Tekdir ile uslanmayanların hakları!..

Uğur CİVELEK
Uğur CİVELEK ARKA PLAN [email protected]

 


Eğilimlerin sürdürülebilir olmadığı, sorunların ağırlaştığı, günü kurtarmak ve olduğundan daha iyi görünmek anlayışının ön plana çıktığı ortamlarda belirsizlik ve kırılganlığın artması önlenemiyor.

Küreselleşme denilen kuralsızlık da bu olumsuz süreci hızlandırıyor, görece güçlü olanların keyfiyeti ön plana çıkıyor; hukuksuzluk arttıkça sistemik risk büyüyor. Böyle dönemlerde önce güçsüzlerden güçlülere doğru bir kaynak transferi yaşanıyor ardından güçlüler arasındaki çatışma ve uzlaşmazlık derinleşiyor. Durum böyle olunca Rekabet Kurumu’nun bazı bankalar hakkında rekabet kurallarına aykırı faiz belirleme soruşturmasını daha farklı değerlendirmek gerekiyor.

Çarşamba günü gazetemizde yayınlanan yazımızda kaynak transferine dayalı politika tercihlerinin sonuna gelindiğini ve belirsizliğin arttığını yazmıştık. Üreten ve tüketenler aleyhine, devlet-mali sektör ve yabancı sermaye lehine kaynak transferi dönemi, ilk grubun faaliyetlerini sürdürmekte çok zorlanmaya başlaması nedeniyle doyuma ulaşmış ve aynı şekilde devam etmesi imkansızlaşmaya başlamıştı.

Başka bir deyişle getiriler hızla azalırken riskler büyümeye başlamıştı. Kredi notuna ilişkin aşırı iyimser beklentilerle bu olumsuzluk kamufle edilmeye çalışılıyordu. Oysa görüntüyü kurtarmak için akımların eskiden olduğu gibi devam etmesi lazımdı, fakat olmuyordu. Yabancı sermaye ilgisinin azalması. nimet-külfet dengesinin bozulması gibi unsurlar ise hiçbir şeyin eskisi gibi devam edemeyeceği anlamına geliyordu.

Hal böyle olunca lehine kaynak transferi olanlar arasındaki ilişkilerin bozulması ve uzlaşmazlıkların oluşması olasılığı artmaya başlamıştı. Bu durum ekonomi yönetimi içindeki görüş ayrılıklarını da belirginleştirmişti. Merkez Bankası’nın para politikası ve mali sektörün krediler konusundaki tercihleri uzlaşmazlıkların odağı haline gelmişti.

Diğer taraftan eğilimlerin sürdürülebilir olmadığı ve sorunların ağırlaştığı ortamlarda rekabet koşullarının hızlı bir şekilde olması gereken çizgiden uzaklaşması ve kırılganlığı artırması da kaçınılması imkansız bir gelişmedir. Bu aşamada sormak gerekiyor: Rekabet Kurumu neden değişen çevre koşullarını dikkate almıyor da mali sektörü değiştiremeyecekleri koşullar sebebiyle cezalandırmaya kalkıyor? Bu soruşturma çerçevesinde Merkez Bankası ve Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu’ndan görüş aldı mı? Son 10-15 yılda mali sektörün soruşturmaya konu olan faiz belirlemesi dışındaki tüm eylemleri rekabet hukukuna uygun muydu?

Yoksa üzümler tükendiği, sıra bağcı dövme dönemine geldiği için mi böyle oluyor?.. Olumlulukları abartıp olumsuzlukları görmezden gelerek beklentiler yolu ile eğilimleri yönlendirmeye çalışma eyleminin rekabet hukukuna aykırı olmayan herhangi bir yönü var mıdır?..

Yukarıdakine benzer soruları geniş bir açıdan bakarak yanıtlamaya çalıştığınızda soruşturmaya konu olan bahane ile gerçek niyetin örtüşmediğini rahatlıkla görebilirsiniz. Gerçek rekabet herkesin eşit bilgi ile yarışmasını gerektirir ve bunu engelleyen her şey rekabet hukukuna aykırıdır. Bu açıdan baktığımızda Rekabet Kurumu ve hükümette dahil, sistemi oluşturan tüm kurumsal yapının rekabet hukukuna uymadığı söylenebilir. Hal böyle olunca neden söz konusu 12 bankaya sopa gösterildiğini sorgulamak gerekiyor...

Tabii öncelikle son on yılda tekdir ile uslanmayanların başına gelenleri hatırlamak gerekiyor!..
Belli ki mali sektörün büyük bir kısmını temsil eden soruşturmaya konu 12 banka ile siyasi irade arasında geleceğe yönelik ciddi uzlaşmazlıklar var. Yine belli ki Rekabet Kurumu’nun aktif olarak yönlendirildiği bu konuda Merkez Bankası ve Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu keyfiyet hukukunun üstünlüğü nedeniyle sessiz kalacaklar. Daha güçlü olan haklı sayılacağı için diğerleri ya anahtarları Ankara’ya teslim edecek veya bir daha benzeri bir durumun tekrarlanmaması için her talebe aşırı bir hassasiyetle icabet edecekler; kendi rasyonelliklerinden vazgeçip siyasi iradeninkine boyun eğecekler, direnmeyecekler... Kredi politikaları aşırıya varan oranda  gevşeyecek, komisyonlar gerileyecek, bilanço makyajlarını abartarak öz kaynak erimesini gizlemeye devam edecekler. Düzenleyici kurumlar da olup biteni, gittiği yere kadar görmezden gelecek...

Görünen o ki küresel ölçekteki libor skandalı ve buna ilişkin soruşturmalar siyasi irade ve Rekabet Kurumu’na ilham vermiş. Gelişmiş ekonomilerde de mali sistem ve siyasi irade arasında giderek derinleşen bir uzlaşmazlık var. Durgunlukla tanışma veya durgunluktan çıkamama gibi durumlar koşullardan bağımsız olarak yönlendirme amacı ile güncelliği kalmayan hukuk kurallarının farklı nedenlerle kullanılmasını gündeme getiriyor...

Ülkemizde faiz oranlarının belirlenmesinde temel belirleyici yabancı sermayedir ve Merkez Bankası’nın etkisi ise ikincidir. Bankaların bu konuya katkısı ise önemsizdir, bir çeşit aracılıktan öteye gitmez. Bu gerçeği görmezden gelerek bazı bankaları faizleri manipüle etmekle suçlamak ise en olmayacak durumdur. Eğer amaç faizler üzerindeki yabancı sermaye etkisini siyasi irade tercihi ile ikame etmek hedefleniyor ise yıkıcı sarsıntılara hazır olun! Kemerlerinizi bağlayın!...

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar