Tehlikeli yol
Türkiye'deki siyasal karar alma süreçleri nasıl işliyor, bir yasa çıkmadan, hükümet bir işe karar vermeden ne tür değerlendirmeler yapılıyor, farklı görüşler tartışılıyor mu, Başbakanımızı memnun etmeyecek görüşler dile getiriliyor mu?
Sağlam bir karar sürecinde yapılacak işin hangi sorunları çıkaracağını hesaplamak, farklı yollar araştırmak eşyanın tabiatıdır. Ülkemizde böyle bir ortam yok, tartışma kanalları işlemiyor, eleştiriler başka maksadı olan kişilerin iş yapanı yıpratmak için başvurdukları kötü niyetli hareketler olarak niteleniyor, eleştirenler suçlanıyor.
Demokrasimizin temel kurumu olması gereken parlamentomuz yasaların tartışıldığı yer olmaktan çok iktidar ve muhalefet arasında ağız dalaşlarının yaşandığı bir kurum görünümünde. Parlamentonun hangi yasayı hangi hafta çıkaracağı zaten Başbakanımız tarafından ilan ediliyor. Parlamenter sistemde bu tabiidir diyebilirsiniz.
Doğrudur, parlamenter sistemde hükümetten gelen tasarılar reddedilmez ama bu onların tartışılmayacağı, değerlendirilmeyeceği anlamına gelmez. Tasarılar değişikliğe de uğrayabilir. Bizde olmuyor. İktidar partisinin milletvekillerinin göreve gelmeleri, müteakip seçimde aday gösterilip gösterilmeyecekleri başbakanımızın takdirlerine kaldığından, Başbakanımızın söylediklerini zaten kabul etmeye hazır kişiler milletvekilliğine aday gösteriliyor, seçilenler de tekrar aday yapılmama endişesiyle, söyleyecekleri olsa bile, susmayı tercih ediyorlar.
Sadece Meclis oturumları değil, parti grubu toplantıları da tartışmaya elverişli yerler değil. Sizler de izliyorsunuz. Toplantıda milletvekilleri yerini aldıktan sonra başbakan geliyor. Herkes ayağa kalkıyor. Bir alkış, bir alkış! Söz alıp da eleştirmek, olumsuz değerlendirmeler yapmak mümkün değil. Hafazanallah, bunu yapmaya kalkan birisi çıksa yuhalanır ve anında kürsüden indirilir.
Özetleyelim, parti içi demokrasi işlemiyor. Peki, o zaman demokrasinin gerektirdiği serbest tartışma ortamını hangi araçlarla koruyacağız? Burada da sorun var. Kamuoyunu aydınlatan ve şekillendiren medyada da eleştirel sesler kısılmakta.
Örneğin, iktisadi durum hakkında olumsuz değerlendirme yapanlar, kötü niyetli olmakla suçlanıyor. Faiz lobisinin adamlarıdır. İstanbul'da yerleşik, rahata alışık kompradorlardır. Anadolu sermayesinin böyle bir derdi yoktur. Derecelendirme kuruluşları mı, onlar da zaten faiz lobisinin hizmetindedir. Kasıtlı olarak ülkemize iyi not vermemektedirler.
Dış politikamızı mı eleştiriyorsunuz, kim bilir maksadınız nedir, kimlere hizmet etmektesiniz? Tabii bunun tersi de var, herkes Türkiye'ye hayranlık duymakta, başarımızın sırlarını merak etmektedir. Ülkemiz yaptığı her işi doğru yapmaktadır.
Gerek düşünce kuruluşları gerek üniversiteler de canlılıklarını yitiriyorlar. Özellikle üniversiteler, doğaları gereği her şeye eleştirel yaklaşması gereken kurumlar iken, bu işlevlerinden giderek uzaklaşan bir görüntü veriyorlar. Düşünce kuruluşlarının önemli bir bölümü ise zaten kaynaklarını hükümetin cömertliğine, ya da bazı özel kaynakları cesaretlendirmesine borçlu olduklarından, rahatsızlık yaratacak işler yapmıyorlar.
Fikirlerin ifadesinden çekinilen, tartışmanın istenmediği bir ortamda hükümetler yaptıkları her işin doğru olduğuna inanmaya başlar. Hata yapmaları olasılığı artar. Bu ise, en son tahlilde, ülkeyi zayıflatacak tehlikeli bir yoldur. Başarı için otoriterleşmeye değil, demokratikleşmeye ihtiyacımız var.