Teknoloji ve işsizlik
Bu otel başka otel
Lobiden geçip resepsiyona ilerliyorsunuz. Sizi karşılayan bir insan yok. Bir dinozor size “Hoşgeldiniz” diyor. Dinozor Parkı (Jurassic Park) filminin platosunda değilsiniz. Burası Japonya’da, Nagasaki’de, bir otel. Bu da bir robot dinozor. Yan tarafta da insana çok benzeyen bir robot kadın var. Sizi karşılayan robot önünüzdeki paneli göstererek “Otele giriyorsanız 1’e, çıkıyorsanız 2’ye basın” diyor.
Daha sonra dokunmatik ekranda girişinizi tamamlıyorsunuz. Bir kamera kimlik tespiti için yüzünüzü tarıyor. Daha sonra bir robot taşıyıcı (porter robot) bavullarınızı alarak size odanıza kadar eşlik ediyor. Taşıyıcı robot, odanızın önünde bavullarınızı bırakıyor.
Odanıza girmek için kapıdaki düğmeye basıyorsunuz. Yüz tanıma sistemi devreye girerek kimlik tespiti yapıyor ve kapı açılıyor, odanıza giriyorsunuz. İçerde de sevimli, ufak bir robot var. Size “Hoş geldiniz” diyor. Uykunuz geldiğinde “Işığı söndür” diyorsunuz. Sevimli robot bunu sizin için yapıyor; uykuya dalıyorsunuz.
Robotlar ve Japonya
Japonlar robot teknolojisinde dünyada lider. Çoğu imalat sanayiinde kullanılan 250 binin üstünde robot varmış. Ancak şimdi hizmet sektöründe de robotlar kullanılmaya başlamış durumda. Yukardaki Henn-na Oteli buna örnek. Robotlar hayatın her tarafına girme yolunda. Örneğin, hastaları veya engelli insanları yatağına kaldırıp koyacak robotlar da deneme aşamasında. Japonlar bunu insan gücü eksikliklerini gidermek için yapıyor. Ama tüm dünyada şöyle bir kaygı var: “Acaba robotlar, ya da daha geniş anlamda teknoloji, insanların yerini alarak işsizliğe neden olacak mı?”
Teknolojik gelişmeler istihdama ne yapmış?
Ekonomi tarihine bakınca devrim niteliğindeki teknolojiler, örneğin demiryolu, otomobil ve telefon sıradan işçiler için yeni iş imkânları yaratmış. Ancak günümüzün teknoloji sektörleri aynı düzeyde fırsatları, özellikle az eğitimli insanlar için, yaratmıyor.
Örneğin 1980’li yıllardaki bilgisayar devrimi ile Amerikan işgücünün yüzde 8.2’si, yeni teknolojik gelişmelerin yarattığı işlere kaymış. Bu rakam 1990’lı yıllarda yüzde 4.4 olarak gerçekleşmiş. Ve 2000’li yıllarda ise yüzde 0.5 olmuş. Görüldüğü gibi, teknolojinin yarattığı istihdam yıllar itibarıyla azalmış.
Aslında dijital teknolojilerin işgücü pazarında etkisi esaslı olmuş. Bilgisayarlar, ofiste ve imalatta rutin sayılacak işleri yapanları işinden etmiş. İstihdamda dağılım değişmiş. Gelir ve beceri olarak orta kesimlerde istihdam azalırken, uçlarda artmış. Bu olay, gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde böyle olmuş. Bunun tek istisnası Çin. Çünkü imalat işleri gelişmiş ülkelerden Çin’e kayınca, orta gelir grubunda istihdam ve ücret dağılımında artış gözlenmiş.
Peki, ne olacak?
Görülen o ki, otomasyon daha da ilerleyecek. Eskiden sadece rutin işler söz konusu iken, yeni teknolojiler rutin olmayan işleri de üstüne alacak potansiyele sahip. Örneğin, bir araştırmaya göre Amerika’da işlerin yüzde 47’si otomasyonun atış menzili içine giriyormuş.
Yeni teknolojilerin yarattığı iş imkânları, yok ettiği iş imkânlarından az olduğunda bir büyük işsizlik sorunu ile karşılaşılacak demektir. Bunun ülkeler çapında makro boyutu kişiler açısından da mikro boyutu var. Ama ikisinde de çözüm eğitimde yatıyor. Otomasyon sonucu işini kaybeden kesimlere yeni beceriler kazandırmak, onları yeni çıkacak iş olanaklarına hazırlamak. Bunu da sağlayacak olan, kişilere düşünmeyi, yaratmayı ve öğrenmeyi öğretecek bir eğitim sistemidir.
Sonuç
Hiçbir işin garantisinin olmayacağı bir yüzyıldayız. Teknolojik gelişmeler her an, her işi elimizden alabilir. Buna hazır olmak gerekir. Öğrenmekten korkmamalı ve kendimizi bu savaşa hazırlamalıyız.
Acaba garantili işler var mıdır? Türkiye siyasetindeki “insan robotlar”ın işi, belli süreler için garantilidir. Nasıl mı? Beyinlerini ve vicdanlarını partilerine kiralayıp, mecliste grup başkanlarının komutu ile el kaldırarak, ne pahasına olursa olsun liderlerinin her yaptığını savunarak işlerini koruyabilirler.