TCMB üzerinden etik dersi
Fed toplantısı, İskoçya’daki bağımsızlık referandumu, AMB'nin bankalara düşük faizle dört yıllık finansman sağlayacağı operasyonun ilk aşaması bitti. AMB’nin gelecek ay bankacılık sektörü için yayımlayacağı ‘‘Varlık Kalitesi Değerlendirmesi’’ ve ‘‘Stres Testi’’ sonuçları öncesinde, geçen haftaki katılımın düşük olması normal karşılanabilir. Bankalar, bu sonuçlardan önce göze batmak istememiş olabilirler. Aralık ayında yapılacak ikinci ayaktaki ilginin düşük olması büyük bir hayal kırıklığı yaratabilir. Gerçi AMB, mevcut programın istenen sonucu vermemesi durumunda, farklı araçlar kullanır. Herkes ülke tahvilleri ağırlıklı bir alım programı konuşuyor. AMB; banka ve özel sektör tahvillerini alabilir. Hatta önceki operasyonların (EFSF, ESM) senetleri bile alınabilir. Draghi oldukça kararlı gözüküyor. Sistemi zorluyor. Buradaki risk, İtalyan medyasında yer alan spekülasyonlardır. Draghi 2015’te İtalya Cumhurbaşkanlığı’nı zorlar mı? Zor durumdaki İtalyan ekonomisini dizayn etme isteği ağır basar mı? Bir ayrılık durumunda, yeni başkan kuvvetle muhtemel Almanya Merkez Bankası Başkanı Weidmann olur. AMB politikaları açısından sıkıntılı bir süreç yaşanabilir.
Fed kaynaklı gelişmeler, AMB politikalarına göre daha önemlidir görüşüne kısmen katılıyorum. Fed dünyanın en büyük merkez bankası, fakat küresel ekonomide de dengeler var. Fed faizleri hızla artırsın. Dolar coşsun. ABD ekonomisi mükemmel bir performans sergilesin. Öyle bir hava yaratılıyor ki, sanki bundan sonra Amerikan piyasaları dışında getiri sağlayacak bir piyasa olmayacak. Gelişen ülkelerde her daim getiri vardır. Morgan Stanley Gelişen Ülkeler Endeksi, en son 2001 ve 2002 yıllarında üst üste düşüş yaşadı ki o yıllarda fırtınalar kopmuştu. 2001’de AB resesyondaydı, İkiz Kulelere terör saldırısı gerçekleşti. Piyasalar allak bullak oldu. Sonrasında Amerikan ekonomisi resesyona girdi. Aynı dönemde finansal bilgi manipülasyonları yaşandı (muhasebe skandalları). Her dönemin kendine özgü koşulları olabilir. Bu dönemin senaryoları farklıdır. Ancak getiriye aç küresel yatırımcıların gözü kulağı gelişen piyasalardadır. Yeter ki politika yapıcılar durumu karmaşık bir hale getirmesin.
İçeride haftanın önemli olayı PPK toplantısı. Faiz indirimi beklenmiyor. Yabancılar ‘‘Faiz inerse sert bir fiyatlama olur’’ diyor. Merkez; dış finansman ihtiyacı fazla olan, enflasyonu yüksek seyreden, siyasi baskıların hiç bitmediği bir ülkede ne yapılırsa onu yapacak. Yabancıları üzmemeye çalışacak. Rezerv Opsiyon Mekanizması’nı kullanacak. Başçı’nın geçenlerde belirttiği gibi, bankalara gerekirse düşük maliyetli fonlama sağlayacak. Enflasyonla mücadelesine devam edecek. Bunları yaparken, maliye politikasından destek alırsa harika olur. Haftalardır yazıyorum. Vergi indirimlerinin tam sırasıdır. Bütçe açığı, geçen yıla göre belirgin biçimde düştü. Manevra alanı var.
Tabii gerçekçi olmak lazım. TCMB’nin üzerindeki ‘‘Faizi indir’’ baskısı azalmaz. Bu tarz baskılar her dönem görülmüştür. TCMB’yi bugün sert tonda eleştiren eski bürokratlar tam bağımsızlıkla mı çalışıyorlardı? Dışarıdan eleştiri yapmak kolaydır. Bizde maalesef, eline fırsat geçen affetmiyor. Uygulanan politikaları başarısız bulabilirsiniz. Bunu da usturuplu bir şekilde dile getirirsiniz. Kurum’u bu dönemde yerden yere vuranlardan kaçı baskı gördüğü dönemde istifa etmiş? Dik bir duruş sergileyerek istifa ettim diyenler de olabilir. Peki istifadan sonra ne yaptılar? İstifanın mürekkebi kurumadan, soluğu finans kurumlarında aldılar. Şık bir davranış mıdır? Devlet terbiyesi görmüş insanın, istifanın üzerinden zaman geçmesini beklemesi gerekmez mi? Bu ülkenin finans sektöründe kimse kimseye etik dersi vermesin.