Taşıma su ile değirmen döner mi?
Konuşmacı olarak katıldığı bir toplantı sonrasında basın mensuplarının sorularını yanıtlayan Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası Başkanı Durmuş Yılmaz'ın yaptığı değerlendirmelerin dikkatle okunması ve tartışılması gerekiyor. İhracatçılarımızın dövizkuru ile ilgili birtakım sıkıntıları varmış, bu hayatın bir gerçeği imiş ve Türkiye tek başına değilmiş, karşı karşıya kalınan sermaye akımı yalnız Türkiye'nin sorunu değilmiş. Varolan makro denge bozulmadan kurla ilgili olarak yapabileceklerini yapmışlar, toplumun bir bütün olarak mevcut dengenin bozulmaması ve ileriye götürülmesi için elinden geleni yapması gerekiyormuş...
Yukarıda değerlendirmelerden benim anladığım, kurla ilgili olarak başta ihracatçılar olmak üzere üreticileri kısmen de olsa rahatlatacak özel bir uygulamaya gidilmeyecek; var olduğu iddia edilen, bozulmaması ve ileriye götürülmesi gerektiği savunulan makro dengenin aşırı değerli Türk Lirası'na bağımlı oluşu bu kanaati pekiştiriyor. Ayrıca küresel düzeydeki dengesiz sermaye hareketlerinin normalleşmeyeceği, çözümsüzlük nedeniyle kur savaşlarına dayalı korumacılığın yaygınlaşacağını da hesaba katmak gerekiyor. Belli ki döviz kurunda şekillenen sorunların çözümü için özel bir uygulamaya gidilmeyecek ve küresel çözüm beklenecek; bu da olmayacağı için başta ihracatçılar olmak üzere gerek sınai, gerekse tarımsal alandaki üreticilerimizin sorunları ağırlaşacak, bu sektörlerde yaratılan istihdam daralırken oluşan faaliyet geliri erimeye devam edecek, mali sistemde sorunlu krediler artarken, iç talep daralacak ve devamında bütçe de etkilenecek. Sürdürülebilir olmadığı bilinen bu durum makro denge gibi gösterilip savunulacak!..
Sormak gerekiyor son 8 yılda kümülatif enflasyon yüzde 170'e yaklaştığı halde sepet payında kur artışının yüzde 16'nın altıda kaldığı ikinci bir ülke var mı? Yine sormak gerekiyor son sekiz yılda kredilerde yaşanan yaklaşık 8 katı bulan artışa rağmen istihdam artmıyor ve nedense bunun nasıl bir makro denge olduğunu sormuyor? Geniş kesimlerden kamu kesimi, mali sektör, borçlular ve dış kreditörlere kaynak transferi yaratan ve gelişmelerin kontrolünü imkânsız kılan bir dinamik makro denge sayılabilir mi?
Türk Lirası aşırı değerli konumunu korur veya daha da değerlenir ise enflasyon ve faizler yükselmeyecek, menkul gayrimenkul değerleri gerilemeyecek ancak bu koşullarda büyüyen dış finansman ihtiyacı karşılanabilecek, günü kurtarıp sorunları ağırlaştıran böylesi iğreti bir denge korunması gereken makro denge sayılacak! Tasarruf açığının, cari açığın büyümesine ve toplumsal dinamikleri çürüten diğer yan tesirlere bakılmayacak. Başta hiracatçılar olmak üzere üreticiler ortaya çıkan faturayı ödemek zorunda kalacak, işsizlik ve çaresizlik artacak. Diğer ihtimalde ise sonuç daha dramatik bir görüntü sergilediği ve günün kurtarılmasına izin vermediği için dile getirilmiyor. Eğer başka üreticiler olmak üzere geniş kesimleri rahatlatmak ve işsizliğin artmasını engellemek adına Türk Lirası'nın kontrollü bir şekilde değer kaybetmesi için birşeyler yapılır ise enflasyon ve faiz beklentiler bozulacak; riskten kaçınma eğilimi güçlendikçe menkul ve gayrimenkul şeklindeki varlık değerleri gerileyecek ve bilançolar yıpranacak; içine girilecek kısır döngü bir kaosa dönüşecek. Bu olumsuzluktan kaçınmanın tek yolu da aşırı değerli Türk Lirası'ndan geçecek!..
Belli ki Türkiye parasının aşırı değerlenmesini önlemek adına birşeyler yapmaya çalışan diğer gelişmekte olan ekonomilere göre çok daha kırılgan. Türkiye hariç herkes sermaye akımına karşı bir şeyler yapıyor; kimisi dövizdeki volatiliteyi artırarak, kimisi denetleyip ek maliyetler getirerek sermaye akış baskısını içeride sıkıntı yaratmayacak şekilde kontrol etmeye çalışıyor. ABD'nin içinde bulunduğu durum ve yaratacağı sorunlar tedbirli olmayı gerektiriyor, deflasyonist eğilimler arttıkça, dolar cinsi likidite bollaşacak, birileri günü kurtaracak fakat birileri de ortaya çıkan ve ciddi boyutlara ulaşan yan tesirlerin bedelini ödeyecek! Türkiye ise kendi halkına sormadan bedel ödemeye istekli görünüyor...
Dolar cinsi likidite bollaştıkça emtia fiyatları da yükselecek ve enflasyonist baskı üretecek. Eğer Türk Lirası daha da değerlenmez ise enflasyon çift haneli seviyelere doğru konut çırpacak, başta faiz olmak üzere tüm beklentiler hem de yaklaşan genel seçimler öncesinde bozulacak... Bu koşullarda başta ihracatçılar olmak üzere üreticiler siyasi iradenin, mali sektörün ve TCMB'nin umurunda olur mu?
ABD büyüyememekten ve işsizliği azaltamamaktan korkuyor ve belli ibr enflasyonu göze almak zorunda kalıyor. Türkiye ise tam aksine enflasyondan korkuyor, kaynak transferine dayalı akışın bozulmasını istemiyor, büyük kaynak israfı ile büyüyormuş gibi görünmeye göz boyamaya çalışıyor. Taşıma su ile değirmen döndürmeye çlaışmanın adı bozulmaması ve ileriye götürülmesi gereken makro denge oluyor!.. Yeterli su bulamaz isek ne olacağını hatırlıyor, yeterli su bulduğumuza şükrediyor, suyun faturasını üretenlere yıkıyoruz; başka bir deyişle ekonomik yapının taşıyıcı kolonlarını inceltmeye devam ediyoruz...