Tedbirli olma anlayışı…
Ekonomi yönetimi tarafından temel büyüklükleri açıklanan Orta Vadeli Plan sürdürülebilir olmayan eğilimleri aşırılıkları zorlayan dengesizlik ve yapısal sorunları pek dikkate almadığı için gerçekçi bir görüntü sergilemiyor. Sanki koşullara uymaya çalışarak tedbirli olmaya çalışmak yerine koşulların evdeki hesaba uymasını uman bir yaklaşımın etkisi altında kalınmış. Hem kamu harcamalarını artırmak, hem de mali disiplin konusuna öncelik veriliyormuş izlenimi yaratmak yönündeki tercih hedef büyüklüklerin belirlenmesinde etkili olmuş olabilir. Bu hesabın tutmaması durumunda yaanabilecekler üzerinde bugünden kafa yormaya başlamak farkındalığımızın artmasına katkı yapabilir.
Türkiye ekonomisinin son on yıllık dönemde sergilediği performansa baktığımızda mali disiplin lehine önemli gelişmeler olduğunu görüyoruz. Aynı dönemde toplam içinde payı azalan faiz harcamalarına rağmen kamu harcamalarının azalmadığını, arttığını görüyoruz. Bütçe açığı ise artan vergi gelirleri ayesinde makul seviyelere gerileyebilmiş. Bu aşamada toplam vergi gelirlerinin yüzde 70'e yakınının dolaylı vergiler olduğunu ve iç talep sayesinde oluştuğunu dikkate almamız gerekiyor. Ülkemizde kısılamlayan ve kısılmayan kamu harcamaları nedeniyle iç talep arttığında bütçe gelirleri artıyor ve açık küçülüyor; aksi durumda ise daralan iç talep gelirleri azaltır iken açığı büyütüyor. Bu yapısal özellik bütçe açığı ile cari açık arasındaki ters ilişkide belirleyici oluyor; açıklardan biri küçülür iken diğeri büyüyor.
İç talep ise büyük oranda tüketim ve yatırım eğilimi tarafından şekilleniyor. Dış finansman imkânları ve beklentiler ise kısa vadeli eğilimlerde öncelikle belirleyici oluyor ve aşırılıkların zorlanmasına, başka bir deyişle sorunların oluşmasına veya ağırlaşmasına katkı yapıyor. Olumsuzlaşan rekabet koşulları ve azalan faaliyet gelirlerine rağmen özel sektörün aynı hızla yatırım yapmaya devam etmesi, tüketicinin ayağını yorganına göre uzatmayıp, borçlarını büyütmesi gibi son on yıla damga vuran eğilimler Türkiye ekonomisine ilişkin belirsizlik ve kırılganlığı önemli ölçüde artırdı. Tüketmi ve yatırım eğilimi güçlendikçe söz konusu kesimler yıprandı, yoruldu; fakat onlardan mali sektör ve kamu yanı sıra yabancı sermayeye doğru şekillenen kaynak transferi gelecekte yaşanacak büyük sıkıntıların da sebebi olmay garantiledi. Söz konusu yatırım ve tüketim eğiliminin sürdürülebilir olmadığı kesin; ya finansal imkânlar daralmaya başladığında, ya da yatırım ve tüketimi yapanlar eski eğilimleri değiştirmek istedği veya zorunda kaldığında hiçbir şey eskisi gibi olamayacak. Zira tüketici ve yatırımcıları suiistimal ederek koşulları ağırlaştırıp, kırılganlığı azdırmanın dayanılmaz maliyeti ile yüzleşmek çok sancılı olacak. Her piyasa dalgalanmasında bu korku daha bir yoğun yaşanacak, en sonuncusu acı gerçekleri bir daha unutulamayacak şekilde önümüze koyacak. Bu aşamada sormak gerekiyor. Orta Vadeli Plan bu olasılığı ne ölçüde dikkate alıyor? Kontrollü de olsa mevcut dengesizliklerin artmasına bağımlı olan hesaplar ne kadar gerçekçi olabilir? Yumuşak inişin sert düşüşe dönüşme ihtimali artıyor mu?..
Gelişmelerin kontrolden çıkmaması için kamu harcamalarını artırmak mı yoksa azaltmaya çalışmak mı daha etkili olur?.. Karşılıksız çek senet oranlarındaki artış, banka kredilerinin artış hızındaki gerilemenin devam etmesi, ihraç pazarlarındaki daralma ne yöne gittiğimizi söylüyor? Bu ortamda para politikası daha da gevşetilir ise neler yaşanır? Bu olumsuzlukların geçici olduğunu söyleyerek durumu görmezden gelmek gerçekçi bir yaklaşım olabilir mi?..
Görünen köy kılavuz istemiyor. Kamu harcamalarındaki artış mali disiplinden uzaklaşıldığını düşündürüyor. Evdeki hesap çarşıya uymayınca muhtemelen para politikasının daha da gevşetilmesi yönündeki baskılar artacak. Özel sektörün döviz borcundaki aşırılık ve yabancı portföy yatırımcısının yoğunluğu ise gelişmelerin tümü ile kontrolden çıkmasına sebep olabilecek.. Ne diyelim, seçim ve koltuk hesabı yapanların tedbirli olma anlayışı aynı hesabı yapmayanlarınkine uymuyor…