TCMB’nin tek handikapı beklentilerdeki ayrışma mı?

Burcu KÖSEM
Burcu KÖSEM [email protected]

Şimdi durup şu soruyu sormamız gerekiyor: “Hane halkı, enflasyonun düşeceğine neden ikna olmakta zorlanıyor?” Çünkü hane halkı, artan yaşam maliyeti nedeniyle yaşadığı zorluk neticesinde en zor ikna edilebilecek kesimdir.

On üç aydır yürütülen sıkı para politikasının meyveleri alın­maya başladı. Yurt dışından döviz girişinin yanı sıra yurt içinde artan TL talebi, düşük kur ve artan döviz rezervi olarak olumlu bir görünüm yaratıyor. Haliyle bu görünüm yurt dışındaki kredi derecelendirme kurumlarının da dikkatini çekerek ülke notumuzun da yükselmesini beraberinde getiriyor.

Haziran ayından itibaren enf­lasyonda başlayan aylık düşüş eği­liminin nedeni her ne kadar geç­tiğimiz yılın aynı aylarındaki çok yüksek enflasyon kaynaklı baz et­kisi de olsa reel kesimde son bir­kaç aydır başlayan soğumaya, kre­di kartı ödeme zorlukları gibi hane halkı verilerinin de eşlik etmeye başlaması çıktı açığına doğru iler­lediğimizi işaret ediyor.

Reel kesimde güç kaybı var

Çıktı açığı, enflasyonu dü­şürmek için en önemli matema­tiksel olguyu ifade ediyor. Çık­tı açığı olan “output gap”, IMF’in internet sitesinde şu şekilde ta­nımlanmış: “Çıktı açığı, bir eko­nominin fiili çıktısı ile potansiyel çıktısı arasındaki farkın ekono­mik bir ölçüsüdür.” Potansiyel çık­tı, bir ekonominin en verimli ol­duğu zaman yani tam kapasitede üretebileceği maksimum mal ve hizmet miktarıdır. Genellikle po­tansiyel çıktıya ekonominin üre­tim kapasitesi denir. Özetle enf­lasyonu düşürmek için arz talep dengesine uygun olarak iç talebin iç üretim ve hizmet çıktı kapasite­sini düşürecek ölçüde azalması is­tenmektedir.

Gerek öncü göstergeler, gerekse de geçmişten gelen veriler reel ke­simde bir tür güç kaybı olduğuna işaret etmektedir.

Kart harcamaları düştü, ödenmeyen kart borçları arttı

Finansman cephesinden ba­kıldığındaysa reel kesimin nab­zını ölçebilecek en iyi gösterge kredi kullanım oranı olacaktır. Yükselen TL kredi faiziyle paha­lı hale gelen kredi fonlamasının 2024 yılının ilk çeyreğinde milli gelire oranı yüzde 42. Bu oran ta­rihi bir düşük seviyeyi ifade edi­yor ve bu durum esasında gideri­lemeyen işletme sermayesi ihtiya­cının da doruğa çıkmış olduğu bir dönemde olduğumuzun göstergesi aynı zamanda.

Hane halkında da durum fark­sız. Temmuz ayında kredi kartı harcamalarının düştüğü gerçeğini öncü bir gösterge olarak ele alıp, iç tüketimin düşmeye başladığını ra­hatlıkla söyleyebiliriz. Ödenme­yen kredi kartı borçlarının da geç­mişe oranla iki kat artış kaydetmiş olması; hane halkının çok önceden azalan alım gücünü kredi kartla­rıyla kompanse etmeye çalıştığını bu verilerle söylemek yanlış olma­yacaktır. Hatta hane halkı tüketi­mini belki de enflasyon beklentisi nedeniyle öne çekerek bu bakiyeyi içinden çıkılamaz bir boyuta taşı­mış da olabilir!

Şimdi durup şu soruyu sorma­mız gerekiyor: “Hane halkı, enf­lasyonun düşeceğine neden ik­na olmakta zorlanıyor?”

Çünkü hane halkı, artan yaşam maliyeti nedeniyle yaşadığı zorluk neticesinde en zor ikna edilebile­cek kesimdir.

Hane halkını ikna edebilmek için neler yapılmalı?

-Yüksek enflasyon nedeniyle bozu­lan fiyatlama davranışlarının bir an önce rayına oturmasına ihtiyaç var.

-Bu konuda Ticaret Bakanlığı’nın yapmış olduğu denetimler çok önemli, ancak tek başına yeterli ol­madığını kabul etmek lazım.

-Etkin olabilmesi için fiyat koyucu­lardan başlamak üzere toplumun tüm kesimlerinin mevcut programa destek vermesi önemli.

-Sıkılaşmanın vade uzadıkça artan yan etkileri olacağı için, beklentile­rin bir an önce pozitif yönlü olması çok önemli.

-Ancak daha da önemlisi, eko­nomide kalıcı çözüm için yapısal reformlar vakit kaybetmeden ha­yata geçirilmeli.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar