TCMB sıkı duruşu korurken, şirketler SOS vermeye başladı…

Volkan DÜKKANCIK
Volkan DÜKKANCIK Yatırım Dünyası [email protected]

Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TC­MB) Ağustos toplantısında politika faizi­ni beklendiği gibi yüzde 50 seviyesinde bıra­kırken arka arkaya beşinci toplantıda da faiz sabit tutmuş oldu.

İhtiyatlı duruşunu koruyan TCMB, Para politikasındaki kararlı duruşun; yurt içi talepte dengelenme, Türk lirasında reel değerlenme ve enflasyon beklentilerinde düzelme vasıtası ile aylık enflasyonun ana eğilimini düşüreceğini ve dezenflasyon sürecini güçlendireceğini ifade ederken enflasyon üzerindeki yukarı yönlü risklere karşı ihtiyatlı durmaya devam ettiğini yineledi. TCMB aylık enflasyonun ana eğiliminde belirgin ve kalıcı bir düşüş sağlanana ve enflasyon beklentileri öngörülen tahmin aralığına yakınsayana kadar sıkı para politikası duruşunun sürdürüleceğini, enflasyonda belirgin ve kalıcı bir bozulma öngörülmesi durumunda ise para politikası duruşunun sıkılaştırılacağı ifadesini de metinde tekrarladı.

Özetle TCMB, özellikle beklentiler anla­mında henüz enflasyonda istedikleri nokta­ya gelemediklerini yinelerken, olası bir faiz indirimi beklentisi yaratacak ifadelerden ka­çınmış görünüyor. Ağustos ve Eylül ayı enflas­yonlarını gördükten sonra bankanın bu konu­da önünü daha rahat görebileceğini ve en er­ken Ekim ayı toplantısında bir faiz indirimi beklentisi doğuracak şekilde ifade ve söylem­lerinde değişikliğe gidebileceğini düşünüyo­ruz. Olası bir faiz indiriminin ise, enflasyonda aksi bir sürpriz yaşanmadığı durumda Kasım ve Aralık aylarında gündeme gelebileceğini düşünmeye devam ediyoruz.

TCMB’nin bu kararlı para politikası ve buna eşlik edecek mali sıkılaşma süreci, ekonomide normlara dönüş senaryosunun en önemli araç­larından biri olarak fiyat istikrarının sağlan­ması ve piyasalarda öngörülebilirliğin artma­sına destek olabileceği için orta uzun vadede pozitif bir tablo ortaya koyuyor.

Ancak yüksek faizle birlikte artan finansman maliyetleri ve soğuyan büyüme şirketler ve dolayısıyla borsa açısından durumu biraz daha sıkıntılı bir hale getiriyor. Özellikle borçlu, işletme sermaye ih­tiyacı yüksek ve bunu kısa vadeli borçla çeviren şirketler için süreç oldukça zorlayıcı olmaya başladı. Bu noktada yatırımcıların hisse seçi­minde çok dikkatli olması gereken bir süreçte olduğumuzun bir kez daha altını çizelim.

MEGAP’ta neler oldu?

Bu bağlamda BIST Ana Pazar’da işlem gö­ren şirketlerden birinin (Mega Polietilen Kö­pük Sanayi ve Ticaret AŞ -MEGAP-) konkor­dato ilan etmesiyle süreç biraz daha ön plana çıkarak tartışılmaya başlandı. Öncelikle kon­kordatonun hukuki bir süreç olduğu ve bir if­las anlamına gelmediğini belirtmek gerekiyor. Şirket bu süreçten kendini toparlayıp çıkabi­lir ya da çıkamaz, bunu zaman gösteriyor ola­cak. Tabi yaşanan bu gelişmenin ardından dik­katler bir anda BIST’teki borçlu şirketlere yö­nelmiş durumda.

Ancak şirketleri sadece borç düzeyleriyle ve satışların, faaliyet karının, özsermayesinin borçca oranlarıyla değerlen­dirmek burada sağlıklı bir sonuç vermeyecek­tir. Örneğin MEGAP 732 milyon TL net bor­cu bulunan ve bunu 1 senede geri döndürecek kadar nakit yaratabilen bir şirketti. Ancak kı­sa vadeli borcu yüksek, alacaklarını tahsil et­mekte zorluk yaşayan ve elindeki nakit oranı çok düşük olduğu için şirket, faaliyet karı el­de etmesine karşın serbest nakit akımı yara­tamamaktaydı.

Şirketin, alacak tahsilinde ya­şadığı sorunlar, artan faizle birlikte yükselen finansal giderler şirketin işletme sermaye ih­tiyacını arttırmış, ve bankalardan yeni borç­lanma imkanı bulamayınca da ciddi bir nakit sıkışıklığına giderek şirketin konkordato ilan ettiğini görüyoruz. Operasyonlarından faali­yet karı elde eden şirkette, buradan yaratılan paranın stoklara ve alacaklara gittiği ve maale­sef bunların nakde dönüşemediği ayrıntılı in­celendiğinde ortaya çıkıyor.

Yatırımcılar nelere dikkat etmeli?

Dolayısıyla bir şirketin borçluluk ve likidi­te yapısın, sadece elde ettiği faaliyet gelirleri­ni, ya da özsermayesini borca bölerek bulunan rasyolar dahilinde değerlendirmek yetersiz kalacaktır. Özellikle, yüksek enflasyon, yüksek faiz ve yavaşlayan bir ekonomik konjonktürde şirketlerin risk durumunu incelerken, tüm fa­aliyetleri sonucunda serbest nakit akışı yara­tıp yaratamadığına bakmak en önemli kriter olacaktır. Yaratılan bu nakdin kısa vadeli borç­ları karşılama oranı da bakılması gereken un­surlardan biri olacaktır. Özetlemek gerekirse, içinde bulunduğumuz bu zorlu süreçte işlet­me sermaye ihtiyacı yüksek ve bunu kısa vade­li borçla çeviren şirketler için durumu bir kez daha gözden geçirmek gerekecektir.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar