ten Batı'ya gitmiş. Örneğin Osmanlı saraylarında kahveyi, havluyu gören vizyoner biri bunların zamanla Batı'da boy göstermesine şaşırmamıştır. Bir ihtimalle de o sürecin parçası olmuştur.
Sonra akış yön değiştirse de mantık aynı şekilde devam etmiş. Aydınlanma dönemi ve sanayi devrimi sonrasında batı keşiflerin merkezi haline gelince, burada geliştirilen ürünler doğuya akmış. Batıda gördüğü sanatı, yaşam tarzı detaylarını doğuya taşıyanlar, oralarda gördüğü fabrikaları kendi ülkelerinde kuran öncü sanayiciler ortaya çıkmış, fark yaratmış. Geçmişte biraz yurt dışına çıkan biri marketçiliğin, alışveriş merkezlerinin, hamburger ve pizza restoranlarının bir vadede ülkemize de geleceğini tahmin etmekte zorlanmıyordu.
Ancak günümüzde, batıda yeni bir fikir görüp buralarda uygulamak bir avantaj sağlamıyor çünkü aynı şeyleri yüzlerce yatırımcı aynı gün görüp aynı hesapları yapıyor. Bu tür klasik ürünleri piyasaya verip başarı kazanmak sadece çok az gelişmiş ve bundan dolayı da çok riskli ülkelerde mümkün oluyor. Standart bir AVM yatırımının, bir fast food zinciri açmanın artık sadece bazı Afrika ülkelerinde başarı şansı var.
O yüzden, girişimciler ağırlıkla dijital teknolojilere odaklandı ve tam da o yüzden şartlar daha da zorlaştı. Hem her şey çok hızlı yayılıyor, hem de dünyanın her yerinden harika fikirler çıkabiliyor. Yani geçmişte büyük otomobil fabrikaları kuran, dev hamburger zincirleri oluşturan, büyük kozmetik markaları yaratan batılı devler bunları kendi kontrolleri altında önce bizim gibi ülkelere, komünizm sonrası da Çin ve eski Sovyet coğrafyasına yaymakta bir zorluk çekmediler. Karşılarına ciddi rakipler de çıkmadı. Ancak dijital teknoloji fikirleri artık kimsenin tekelinde değil, dünyanın herhangi bir yerinde bir gencin aklına dünyayı değiştirebilecek bir fikir gelebiliyor. Peki buna karşı sistemin savunması ne? Kabaca iki yol var; Birincisi, özellikle Çin, Hindistan gibi gelişmekte olan ülkelerin üstün kapasiteli beyinlerini öğrenci veya profesyonel olarak kendi ülkelerin çekmek. İkincisi de start-up modelini yaygınlaştırarak kendilerini tehdit edebilecek yeni fikirleri büyümeden ele geçirmek.
Günümüzde yüz binlerce genç sürekli yeni fikirlere kafa yoruyor. Bunlardan birkaç bin tanesi uygulama aşamasına geçebiliyor. Bir kısmı ticari olarak kafayı kaldırabiliyor ve belki yüz tanesi ticareti sürdürüyor. Bir elin parmağını geçmeyen genç de projesini yatırımcıya satıp hatırı sayılır paralar kazanıyor. Tabi bunlar sürekli parlatılarak hala tırmalayan yüz binlerce gencin proje üretmeye devam etmesi destekleniyor. Bu modelden de büyük ağabeylere büyük rakipler çıkmıyor tabii ki, Çin veya Rusya’nın devlet desteğiyle büyüttükleri yatırımlar dışında.
Peki bu tabloda Türkiye’nin şansı ne? Az ama yok değil. Şimdi bu saatten sonra dünya çapında bir arama motoru geliştirmemiz imkansıza yakın. O yüzden ben öncelikle spesifik alanlarda devlet girişimlerini ve desteğini önemsiyorum. Çok manşet olmasalar da da Aselsan, Havelsan gibi kamusal şirketlerimizin çok başarılı çalışmaları var. Örneğin Havelsen simülatörde dünya çapında bir üretici. Bunların çağdaş pazarlama tekniklerini kullanması ve buralardan dev markalar çıkarılması hedeflenmelidir. Savunma sanayi başta olmak üzere çok başarılı yazılım projeleri var ve günümüzde yazılım becerisi kimsenin tekelinde değil. Yani eskiden “roket bilimi” dediğimiz şey, artık ulaşılabilir bir konu. Siz yeter ki isteyin.
İkinci olarak bizim kültüre uygun ürünler geliştirmeliyiz. Türk milletinin dünya çapında ayırıcı özelliklerinden birisi sosyallik ve misafirperverliktir. O yüzden, teknolojik girişimlerimizi o alanda yoğunlaştırmak iyi olacaktır. Navigasyon yaygınlığı zayıf belki ama Türkiye Facebook ve Whatsapp kullanımında dünyada ilk beşte. Örneğin seksen yaşındaki annem Facebook ve Whatsapp kurdu oldu ki kendisi betamax kasetten CD’ye geçmekte bile zorlanmıştı zamanında.
Bu bağlamda Turkcell’in bip ürününü çok önemsiyorum. Sanırım beş sene kadar önce yüklemiş, sonra vazgeçmiştik. Geçenlerde bir daha yükledim ve sevdim. Çok iyi yerlere gelmiş, daha da gidecek yolu var.
Ben bu satırları yazarken de Turkcell yönetiminin bip’i destekleyen beyanları yer altı basında. Evet, bence de bip çok büyük bir marka olma potansiyeli içeriyor, önce içeride sonra globalde. Biz de devlet de desteklemeli ama onlar da işin hakkını vermeli, doğru yerde doğru pazarlama faaliyetleri uygulamalı. Heyecanla bekliyoruz…