Tek taraflı bağımlılıklar ve istikrarsızlık...
Hangi konu ile ilgili olur ise olsun harici bir değişkene karşı bir bağımlılık var ve bu ilişki yükseliş eğilimi içinde ise sürdürülebilirlikten bahsetmek mümkün değildir. Zira sorunların oluşması ve ağırlaşması, dengesizliklerin büyümesi kaçınılmazdır; bağımlı olunan şey gerekli ve yeterli düzeyde temin edilemediğinde ciddi bir kriz yaşanması söz konusudur. Daha net ifade etmek gerekir ise bağımlılık arttıkça ileride yaşanacak krizin üreteceği tahribat da büyük olacaktır. Bugün küresel düzeyde etkisi hissedilen krizin temel sebeplerinden en önemli olanı bu tür bağımlılıklardır.
Örneğin ülkemizdeki ekonomik yapı net sermaye girişine bağımlıdır ve bu sorun yaratan tek taraflı ilişki hızlanan bir artış eğiliminde olmuştur. 1980 sonrasındaki hükümetler bu bağımlılığın oluşmasını ve geleceğe ipotek koyarcasına büyümesini önlemek adına bir şey yapmamış veya yapamamıştır. Zaman içinde makro ekonomik göstergelerin sergileyeceği eğilim, bütçe dengesi ödemeler dengesi para ve maliye politikası gibi uygulamalara bu bağımlılığın etki alanına girmiş yapısal sorunların oluşması ve ağırlaşması önlenememiştir. Toplam faaliyet gelirlerinin erimesi, faaliyet dışı gelir yaratmak adına yabancı kaynağa bağımlılığın hızla artması, gelir dağılımının bozulması rekabet koşullarının hızla olumsuzlaşması ve sonuçta çok yönlü istikrarsızlığın güçlenmesi gibi eğilimler belirsizliği tırmandırmıştır. Küresel kriz nedeniyle gerekli ve yeterli düzeyde yabancı kaynak ihtiyacının karşılanamayacağı bir durum yaratınca korku dağları büyümüş, yabancı sermaye lehine ve ülkemiz insanı aleyhine çok daha tavizkar bir yaklaşım ön plana çıkmıştır.
Diğer yandan benzer bir bağımlılık küresel çapta da etkili olmayı sürdürüyor. Toplam gelirde artışa olan bağımlılığa rağmen, gelir dağılımı ve rekabet koşullarındaki olumsuz eğilimlerin sonucu olarak faaliyet gelirlerinin eriyor olması küresel düzeyde kırılganlığı artırıyor. Kalıcı çözüm mevcut ideolojiye uymadığı için yeterli ve gerekli düzeyde faaliyet dışı gelir yaratmak ve mali sektördeki temel ilkelerin yozlaşmasına kayıtsız kalmak gerekiyor. Menkul ve gayrimenkul fiyatlarının yükselmesi, bunun için kredilerle destekli yeni talep yaratılması, beklentiler yolu ile risk alma iştahının canlı tutulması gerekiyor. Fiyatlar yükselip balonlar oluştukça faaliyet dışı gelir yaratılmış, toplam gelirin bu sayede azalması önlenmiş oluyor, fakat gelir dağılımı ve rekabet koşullarındaki olumsuzlukların daha hızlı bir şekilde kötüleşmesi önlenemiyor. Fiyatlar şiştikçe risk artıyor; faaliyet dışı gelir için şişmesi gerekiyor, fakat patlamasının yaratacağı kabusun da göze alınması gerekiyor. Balonlar insanlığın geleceğine ipotek koyuyor, ekonomik ve siyasi tercihlerde bu bağımlılığın öncelikle hesaba katılması gerekiyor. Son küresel kriz bu balonların patlamasının bir sonucu idi.
Bir süredir krizi aşmak için yapılan mücadele kesinlikle oluşmuş sorun ve dengesizlikleri düzeltmeyi hedeflemiyor. Sadece balonları onarıp şişirme amacı ön plana çıkıyor. Zira patlayan balonlar nedeniyle oluşan faaliyet dışı zararlar büyük ölçüde gizleniyor olsa da mali sistemi batık hale getirmişti. Menkul ve gayrimenkul fiyatlarındaki kayıplar geri alınmaz ise yapılabilecek bir şey yoktu; her şeyi yakıp yeniden inşa etmek dışında...
Evet Türkiye olarak biz gerekli ve yeterli düzeyde net sermaye girişine bağımlıyız; küresel düzeyde her şeyin düzelmesi de bu ihtiyacın karşılanması adına bir ön şart olarak önümüzde duruyor. Fakat her şeyin eskisi gibi olamayacağını biliyoruz: Mevcut yapının kendi dinamikleri ile gelir dağılımı ve rekabet gücü, sorunlarına bağlı olarak faaliyet gelirlerindeki erimeyi ve talepte yaratacağı daralmayı önleyemeyeceği kesin. Balonların eski düzeyine gelmesi ve sermaye hareketlerinin rahatlaması ise pek olası görünmüyor. IMF kapısında dolaşmak bunları hem kabul etmek hem de çözümsüzlüğü itiraf etmektir. Bağımlılıkları görmeden enflasyonu veya bütçeyi tartışmak pek anlamlı görünmüyor...