Teknogirişimciliğe devam...
Geçen yazılarımızda teknogirişimcilik konusunda ülkemizde uygulanan teşvikleri değerlendirmeye çalıştık. Değerlendirmelerimizin odağına Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı tarafından uygulanan Teknogirişimci Sermayesi Destekleme Programını koyduk. Teknogirişimciliğin desteklendiği San-Tez gibi aynı Bakanlığın diğer uygulamalarına, yine KOSGEB ve TÜBİTAK tarafından yürütülen teknogirişimcilik desteklerini değerlendirmeye çalıştık.
Teknogirişimcilik muhakkak ki desteklenmesi gereken çok önemli bir alan. Yüksek katma değerli inovatif üretimin gerçekleştirilmesinde büyük önem taşıyor. Ülkemizin 6-7 yıldır çakılıp kaldığı orta gelir tuzağından çıkıp kişi başına düşen milli gelirin 15 bin dolar sınırını aşmasının, hele hele 2023 stratejik hedefi olarak belirlenen 25 bin dolara ulaşmasının başlıca şartlarından biri.
Dolayısıyla teknogirişimciliğin desteklenmesi kaçınılmaz bir gereklilik. Ülkemiz için hayırlı bir uygulama. Önemli olan bu desteğin daha etkin ve daha etkili bir duruma getirilmesi. Bunun için de hem ülke uygulamalarımızı ve hem de diğer ülke uygulamalarını değerlendirmemiz gerekiyor. Amacımız yapıcı eleştirilerle bu önemli konuda başarılı bir şekilde yolumuza devam edebilmek.
Bu bağlamda önemli gördüğümüz bir eleştiri konusu girişimciliğin desteklenmesinde TÜBİTAK'ın ağırlıklı bir şekilde devreye sokulması. Kanaatimizce TÜBİTAK girişimcilik konusunda değil Ar-Ge konusunda devreye girmeli. Girişimcilik konusunda bir devlet kuruluşu olarak KOSGEB'in daha uygun olduğunu düşünüyoruz. KOSGEB daha ilk kuruluş yıllarında, 1994 yılında, bünyesinde oluşturulan “Girişimcilik Enstitüsü” ile bu alanda çok daha deneyimli. Teknogirişimciliğin devlet tarafından desteklenmesinde konunun Ar-Ge, icat ve keşif gibi teknokratlık yanının TÜBİTAK; buna karşılık girişimcilik yönünün KOSGEB tarafından yürütülmesinin daha uygun olduğunu düşünüyoruz. Her iki kuruluşun Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı bünyesinde olması bu kuruluşlar arasındaki işbirliğini kolaylaştıracaktır.
Konuya ilişkin olarak vurgulamayı gerekli gördüğümüz bir başka husus da genelde devlet destekleri ve özellikle de hibe nitelikli desteklere ilişkin. Desteğin dozajının artırılması etkinliğini azaltabiliyor. Hatta bazı durumlarda bir uyuşturucu etkisi oluşturabiliyor.
Bu konuyu vurgulamamızın nedeni teknogirişimcilikle ilgili bir toplantıda şahit olduğumuz bir durum. Geçen yıl, 18-19 Nisan tarihlerinde Bakanlığın düzenlediği bir toplantıda hem teknogirişimci adaylarının eserleri sergileniyor ve hem de konuya ilişkin konferanslar veriliyor, paneller düzenleniyordu. Toplantıda, Teknogirişimcilik Sermayesi Desteği Programında desteğin önemli bir niteliği olarak 100 bin TL'lik desteğin hibe niteliğinde olduğu, proje başarılı olsa da olmasa da bunun geri talep edilmeyeceği sık sık vurgulanıyordu. Bu husus adeta destek programının en önemli avantajı olarak ön plana çıkarılıyordu. Bakanlığın adayların hep arkalarında olacağı yine sık sık yineleniyordu. Bu husus muhakkak ki genç teknogirişimci adaylarının heveslendirilmesi ve cesaretlendirilmesi için gündeme getiriliyordu. Fakat böylesi bir koruyucu melek imajının varlığı girişimcilik açısından çokca yararlı değil zararlı oluyor. Bu durum baba çocuk ilişkisinde bile geçerli. Zira insanın nimet külfet ilişkisinde külfeti başkalarına yıkma konusunda bir eğilimi var. Burada külfete katlananın devlet olması bu eğilimi daha da güçlendiriyor. “Birine hedef gösterirken rüşvet teklif edilmemeli” özdeyişinin girişimciliğin desteklenmesinde özellikle geçerli olduğunu düşünüyoruz.
Burada teknogirişimciliğin desteklenmesinde uygulanan hibenin muhakkak ki bir rüşvet olarak algılanmaması gerekir. Ama yine de, ekonomi dünyasında hiçbir zaman nimetin bedava olmadığı gerçeği genç teknogirişimci adaylarının beyinlerine kazınmalıdır. Dünyamızda külfetsiz nimetin mümkün olmadığı, her nimetin muhakkak bir külfet gerektirdiği; külfetsiz nimetin ancak külfeti başkalarına aktararak mümkün olduğu ekonominin değişmez bir gerçeği olarak önlerine konmalıdır. Öte yandan külfetsiz nimet elde etmenin yolu olan külfeti başkalarına yıkmanın adının rantiyecilik olduğu, rantiyeciliğin ise gerçek girişimcilik için en büyük ayıp olduğu daha yolun başında genç teknogirişimci adaylarına unutmamaları gereken bir girişimcilik kuralı olarak hatırlatılmalıdır. Hibe destek yerine 10-20 yıla kadar uzanabilen krediler tercih edilmelidir. Destekleme bu kredilerin düşük faizli olarak uygulanması şeklinde olabilir. Faizsiz kredi olmayacağı piyasa ekonomisinin bir gerçeği olarak daha yolun başında genç girişimci adaylarının önüne konmalıdır. Yine faizsiz finansmanın ancak risk sermayesi, melek yatırımcı desteği, ortaklık veya sermaye piyasası yolu gibi özsermaye destekleri şeklinde olabileceği bir piyasa ekonomisi gerçeği olarak genç girişimci adaylarına hatırlatılmalıdır. Teknogirişimci adayları çalışmaları sonunda elde ettikleri sonuçların inovasyona dönüştürebilmeleri için yaratılacak katma değeri paylaşma zorunda olduklarının bilincine varmalıdır. Hatta özsermaye desteği şeklindeki bu ikinci finansman yolu mümkün olduğunca tercih edilmelidir. Son yıllarda başta melek yatırımcılık olmak üzere özsermaye nitelikli finansman yolunda gerçekleştirilen gelişmelerin geleceğe ilişkin olarak umut verici olduğunu da burada özellikle vurgulayalım.
Yukarıda sözünü ettiğimiz teknogirişimcilikle ilgili toplantıda bir teknogirişimci adayının bir sunum sonrası dile getirdiği soru, yine dikkatle değerlendirilmesi gereken bir konuya parmak basıyordu. Yanılmıyorsam soru, “Teknogirişimciliğin Mali Konuları” adlı sunum sonrası sorulmuştu. Soru, “önümüze o kadar çok teşvikler konuyor ki!” diye başlamış ve şöyle sürdürülmüştü: “Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı olsun; KOSGEB, TÜBİTAK, Kalkınma Ajansları ve Ekonomi Bakanlığı olsun her yer teşvik veriyor. Nereden teşvik alacağımızı şaşırdık.”
Yine aynı toplantıda yapılan bir başka sunumda, girişimcilik yolundaki “start-up”ların yüzde 95-97'sinin 3 yıl içinde battığı; ancak yüzde 3-5 oranındaki çok azının bu süreyi kapsayan ölüm vadisini geçip yollarına devam edebildiği şeklindeki ABD gerçeği hatırlatılmıştı. Pek tabii ki toplantıya katılan genç girişimci adayları, hibe desteklerle yürünen yollarda ölüm vadilerinden geçilmeyeceği gerçeğini algılayacak akıl ve izana sahiptiler. Zira Ali Sabancı'nın geçen hafta Uludağ Ekonomi Zirvesi'nde yaptığı konuşmada söylediği gibi, bu şartlarda “başarısız olmaktan korkmalarına gerek kalmayacaktır”. Ama kanaatimizce tersine girişimcinin başarısız olmaktan korkması, başarılı olmak için elindeki tüm imkanları değerlendirmesi gerekir. Önemli olan korkmamak değil, azim ve cesaretle yola devam edebilmek olmalıdır. Yarışta düşmek her zaman mümkündür. Önemli olan tekrar ayağa kalkıp yarışa devam etmektir. Hem de daha bir hızlanarak. Tekrar düşmeme konusunda daha bir deneyimli olarak.