Tehlikeli girişimlerden uzak duralım!
Güneyimizde kan gövdeyi götürüyor. Askerlerini kullanmak istemeyen ABD ve bazı Avrupa ülkeleri, Suriye ve Irak’ta İŞİD’le mücadele edecek ortak ararken, Suriye’de PKK’nin uzantısı YPG-PYD’yi bu amaca en uygun unsur olarak gördüler. “PKK terörist, bunlar değil” diye samimiyetsiz bir açıklama ile ilişkilerini geliştirdiler. Irak’ta ise Amerika, derin etnik-dini bölünmeler nedeniyle birbirine güvenmeyen unsurları, desteği olmadan ayakta duramayacak bir merkezi hükümet önderliğinde İŞİD’i Musul’dan atmak için örgütlediler.
İster Suriye’de, ister Irak’ta olsun, İŞİD’le savaşan unsurların birbiri ile de ihtilafları var. Her biri, İŞİD’le mücadele ederken, bir yandan da İŞİD sonrası için kendisine avantajlı bir konum sağlamaya çalışıyor. Örneğin, YPG-PYD girdiği yerlerdeki etnik bileşimi değiştirme, Kürtlerin kurmak istediği kantonların topraklarını genişletme, Akdeniz’e uzanacak bir koridor oluşturma gayretinde. Bağdat yönetimi ise, Sünni, Kürt ve Türkmen ağırlıklı bölgeleri Şii-Arap denetimine sokmayı istiyor. Amerika bu uyumsuz unsurları birlikte harekete geçirerek sonuç almaya uğraşıyor. İŞİD giderse, bu unsurlar arasında sert mücadelelerin başlayacağından emin olabilirsiniz.
Gelelim ülkemizin durumuna. Suriye ve Irak’taki iç savaşlara ülkemizin dahli giderek yoğunlaşıyor. Önceleri, Türkiye topraklarına roket ve top mermisi düştüğünde, fırtına obüsleriyle cevap verdik. Rusya olan gerilim hava gücü kullanmamızı engelliyordu. Rusya ile ilişkilerimizi düzeldi, elimiz rahatladı. İŞİD’i El Bab’dan sökme harekatı başlayınca, Türkiye, YPG-PYD’nin bölgede egemenliğini genişletip terör üssü kurmasını engellemek gerekçesiyle, askerini Suriye topraklarına soktu; genişleyen bir alanı kontrolü altına alıyor. Son açıklamalardan, Menbiç’te kalan YPG-PYD unsurları kenti terk etmezlerse, buraya da asker gönderebileceğimiz; gerekirse Batı’daki Afrin’e müdahale edebileceğimiz anlaşılıyor. Irak’taki hedeflerimiz daha karmaşık. Evet, orada da PKK’nın Türkiye’ye karşı geliştirdiği üsleri etkisizleştirmek, yenilerini de engellemek istiyoruz. Fakat bunun ötesinde, muğlak bir takım hedefler güttüğümüz izlenimleri yaygınlaşıyor. Bunun müsebbibi başkaları değil, bizatihi bizim liderlerimiz. Konuşmalarında tarihi haklarımıza, etnisite-mezhep yaklaşımlarıyla atıfta bulunuyorlar.
Türkiye Cumhuriyeti kuruluşundan itibaren sınırlarının değişmezliğini esas alan, etnik ve dini saikleri dış politikaya karıştırmayan bir çizgi izlemiştir. Bu sayede iç huzurunu komşularına göre daha başarıyla korumuş, daha müreffeh olmuş, savaşlardan uzak durmuştur. Komşularımız, Türkiye’nin yayılmacı ve iç işlerine müdahaleci olmadığını görmüş, rahat etmişlerdir. İtinasız beyanlar ve uygulamalar, bu temeli aşındırmaktadır. Devam ettiği takdirde, kendimizi tüketici, sonuç getirmeyen, birliğimizi de tehdit eden bir mücadele içinde bulabiliriz. Tehlikeli girişimlerden uzak duralım.