Tatvan'da krizi konuşmalıyız

Rüştü BOZKURT
Rüştü BOZKURT BUZDAĞININ DİBİ [email protected]

"Tatvan'a krizi tartışmak üzere gidiyorum" dediğimde, entelektüel birikimini göz ardı edemeyeceğim bir arkadaşım, "…yapma Tanrı aşkına. Kaç üretim tesisi var, ülke ticareti içindeki payı ne ki, kalkıp bu kışta kıyamette Tatvan'da kriz tartışmaya gittiğini söylüyorsun. Yaptığın işin verimini hiç düşünüyor musun?" diye içtenlikle karşı çıktı. En küçük bir kötü niyet gölgesinin karartmadığını bildiğim şu sözlerle tepkisini belirtti: "Kendini mi avutuyorsun?"

Prof. Dr. Erdoğan Alkin ve Osman S. Arolat'la uçağımızdaki yerlerimize oturup Van'a gitmek için havalandığımızda, rastlaştığımızda ayaküstü konuştuğumuz arkadaşımın uyarısı zihnimden silinmemişti.

Van Gölü'nün sodalı suları gri gök kubbe altında varoluştan bugüne çok kez tanığı olduğu büyülü günlerinden birini daha yaşıyordu. İhtiyar Şahap Dağları, Nemrut Dağı, Süphandağları beyaz örtüsünün altında bir kış mevsimini daha doyasıya yaşar gibiydi. Gevaş'tan sonra yolumuz Kuzgunkıran geçidine doğru tırmanırken, Nemrut yaylarında açan bahar çiçeklerinin nasıl bir hazırlık içinde olduğunu anlamanın bir sırrı olup olmadığı düşlerine dalıp gittim.

Tatvan'da yaklaşık iki saati aşan kriz tartışmaları, ardından yemekte yöneltilen sorulardan sonra otel odasında yastığa başımı koyduğumda , "…kendini mi avutuyorsun?" sorusuna net yanıtı verdim: "Bana göre krizi daha çok Tatvan gibi yerlerde konuşmalıyız…"

İnsanoğlu on binlerce yıllık zamanın örsünde dövüle dövüle onca akıl birikiminin ince ipek tülbentlerinde süzerek kristalleştirdiği birikimlerini, ciltlerle kitaplarla değil, birkaç sözcükle anlattığı bir özdeyişe sığdırır: "Akla nazar değmez!" sözünde olduğu gibi...

Yaptığımız işi kendi iç dünyamızda "meşrulaştırmazsak" hiçbir eserin sahibi olamayız.

Zihnimde kendimi meşrulaştıran yanıtı verdikten sonra, erken saatlerde Bitlis'e gitmek için derin ve deliksiz bir uykuya daldım.

Tatvan'da ne anlattım?

Tatvan'da krizle ilgili ne anlattım ki, yaptığım işi "meşrulaştıran" bir zihni berraklığa ulaşarak, rahat bir uyku çekme hakkını kendimde gördüm?

Ağırlıklı olarak sabit gelirli "memur" kitlesine dayanan; tarım-hayvancılık üretiminden beslenen, güçlü bir sanayi altyapısı olmayan Tatvan'daki insanların gündemlerinde "…krizin yarattığı gelecek endişesinin" bu denli yaygın olması bana bir kez daha çağımızdaki iletişimin önemini, ikincil sözel kültürü iyi kavramadan toplumla ilgili doğru değerlendirmeler yapılamayacağı gerçeğini anımsattı.

Tatvanlı dostlarla, MESS'in yayınladığı "Stratejik Yenilenme" adlı derleme kitapçıkta Anıta M. McGahan'ın uyarısını paylaştım: "Sektörlerin nereye doğru gittiğini hakikaten anlamak için, iş yaptığınız bağlama daha uzun dönemli bir bakış atmak üzere popüler iş medyasının gürültüsüne ve mevcut rekabetçi tehditlere kulaklarınızı tıkamalısınız!"

Sonra da, kendi elinin menzili altındaki kaynakları verimli kullanamayan hiçbir toplumun, kamudan ya da AB fonlarından gelen kaynaklarla sürdürülebilir zenginlik üretemeyeceğini anlattım. Zenginlik üreterek insan yaşamını kolaylaştırmanın başlangıç noktasının "…kendimizle baş etmesini öğrenme" olduğunu söyledim. Türkiye'nin bugünkünden çok daha yoksul olduğu dönemde Kars'ta yerleşik Malakanlar'ın çevreden farklı bir yaşamı nasıl yarattıklarını incelemelerini istedim. Eskişehir'de Kırım'dan ve Romanya'dan gelen Tatar göçmenlerinin atla çekilen döner pulluk ve orak makinesi ile hububat tarımında verimliliklere yaptıkları katkıları sorgulamalarını istedim. Van ilindeki Dönerli köyünün çevre köylerden faklı olmasını yaratan etkenlerin neler olduğunu düşünmelerini istedim. Polanya'dan göç eden bir avuç insanın, İstanbul'un burnunun dibinde Polenezköy ile yerli köyler arasında yarattıkları zenginlik farkını anlamadan, "…başkalarından bekleyen dilenci ruhunu" kıramayacağımızı söyledim. O nedenle, salonlarda genel konuşmalar yapmanın anlamlı ve verimli olmadığını, yörenin kaynaklarına dayalı projeler üzerinde çalışma aşamasına hızla geçmemiz gerektiğinin altını ısrarla çizdim.

Krizi her noktada tartışmalıyız

Van Et Fabrikası'nda yaşananlardan ders çıkarmak gerektiğini her yerde olduğu gibi Tatvan'daki dostlara da bir kez daha anımsattım.

Bu krizden sonra ülkemizin asla kriz öncesinin koşulları ile yönetilemeyeceğini, değişmeye "insandan" ve "onun zihni modelinden" başlamanın ne denli önemli olduğunu örnekleriyle sergiledim.

Aldığım tepkilerden, oradaki insanların ne anlatmak istediğimi "…iyi anladıkları" kanısını uyandırdı bende.

Zihnimin derinliklerindeki en küçük zerreye hiçbir sınırlamanın gölgesini düşürmeden, doğruluğu ve yanlışlığı tartışılır ama, en azından benim için içtenliği asla tartışılmaz olan bildiklerimi paylaştım Tatvanlı dostlarla…

Evet, bu krizin çıkışlarını ülkemizin her noktasında tartışmalıyız… Hem de alabildiğine tartışmalıyız…

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar