Tasarruflar artırılsın ama nasıl?

Tuğrul BELLİ
Tuğrul BELLİ GÜNDEM [email protected]

Geçen haftaki Forum İstanbul toplantılarında Derviş ve Rodrik söz birliği etmişcesine "Esas problem Türkiye'nin iç tasarruflarının %16 gibi düşük bir seviyede olmasıdır, tasarruf oranları artırılmalıdır" şeklinde özetlenebilecek bir görüşü ortaya koydular.

Bir ekonomi dengede olduğu zaman tasarrufların yatırımlara eşit olması beklenir. Ancak, çoğu zaman, bu eşitlik tutmaz. Aradaki fark, dış dünyadan gelen tasarruflarla kapanır. Milli gelri muhasebesinde bu fark da cari açık olarak ortaya çıkar. Türkiye bu seneye kadar kronik bir biçimde cari açık verdiği için yatırımları (gayri safi sabit sermaye oluşumu) tasarruflarının altında kalmıştır. Diğer bir bakış açısıyla, tasarrufların özellikle son yıllarda gerilemesinin arkasında cari dengenin fazla vermiş olmasının da olduğu söylenebilir. Ancak, cari denge etkisini ortadan kaldırarak sadece yatırım oranına baktığımızda bile bu oranın 2008 yılı için %20.3 civarında gerçekleştiğini görüyoruz. Dünya ekonomilerini bir sıralamaya koyduğumuzda Türkiye bu oranla 2008 yılında ilk 100 içine bile girememektedir. Kısacası, Türkiye'nin tasarruf oranı mutlak olarak da düşük gözükmektedir. (2009 yılında ise cari açığın daralmasıyla, tasarruf oranı aynı nisbette artış gösterecek, ama yatırım oranımız düşük kalmaya devam edecektir.)

Tasarruflar kamu ve özel sektör olmak üzere ikiye ayrılır. (Özel sektör tasarrufları da esasen şirket ve hanehalkı tasarrufları olarak kendi içinde ikiye ayrılır. Ancak, bildiğim kadarıyla, bu ayrıştırma bizim milli gelir istatistiklerinde yapılmamaktadır.) Bilindiği gibi, son senelerde sıkı maliye politikası izlenmeye çalışılarak, kamu tasarrufları nisbi olarak artırılmıştır. Böylece, 2000 başlarında %0 olan kamu tasarrufları 2007 sonunda %5 civarında gerçekleşmiştir. Ancak aynı dönemde, özel tasarrufların %20'lerden %12'ye gerilemesi ile, toplam tasarruflar artmamış, bilakis azalmıştır.

İktisat literatüründe bir ekonomideki tasarruf oranlarını belirleyen büyüme oranı, gelir artışı, kredi düzeyi / artışı, demografi (genç veya yaşlı nüfusun çalışan nüfusa oranı), enflasyon, reel faiz oranları, servet artışı gibi pek çok etmenden söz edilir. Ancak, çoğu zaman bu etmenlerin net etkisi ve yönü istatistiki olarak kanıtlanmış değildir. Ayrıca, söz konusu faktörlerin hiçbiri kısa ve hatta orta vadede uygulanacak ekonomi politikaları ile değiştirilebilecek nitelikte de değildir. Hal böyle olunca, "Türkiye'nin iç tasarrufları artırılsın" önerisi bir temenniden öteye geçememektedir. Esasen, Rodrik ve Derviş'in panelinde yer alan Sn. Ege Cansen taşı gediğine koyarak, iç tasarrufları artırmanın esas yolunun "emeğin istismar edilmesi" olduğunu ifade etmiştir. Gerçekten de, Dünya'da Çin ve Hindistan gibi yüksek tasarruf ve büyüme oranlarına sahip ülkelerde, ücretlerin ve çalışma koşullarının minimum düzeylerde olduğu gözlemlenmektedir. Tabii ki, bu da Türkiye için bir seçenek değildir. Bu nedenle Türkiye'nin halihazırdaki tasarruf oranlarıyla kesintisiz ve sürdürülebilir bir yüksek büyüme performansı göstermesi mümkün gözükmemektedir. Türkiye'nin daha düşük ama daha dengeli bir büyüme stratejisine odaklanması gerekmektedir. Öte yandan, iç tasarruflardaki artışın bugünden yarına değişmeyeceği gerçeğini dikkate alırsak, doğrudan yatırıma yönelik dış tasarruf girişinin (= cari açık) Türkiye için önemli kalmaya devam edeceğini söyleyebiliriz. Belki dönüp dolaşıp aynı yere geliyoruz ama, dış tasarruf çekme imkanlarının çok kısıtlı olduğu bu dönemde, İMF parasını da elimizin tersiyle itmenin çok doğru bir strateji olduğunu söyleyemeyiz.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Dar bir koridor! 10 Ekim 2019
IMF 4. Madde bildirisi 26 Eylül 2019