TCMB ve harcamayın söylemi
Bu yılın birinci yarısının egemen söylemi küresel krizin sonlandığı, ulusal ekonomilerin, değişen hızlarda da olsa, krizden çıktıkları, işlerin yoluna girdiği yönündeydi. İkinci yarının söylemi ise daha ilk adımda farklılaşmaya başladı. ABD ve Avrupa Birliği alanında ortaya çıkan gelişmeler beklentilerin neredeyse bütünüyle ters dönmesine, dünya ekonomisinin yeniden bir krize gideceği söyleminin yaygınlaşmasına neden oldu.
Bu yeni küresel kriz söyleminin farklı ortamlarda değişik amaçlarla kullanıldığı gibi bir izlenimim var. Örneğin, Türkiye'de ekonomi yönetiminden sorumlu siyasi kadroların yeni kriz söylemini bilerek biraz abarttığını ve bunu toplam talep kontroluna dönük bir politika aracı gibi kullanmaya niyetlendiğini düşünüyorum.
Yanılıyor olabilirim ama ABD ve AB de henüz ne yöne devineceği belli olmayan gelişmelerden hareketle böylesine sert bir kriz söylemi üretilmiş olmasının bende yarattığı izlenim bu.
* * *
Türkiye ekonomisinde son dönemde bir ısınma oluştuğu söyleniyor. Bunun kaynağında harcamalardaki hızlı artış olduğu saptaması var. Hızlı harcama artışını kredilerdeki olağandışı genişlemenin beslediği düşünülüyor. Sonuçta kredi kaynaklı bir ısınma olduğu ve bunun da cari denge bozulmasını uç noktalara taşıdığı kabul ediliyor.
Merkez Bankasının bu saptamalardan hareketle alışılmış para politikası eksenini değiştirdiği biliniyor. Önceden faiz aracına yaslanan bir politika izleyen Banka yeni duruşunu araç çeşitliliği taşıyan (heterodoks) yeni bir politika düzlemine kaydırdı. Ekonomide koşulların olumlu gelişeceği, yerel ya da küresel ölçekte bir olumsuzluk yaşanmayacağı gibi olumlu beklentilerin üzerine inşa edilmiş olması bu yeni politika tasarımının bir başka özelliği
Şimdi geldiğimiz noktada kriz beklentisi taşıyan siyasi söylemlerle Merkez Bankasının görece daha sakin duruşu arasında bir uyumsuzluk oluşmuş gibi görünüyor.
Merkez Bankası Para Politikası Kurulu'nun dün yaptığı toplantı bu açıdan önemliydi. Kendi adıma son günlerde siyasetçilerin söylemine egemen olduğu gözlenen kriz beklentisi karşısında Merkez Bankası'nın durumu nasıl değerlendireceğini ve nasıl bir söylem benimseyeceğini fazlasıyla merak ediyordum.
Para Politkası Kurulunun yayınladığı karar metninden anladığım kadarı ile ekonomiyi yöneten siyasi kadro ile Merkez Bankasının algısı arasındaki fark aynen duruyor. Merkez bankası hala sakin.
* * *
Bir süredir var olan ısınma takıntısından hareketle ekonomide harcamaların azaltılmasını, toplam talebin daraltılmasını sağlayacak bazı önlemler alınıyor. Bu önlemlerin beklenen zaman ve boyutta etkili olmakta zorlandığı da malum. Son günlerde siyasi kadronun ürettiği gönüllere korku salan yeni söylemin bu bağlamda değerlendirilmesinin doğru olacağını düşünüyorum.
Ekonomiden sorumlu bakan, küresel kriz beklentisinden hareketle, vatandaşların ihtiyatlı davranmasnı, harcamalarını kısmalarını istiyor. Bana kalırsa sorun küresel kriz falan değil. Şimdiye kadar uygulanan politikanın etki yaratmakta zorlanması karşısında, doğrudan insanlara dönüp, kriz korkusu yaratarak beklentilerini bozmak ve bu yoldan harcamalarda ve toplam talepte daralma sağlamak isteniyor gibime geliyor.
Merkez Bankasının bu politika manevrasına destek verip vermeyeceğini merak ediyordum. PPK kararı böyle bir destek verilmediğini gösteriyor. Merkez Bankası'nın mevcut duruma dönük değerlendirmesi ve kendi beklentisi olumlu. Son dönemde Merkeze destek sağlayan yeni önlemlerin devreye girmesiyle iç talebin kontrol altına alındığını söylüyor. Yılın son çeyreğinde cari açığın kontrol altına alınacağı yönündeki beklentisini de muhafaza ediyor. Daha ilginci, PPK karar metni gelişmiş ülkelerdeki sorunlar büyür ve bu nedenle ulusal ekonomide durgunluk eğilimi oluşursa tüm politikalarını genişlemeci yönde kullanacağını ifade ederek bitiriliyor.
Yani Merkez Bankası harcama ve talebin istenen düzeye gerilediğini ve yeni bir harcama kısıntısına gerek olmadığını söylüyor. Siyasi sorumlular da tam tersi görüşte; harcamalarınızı kısın diyor. Ne yapmamız gerekiyor? Anlayan beri gelsin.