Tehlike büyüyor, tepkisel yaklaşımlar geri tepiyor!

Uğur CİVELEK
Uğur CİVELEK ARKA PLAN [email protected]

Mayıs ayı ile birlikte seri bir şekilde olumsuzlaşma eğilimine giren küresel koşullar, ekonomimize ilişkin kırılganlık algılarını pekiştiriyor. Ekonomimize ilişkin beklentilerin ve finansal eğilimlerin düzelmesi ise nerede ise olanaksızlaşıyor. Güven bunalımı derinleşirken sakin ve sabırlı olabilmek giderek zorlaşıyor. Ekonomi yönetiminden gelen tepkisel ve yetersiz yaklaşımlar ise pek bir işe yaramıyor.

Önce küresel koşullardaki olumsuzlaşma derken ne tür bir tehlikeden bahsetmeye çalıştığımızı açıklayalım. Geride bıraktığımız yıl küresel ekonomik beklentilerin bozulmasına bağlı olarak riskten kaçınma eğiliminin belirleyici olduğu bir dönemdi ve son çeyrekte yaşanan olumsuzlukların devam etmesi durumunda yaşanacakları kimse düşünmek bile istemiyordu. Riskten kaçınma paniğinin sınırından dönülmüştü. Ticaret savaşları ve yaptırımlar konusunda devreye sokulan ateşkesler ve ABD para otoritesinin normalleşme sürecinden uzaklaşacağı yönündeki mesajlar etkili olmuştu. Mayıs ayı ile birlikte olumsuz eğilimlere sebep olan gerginliklerin geri dönmeye başladığı gözleniyor.

Küresel ölçekteki finansal eğilimlerin, olumsuzlaşan beklentilerin etkisinde kalarak yıkıcı eğilimleri tetiklemesi olasılığı güçleniyor. Gelişen ekonomilerdeki varlık değerleri yüzde 10 düzeyini aşan oranda geriler ise gelişmekte olanlarda neler yaşanır? Yeni bir küresel kriz endişesinin güçlenmesi ne tür dalgalanmalara sebep olabilir, uzlaşmazlıkların istikrarsızlığı beslemesi kırılganlık endişelerini hangi boyutlara taşır?

Hemen yukarıda kısaca değinmeye çalıştığımız bu tehlikelerin ekonomimize yansıması nasıl olabilir? Bu soruya yanıt arar iken son bir hafta içinde açıklanan verileri hatırlamakta yarar var. İnşaat sektörüne ilişkin istatistikler sorunların ağırlaştığına ve görünür gelecekte çözüm üretmenin pek mümkün olmadığına işaret ediyor. Bu yılın ilk çeyreğine ilişkin yapı ruhsatı başvuruları, bir önceki yılın aynı dönemine göre yüzde 40’a yakın oranda daralmış. Nisan ayı konut satışları ise yüzde 18,1 oranında gerilemiş. Mart ayı inşaat maliyetleri ise yüzde 1,47 oranında yükselmiş; fiyat maliyet arasındaki negatif makasın genişlediği ve böyle olmaya devam edeceği gözleniyor.

Nisan ayı Yurtdışı Üretici Fiyat Endeksi, döviz kurlarındaki hareketlenmenin de etkisi ile yüzde 4,93 düzeyinde gerçekleşmiş; yıllık artış ise yüzde 33,43 olmuş. Mayıs ayı Tüketici Güveni ise son aylardaki geçici toparlanmanın ardından bir çöküş yaşamış, yüzde 13 oranında gerileyerek son yedi yılın en düşük seviyesine inmiş; tüm bileşenlerde çift haneli düşüşler yaşanmış. Bu tablo makroekonomik görünümün bozulmaya devam ettiğine işaret ediyor.

Küresel koşullardaki güçlenen bozulmanın ilk etkisi ise kaynak sıkıntısının büyüyeceği şeklinde karşımıza çıkıyor. Muhtemelen döviz kurları ve faizler yükseliş eğiliminde olmaya devam edebilir. Makroekonomik görünüme ilişkin beklentiler daha da bozulabilir. Enflasyon ve işsizlik öngörüleri yeni rekorlara koşabilir, ekonomik daralma tahminleri ise yüzde 3 düzeyinin üzerine çıkabilir.
Özetle söylemek gerekir ise tehlike büyümeye devam ediyor. Peki, Ekonomi Yönetimi ne yapıyor? Para otoritemiz haftalık repo ihalelerine yeniden başladı, faizleri yükseltmeyeceği ve ek sıkılaştırma yapmayacağı mesajını verdi. Bankacılı Düzenleme ve Denetleme Kurumu ise döviz kurunun yükselmesini biraz olsun duraklatmak için bir şeyler yapmaya çalıştı! Fiili tehlikeye verilen tepkiler, hem güvensizliği besledi ve hem de istikrarsızlık endişelerini güçlendirdi.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar